Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Nisan 2022

Yaşamak sanatı

Herşey bir yana, bütün tanımlardan, çerçevelerin kırığından yol bulup uzaklaştığımızda bir insan tekinin kendi düşünce ve duygularını, düzeyi ne olursa olsun düşüş ve çıkışlardaki coşkunluklarını, nevi şahsına münhasır maneviyat yolculuklarını da sanat olarak nitelendirebiliriz. Sanat yaşamın bir parçası ise, o parçayı oluştururken ki özenimizi olabildiğince yaşamımıza yaydığımızda o yaşamın kendince sanat olma ihtimali daima var.

Sanatın tarihi aslında insanın hayatının da sanat oluşuna dair veriler veriyor bu yüzden. Fark edilmiş ya da fark edilmemiş olsun bu tabii yarış alanında her insan kendine has ifade yolları aramış durmuştur.“Bu ifade biçimimi nasıl daha güçlü ve güzel kılarım?” demiş durmuştur.

Bir şeyler yapabilmek, o şeylerin yararlı olması gerektiği kadar sanatsal olma şartını da içinde taşıyabilmiştir. Yararlı olmak gelişigüzelliğe neden mahkum edilsin ve neden güzel, estetik olmakla çelişsin… Giderek her şey derme çatma olmaktan,sadece yarar içeren araç ve gereç olmaktan, yani“gelişigüzellikten” çıkmış daha teknik, daha estetik olma yoluna, daha “güzel gelişli” olmaya koyulmuştur.

Düşünürsek her şey önce bir hayal üstüne kurulmuştur. O hayal kurulur veya kırılır, o önemli değil. İnsanın çok farklı yollarla kendini ifade edişi, hayat ve sanat çeşitliliğinin bin bir çeşit dilde ve anlamda var olmasına karşılık geliyor. Hepsinin içinde bir kabiliyet, bir gönül, el dil yatkınlığı, ilhamlar, esintiler ve kimi zaman bir deha var. Günlük yazabilmekle öykü hatta şiir yazabilmek arasında veya video içerik üretme ile kısa film çekmek arasında sanat olma ile olmama arasındaki fark görülebilir. Fakat aynı zamanda hepsinin gelişigüzel, güzel gelişli, ilkel ya da mükemmel gibi farklı düzeylerde de olsa bir sanat olabilme ihtimali de düşünülebilir.

Herhangi bir alt üretime “bu sanat değil” demenin hem durdurucu, geri döndürücü, gerisin geriye kovuğa kovan hem de “daha iyisini yapmalısın, sanata ulaşmak için daha özgün çabalar harcamalısın” gibi çatallaşan bir alt metni var. O yüzden, başlangıçta zanaata sanat olarak bakılmış olmasının zanaatı sanat olmaya davet ettiğini düşünürüm. Üretilenlere estetiğin de gözle görülür derecede eşlik edişi… Bu belki estetiğin ihmale gelmemesi gereken en üst yarar düzeyi olduğunu da ilham ediyor. Gündelik hayatta da öyle olmaz mı? Çok yararlı, gündelik kullandığımız herhangi bir aletin estetik üretilmiş olanını tercih ederiz. Estetik olma güzelliği kılcal özgünlükle iyice pekiştirir. Biricikliği ve özen duygusunu tekrarlarken haz verir. Üretenin objeyi üretirken ki estetik titizliği kullanım esnasında kullanıcıya da özeni telkin eder. Bir şey bazen kullanışlı olmasa da sırf estetik haz verdiği için kullanımında ısrar edilir. Öte yandan sadece estetik yanıyla ortada kalan, kullanım dışına itilen ve sadece göze haz verdiği için atılamayan, yaşam alanımızı müzeye de dönüştüren nesneler vardır. Yarar esastır. Fakat yararlı olanın estetik olması onun yarar düzeyini yükseltir.

Yaşamın kendisinin de güzelleşmesini sağlar. Var oluşun eksik yanlarını kapatır. Boşluklarını doldurur.

Doğrusu herkesin, kendi yaşamının yolunda “işte ben şimdi yeniden ve bir daha doğuyorum, işte ben var oluyorum, bir daha, bir daha var oluyorum” duygusunu yaşatacak şekilde üretmesinin, yararlıyı ve güzeli üreterek ilerlemesinin, daima ilerlemesinin hiçbir sakıncası olamaz. Olsa olsa hayat yükselir ve dünya kazanır bundan. İnsanlık mesut olur. Fakat zaten“daha iyisini arayanlar” daha ileri yollara düşecek, zorlu tepelere tırmanacak ve gösterdikleri sanatsal direnç kadar sanatçı olabileceklerdir.

Herkes kendince sanatçı olabilir. Bu sanıldığı kadar büyük bir iddia değil, bir umut... Yaşam kalitesini yükseltmekle uğraşırken insanın huzura ereceğini iddia edebiliriz. Öyle ya insan kaliteyi artırırken, o süreçte ya da artırdıkça, sonuç olarak huzura erer. Cennet denilen o bahçe mutlak huzur bahçesi değil midir? İşte hayatı sanat kılmak o bahçeyi özene bezene işlemek gibidir. Herkesin yaratıldığı toprağını bellemesi,gökçekimiyle havalandırması, güneşi yağmuruyla yerini, yurdunu gökle bir etmesi ve o bahçede varoluşuna dair bir çubuk, bir ağaç, bir zanaat, bir sanat dikmesinin kime ne zararı olabilir?!

Yoksa “Herkes sanatçı olamaz, olmamalı!”nın ardında sanatı tekeline almak ve kıskançlık mı var? Ki zaten doğal olarak herkes herkes olamayacaksa bu telaş nedir? Zaten asıl mesele de olmak veya olmamaktan çok olmaya çaba harcamak ve süreçse… Mesele kapanmış olmalıdır.

Çoğumuz kendine zanaatçı, kendine sanatçıdır. Mesele iyiden iyiye kapanmıştır.

Fakat bazı sanatçılar herkes için sanatçı olma yoluna düşer. Bu onlara verili, tıpkı diğerlerinin doğal cebine gizlice ve çok önceden konmuş özel, farklı güçler, genetik armağanlar gibidir. Bir de yanına akademik, teknik donanımlar konduğunda o güç, us ile uçabilecek bir yılkı tadında kişnemelere başlar. Ardından dokuz nala bir rüzgarla kendi ufkunda soluğu alması işten bile değildir.

Fakat işte önceden verilmiş o “gizli harçlık” bütün insanlığa sunulmak üzere, evrensel kılınmak üzere bir sanat olmasına yönelik tanrısal bir katkı, ilahi bir ricadır. Rica diyorum çünkü Tanrı kadar nazik bir başka sanatkâr görmedim…Sanatkarlar şahı!

Tanrı herkese açıklığını ve cömertliğini bu defa özel yetenek yüklediği o insan üzerinden, sanatçı üzerinden ilan etmektedir. Mamafih şu an çocuklaştı ruhum ve bana yüklenmiş yeteneğin çok küçük yaşlarda beni, O’nun adına elimden tutması ve o yetenek üzerinden dolaylı olarak “Seni bu alanda görmek istiyorum!” diye fısıldaması aklıma geldi. Kudret elini tutarak buraya geldim. Her şeye rağmen olmam, bütün engelleri aşabilmem o eli bırakmayışımla alakalı…

Kitabın herhangi bir noktasında aniden kişiselleşmemi anlayışla karşılamalısınız. Bu aynı zamanda sizin de kendi içinize ve hayatınıza dönüp sizin de kişiselleşmenizi, kendinizi arayıp bulunup gelmenizi sağlamak içindir de…