Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2954.80
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Şubat 2021

Yaşlılık

Nihayetinde 65’likler kervanına ben de katılmış oldum…

Hem de pandemi günlerinde… Bir de Covid – 19’a yakalanınca iliklerinize kadar yaşlandığınızı hissediyorsunuz… Ve şimdi evde daha mahsur, daha mahzun haldesiniz…

Yaşlanmak sınıf atlamak mıdır, düşmek midir bilmiyorum?

Belki de yaşlılık, insanlığımızın en zor ve en son sınavıdır… Bundan dolayı yaşlılık gerçeğini konuşmamız gerekiyor… Hayatın bu kaçınılmaz gerçeğinin tokat gibi yüzümüze çarptığını görmekteyiz… Allah ömür verirse hepimiz o yollardan geçeceğiz…

Şunu baştan belirtmeliyiz; yaşlılık bir hastalık değil, insanoğlunun yüzleşmek istemediği acı bir hakikattir…

Gençlikten bakınca yaşlılık uzak görünüyor… Yaşlılıktan bakınca gençlik ‘dün’ gibi geliyor…

Aslında her yaşın bir kıymeti, bir de mükellefiyeti vardır…

Fakat kapitalizmin icadı olan emeklilik ve tatil kültürü yaşlılarımızı atalete mahkûm kılmıştır… Emeklilik sonrası sendromlar, travmalar, krizler yaygınlık kazanmaya başladı…

Beşikten mezara, kundaktan kefene kadar kulluk sorumluluklarını kuşanması gereken insanlarımız kendini koy verme yanılgısına kapılıyorlar… Toplumda da yaşlılara ‘işe yaramaz, yaşı yetmiş işi bitmiş’ gözü ile bakmak ciddi toplumsal travmalara neden olmuştur…

Aslında yaşlılık geniş tecrübe, üstün erdem, kemâl ve hayatını net görebilme sanatıdır…

Hep konuşuruz, Mimar Sinan’ın Selimiye Camiini yapmaya 85 yaşında başladığını, 92 yaşında bitirdiğini…

Ebu Eyyübe’l – Ensari’nin 90’lı yaşlarda Konstantiniye surlarının dibinde ruhunu teslim ettiğini…

Anlatmasına anlatırız da, emektarlığı emekliliğe neden tercih etmeliyiz?

Ahir ömrümüzde salih amellere, güzel eserlere yoğunlaşmak varken, iddiasız ve idealsiz bir yaşamın kollarında sonumuzu bekleriz… Hayat kocaman bir boşluğa dönüşüverir…

İlgi, sevgi ve saygı beklentisi başlar… Asabilik, geçimsizlik, unutkanlık sıradanlaşır…

Bazen çaresizlik, bazen sessizlik, bazen de kimsesizliktir yaşlılık… Desteğe muhtaçsınız… Diğer bir boyutu ile yalnızlıktır… Artık bir yere sığmıyorsunuz…

Çekilmez olduğunu zannetmek yaşlılar için en büyük eziyettir…

Hayat şartları mı, evlat vefasızlığı mı, kültürel değişim mi, zihniyet kayması mı?.. Bilmem ama yaşlıları kenara iten ve bitiren bizler değil miyiz?

Gençlerin yoğun yaşam temposu içinde yaşlılara ayıracak zamanları yok zaten…

Bakım evleri, rehabilitasyon merkezleri, huzur evleri; gamı, tasayı, kederi, unutulmuşluğu, kimsesizliği nereye kadar çözebilir?

Elimize düşen, elden- ayaktan düşmüş yaşlılarımıza elimizden geleni yapmadıktan sonra…

Yaşlılarımızı yok saymakla kendi yok oluşumuzu hazırlıyoruz…

Yaşlının değerini bilmeyen, duasını almayan bir toplum yaşamın bereketine sırtını dönmüş demektir…

Nihayetinde hepimizi bekleyen akıbet yaşlılık…

Bakalım ahir ömrümüzde sınav sorularımız nereden çıkacak? Parkinson, Alzheimer, Prostat, Şizofreni… Ve çoklu organ yetmezliği…

Muhammed Ali Clay’ın şöyle bir sözünü hatırlıyorum:

‘Allah bana Parkinson hastalığını vererek şampiyonun kim olduğunu hatırlattı.’

Bu anlamlı tespit, bana şu üç anlamlı soruyu cevaplamamız gerektiğini söylüyor:

Ne idim?

Ne oldum?

Ne olacağım?

Yaşlanıyoruz diye, kendimizi toplumdan tecrit etmeden, doğru cevapların tespitine gitmeliyiz…

Unutmayalım ki, yaşlılık derinin buruşması değil, ruhun daralmasıdır…

İdealini, iddiasını, iradesini kaybetmemiş her kul, takvim yaşı ne olursa olsun gençtir…

Bir cümle daha: İnsanı yaşlandıran yaşı değil yaşadıklarıdır.

Duamız: Rabbim bizleri kendi yolunda İslam’ı yaşayarak yaşlananlardan kılsın.

İstiyorum ki, yaşlılık yaşasın… Yok sayılmasın… ‘Hiç’leşmeye açılan kapı olmasın…