Yaşayan Edebiyat
Ülkemizde çoğu kez iyi insan, yazar, düşünür ve sanatçı olabilmek için ölmek gerekiyor. Maalesef öldükten sonra kıymete biniyor nice güzide insan. Ölümden önce de kıymet bilen birileri var mıdır düşüncesiyle yaptığım küçük araştırmada TRT arşivi karşıma çıktı. “Yaşayan Edebiyat” başlığıyla çok güzel program yapmış TRT. Şimdi o edebiyatçılarımız da öldü ama bıraktıkları edebiyat yaşıyor.
Popülist kültüre kurban veriyoruz. Nitelikli eser veren sanatçılarımız, yazarlarımız dertli. Son yıllarda özellikle kitap fuarları vesilesiyle yazara ve kitaba yönelim arttı. Valilikler ve belediyeler yarışırcasına kitap fuarları düzenliyor. Bu yarış elbette güzel ve takdire de değiyor. Büyük şehirlerin imkânlarından uzak kalmış okurlar böylece birçok yazarı yakından görmüş ve tanımış oluyor. Okuma heyacanını kaybetmiyor okurlar. Kitabını okuduğu halde yazarını göremeyenler için de okur-yazar buluşması oluyor. Kültürel kalkınmada ivme kazanmış olan Anadolu şehirlerinde kitap fuarlarının sayısı da artıyor. Kitap gündemde, okuma gümdemde, yazarların yolu gözleniyor. Gerçekten heyecan verici, gurur vesilesi manzaralar var.
Kitap için yatırım yapmak, nitelikli okur bulmak, yayınevlerinin çarkını döndürmek de gündeme alınmalı ki amaçlanan hedeflere ulaşabilelim. Son yıllarda basılan kitap sayısı arttı, haliyle yazar sayısı da arttı. Bunun ekonomik bir tablosu da var tabii ki. Neşriyat âleminin sıkıntıları da artıyor. Amaç edebî eser üretmek mi, yoksa ticaret yapmak mı? Kitap fuarlarında boy gösteren nice meşhur kişi oldukça fazla kalabalık toplayabiliyor. Yüksek telifler de alan bu şahsiyetlerin “yaşayan edebiyat” bağlamında katkıları ise tartışılır durumda. Milyonlarca kitap basılmış ama kitap fuarlarında daha çok meşhur kişiler boy gösteriyor. İnsanların çoğu da fuarlara bir daha görme fırsatı bulamayacakları meşhur kişileri görmek için gidiyor. Yaşayan edebiyata katkısı olan ve nitelikli eser veren yazarlarımız da bu durumdan dertli. Meşhur ama meşruiyeti tartışılan kişiler bile meydana çıkabiliyor. Kitap yazıp raflarda kendilerini gösteren bu kişilerin mahkûmiyetleri bile olabiliyor. Peki, bu bayağı durumun sorumlusu kim? Onlarca baskı bile yapan bu kitapları(!) kim alır ve okur? Neyi beğeniyoruz, neyi reddediyoruz? Kitap fuarlarında kalabalık toplayabilen kişilerin yazarlığı mı, yoksa yaşadıkları magazinel hayat mı tercih ediliyor?
Kalabalık toplayabilmek büyük başarı oluyor, fotoğraf önemli. Nitelik önemli değil. Kalabalıkları arkasına alanlar yürüyor gidiyor, gidiyor da nereye gidiyor? Hakikatle yüzleşmek gerekir. Yaşayan edebiyat demiştik değil mi? Edebiyat, dergilerle yaşar. Bugün kaç kişi edebiyat dergisi alıyor? Edebiyat dergileri kapanıyor diye üzülenlerin kaçı dergi alıyor? Bu sözde üzüntülerde bile samimi ve gerçekçi değiliz. Yaşayan edebiyatı günden güne biz öldürüyoruz. Dokunmayalım edebiyata çünkü edebiyat özgürlüğün olduğu yerde yaşar.