Yasaklara tepki mi?
Hükümet karşıtı sol bir gazetede çıkan bir haberdeki iddialara göre son gezi olayları ülkedeki yasakların bir patlamasıymış. Türkiye Psikiyatri Derneği yetkilisi de benzer açıklama yapmış. Güya gençler böyle terör olaylarına karışarak kendi geleceklerinde söz sahibi olma taleplerini gösteriyorlarmış. Yetkili "bu daha bir başlangıç" sözünün Gezi Parkı Direnişi için söylenecek en iyi söz olduğunu ifade etmiş.
Gazete haberinde yasak olarak geçen konuları tek tek irdeleyelim:
u00b7 Alkole kısıtlama gelmiş. Türkiye'de son günlerde alkol kullanmaya yönelik kısıtlamalar aslında tüm gelişmiş ülkelerde fazlasıyla mevcuttur. Geç bile kalınmıştır. İsmi üzerinde yasaklama değil alkolün rast gele ve zararlı şekilde kullanımı engellenmeye çalışılmıştır. Çünkü alkol; trafik ve iş kazalarının, cinayet ve yaralamaların, intiharların, yangınların, boşanma ve aile geçimsizliklerinin en önemli sebeplerindendir. Yani içen kendine olduğunda daha çok topluma da zarar vermektedir. Sadece topluma değil yol açtığı çeşitli psikiyatrik bozukluklar ile kişinin kendine de zararlı olabilmektedir. Bu yüzden özellikle psikiyatristlerin bu kararı eleştirmek yerine alkışlamaları gerekir.
u00b7 Diz üstü etek giyme yasaklanmış. Rastgele bir şehrimiz de caddeye çıkanlar bunun yalan olduğunu görür. Zaten en ufak bir müdahale olsa malum çevreler ortalığı ayağa kaldırırdı. Bugün ajanslara yansıyan habere göre şu an Bodrum'da 1 milyon kişi tatildeymiş. Herhalde denize elbiseleriyle girmiyorlar.
u00b7 Tencere-tava çalma engelleniyormuş. Bu iddia da gülünçtür. Bazı günler mahallede dinlenen, hasta olan, uyuyan yokmuş gibi anlayışsız ve kaba insanlar tencere u2013 tava çalarak çevreyi gürültü kirliliği yaparak rahatsız etmektedirler. Buna rağmen bu saygısız insanlara müdahale eden olmamıştır.
u00b7 Atatürk anıtlarına çelenk koydurulmuyormuş. Bu iddiada tuhaftır. Böyle bir özgürlüğün olmadığını iddia etmek gülünçtür. Sonra çelenk koymanın kitlelerin problemleriyle ne ilgisi ve insanlara ne faydası vardır ki?
u00b7 Adliye önünde basın açıklaması yaptırılmıyormuş. Bu da havada kalan, toplumun geniş kesimlerini kesinlikle etkilemeyen saçma sapan iddialardan biridir. Ayrıca mahkemelerde işini takip eden vatandaşlar aksine memnun olmuşlardır.
u00b7 TRT'de dekolte giyinme yasaklanmış. Elbette bir devlet kuruluşunun çalışanlarının giyiminin sade ve ciddi olmasını, çevreyi tahrik edecek abartılı giyimi engellemesi beklenir. Ve hatta böyle yapmaya mecburdur.
u00b7 THY'de abartılı makyaja engel olunuyormuş. Bu da olağan bir kuraldır. Sonra beş on kişiyi ilgilendiren bu kara niçin toplumsal patlamaya yol açsın ki?
Evet bu ve benzeri yasakların toplumu niçin olumsuz etkileyeceği anlaşılır değildir. Ülkemizde insanlar özgürdür. Demokrasi her nimetiyle insanları kuşatmıştır. Böyle sudan sebeplerle anarşi ve terör çıkarmak, ortalığı karıştırmak ancak bahanedir ve ülkemizi kara günlere götürmek isteyen karanlık odakların işidir.
MISIR'DA KATLİAM
Çağımızın en zalimane katliamı yaşandı Mısır'da. Söylenecek söz bulamıyorum. General Sisi vahşette tarihe geçti. Şu da var: Bu vandallığa sesini çıkarmayanlar da darbeci zalimler kadar suçludur.
SEDAT UMRAN'IN ARDINDAN
Çağımızın büyük şairlerinden Sedat Umran Hakk'ın rahmetine kavuştu. Kendisi beyefendiliğiyle tanınan yalnız bir insandı. Birkaç ayda bir muayenehaneme gelir, sıkıntılarını anlatır ve tedavi için ilaç isterdi. Tabi o ücret verecek zenginliğe hiçbir zaman sahip değildi. Altta kalmamak için daha önce yazmış olduğu orijinal bir yeni şiirini hediye ederdi. Kendisine Allah'tan rahmet diliyor, Sağlık Yolu adlı çıkardığım dergide yıllar önce yayınladığım ve başka yerde çıkmayan şiirlerden birini sunuyorum:
HOPARLÖR
Kendimi unuttum ah ben hep sizi duyalı
Yere serdiğim gururumuzun ördüğü bir halı
Ben görüntünün değil, sesin dev aynasıyım
Haykırırım uzakların işitmeyen kulağına
Sizden önce ben düşerim içimin tuzağına
Alçak gönüllü kalamam abartmaktan!...