Yasak hemşerim yasak!..
(1)
İnsanoğlu var olduğu günden beri hayr ve şerle sınanıyor. İlk sınamaya tâbi tutulan Hz. Âdem ve Havva vâlidemiz şeytanın aldatmacasına kanarak yasaklı meyveden tadınca Cennet bahçesinden dünyaya indirildi. O gün bugündür insanoğlunun başı yasaklarla belada!.. Allah’ın yasaklarını anladık ve iman ettik. Ya olup olmadık şeylerden kendine vazife çıkaran kullarının yasaklarına ne demeli?!..
-“Hasbünallahu
ve ni’mel vekîl...” (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)
Derinlemesine analiz yapmaktan ziyade,
Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde ne tür yasaklar ihdas edilmiş birkaç örnekle
hatırlayalım. Komik, trajikomik, dramatik olayların vukû’ bulduğu olaylar
silsilesini kısa film tadında sinemagrafik sahnelerle anlatmaya gayret edelim.
Emin olun, bazı sahnelerde
gülümseyecek, bazı sahnelerde hüzünlenecek, bazı sahnelerde gerginleşecek, bazı
sahnelerde tanımlanmış duyguların hepsini bir anda yaşayıp, arkasından “bu ne saçmalık!..” deyip sonraki
sahneyi anlatacak satırların peşine takılacaksınız.
Yaşanan yasaklardan ders mi
çıkarırsınız, tebessüm mü edersiniz, yoksa hayıflanır mısınız orası sizin
bileceğiniz bir şey. Yasak yok!..
***
KAHVE İÇMEK YASAK, İŞTE O KADAR!..
Mesela, 16. ve 17. yüzyılda Osmanlı’da
kahve ve bu içeceğin tüketildiği kahvehane yasaktı. Kahve, Kanûnî Sultan
Süleyman, Sultan 3. Murad ve Sultan 1. Ahmed ve 4. Murad devirlerinde ara ara
yasaklandı. Sadece kahve içilmesi yasaklanmadı, ayrıca kahvehaneler de
kapatıldı. Gerekçe olarak da kahvehanelerin İstanbul’daki büyük yangınlara
sebebiyet vermesi, toplumun kahve/kahvehane keyfine müptelâ olması,
kahvehanelerin tembelliği artırması gibi nedenler gösterildi. Sultan 4.
Mehmed’in (Avcı Mehmed) kahve yasağını kaldırması sonucu millet keyfine kaldığı
yerden devam etti.
*
ZİNHAR BATILI AVRATLARA BENZEMEYİN!..
Osmanlı toplum hayatındaki batılılaşma
eğilimleri, dönemin padişahı Sultan 3. Ahmed’in Lâle Devri’yle (1718-1730) başlamış,
Tanzimat Dönemi’nde (1839-1876) yaygınlık kazanmıştır. Bu dönemlerde,
Avrupalıların yaşam tarzına, kılık-kıyafetine, eşyalarına ve hatta musikîsine
özenti ilk olarak İstanbul ve büyük şehirlerdeki bazı üst düzey toplum
kesimlerinde görüldü. Zamanla moda haline geldi ve Avrupaî insan tiplerinin
oluşmasına ve toplumun yozlaşmasına yol açtı.
Bu kötü gidişat ve ahlâkî yozlaşmaya
dur demek için devrin siyasî ve dinî otoriteleri bazı yasaknâme ve ikazlara
başvurmak zorunda kaldı. İstanbullulara, bilhassa da kadınlara yönelik uyarıcı
mahiyetteki ilk ferman, Lâle Devri’nde Sadrazam
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1725 yılında çıkarıldı. Fermanda,
İstanbul sokaklarında ve özellikle de Kağıthane’nin başını çektiği mesire
yerlerinde, nâmahremlerin nazarını üzerlerine çekecek şekilde Avrupaî
kılık-kıyafetle gezen kimi kadın taifesini uyarmayı amaçlayan şu ifadelere yer
verildi:
“Allah, her türlü belâ ve âfetten
korusun. İstanbul, Osmanlı ülkesinin yüzü suyudur; bilginler beldesidir.
Ahalisinin, tespit edilmiş kıyafetleri vardır. Hâl böyle iken, bazı yaramaz
avratlar halkı baştan çıkartmak kastıyla elbiselerinde türlü bid’atlar
göstermeye, kefere avratlarını taklit etmeye başlamışlar.
Namus âdâbını tamamen kaldıracak
mertebede kıyafetler uydurmaları evvelce men edilmiş iken, namus perdesini
tekrar kaldırmaktan korkmamaları, türlü türlü kötü kıyafetlerle dolaşmaları,
birbirini görerek ismet ehli hatunları da baştan çıkarmak mertebelerine
varmıştır. Bu garip kıyafetler yasaktır...
Uslanmayıp ısrar edenler olursa,
ikinci ve üçüncü seferlerinde yakalanıp, İstanbul’dan taşraya sürgün
edileceklerdir. Bu husus, mahalle imamları vasıtasıyla bütün İstanbul
kadınlarına tebliğ olunsun. Yaramaz avratlara uymak yüzünden namuslarının
lekeleneceği ırz ehli hatunlara anlatılsın. Bu yasağın tatbikine Yeniçeri Ağası
memur edilmişlerdir. Asla göz yumulmasın... Yasak gereği gibi tatbik
olunsun...”
Bu yasağa ve fermana riayet etmek
şöyle dursun; Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazların sayısı her geçen gün
arttı.
*
YASAK!.. YASAK!.. YASAK!..
Sokaklarda lambaların bulunmadığı ve
zifiri karanlık olduğu dönemlerde gece fenersiz dışarı çıkılması, Sultan 1.
Mahmud tarafından şehrin artan su ve odun ihtiyacı nedeniyle 1768’de büyük
hamam yapılması, Avrupa’da 19. yüzyılın ortalarında yaygınlaşan elektriğin ve
elektrikle çalışan aletlerin bireysel kullanılması, Amerika’da 1875’te
Alexander Graham Bell tarafından icat edilen telefonun 1881’de Osmanlı’ya
gelmesinin ardından 5 yıl sonra (“gizli-saklı”
işlerde kullanımı gerekçe gösterilerek) kullanılması, Trablusgarp ve Balkan
Savaşları sırasında barut ve potasyum nitrat benzeri patlayıcı bileşikler
barındıran havai fişek ve maytap gibi oyun araçlarıyla oynanması yasaklandı.
Örnekleri çoğaltmak mümkün...
***
Gelelim 624 yıl boyunca üç kıtada
hüküm süren Osmanlı Devleti’nin bâkiyesi olarak 29 Ekim 1923’te kurulan
Cumhuriyet dönemine...
ARAPÇA EZAN OKUMAK YASAK!..
Birer birer devreye sokulan devrin
yasaklarının ardından İslâm dininin genetiği ile oynamak için 1931 yılında “dinde reform” adı altında fâsılalar
açılarak ezan üzerinden yeni bir hamle yapıldı. Aralık ayında
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal ve Başbakan İsmet Paşa’nın riyasetinde, Millî
Eğitim Bakanı Reşit Galip’in himâyesinde 9 hâfız Dolmabahçe Sarayı’nda ezan ve
hutbenin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başladı. Kur’an’ın Türkçe tercümesi
ilk kez 22 Ocak 1932 tarihinde İstanbul’da Yerebatan Camii’nde, Riyâset-i
Cumhûr İnce Saz Hey’eti Binbaşı Hâfız Yaşar (Okur) tarafından icra edildi.
Hemen arkasından 30 Ocak 1932 tarihinde
ise ilk Türkçe ezan Hâfız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii’nde okundu.
1941’de ise Refik Saydam’ın Başbakanlığı ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı zamanında çıkarılan 4055 Sayılı
Kanun’la Türkçe ezana yasal zemin
kazandırıldı. Bu kanuna Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesine bir fıkra
eklenerek, Arapça ezan okuyan ve kâmet getirenler meczûb yaftasıyla 3 aya kadar
hapsedilip, 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödemeye mahkûm edildi.
Arapça ezan yasağının uygulama alanı camilerle sınırlı kalmayıp, evlerinde
namaz kılanların Arapça ezan ve kâmet okuması da yasaklandı. Bu sebeplerle
yüzlerce insan cezalandırıldı.
30 Ocak 1932’de başlayan Türkçe ezan
zulmü, 1950 yılının Haziran ayında Demokrat Parti’nin tek başına iktidara
gelmesine kadar sürdü. 16 Haziran günü çıkartılan yasanın yürürlüğe girmesiyle
birlikte 18 yıl boyunca devam eden
Arapça ezan yasağı kaldırılarak, ezanın dili serbest bırakıldı.
*
KARTOPU VE HULAHOPA EL SÜREN YANDI!..
1935 yılında İstanbul’da sert geçen kış döneminde çocukların yanı sıra
yetişkinlerin de katıldığı kartopu oyunu, yaralanmalara sebebiyet vermesi ve
bazı kişilerin şikâyetçi olması nedeniyle yasaklandı. Küçük-büyük fark
etmeksizin yasağa aykırı davranalar hakkında tahkikat yapılarak cezaî işlem
uygulandı.
(1936 ve 1937 yılında iki yasak
toplumun hayatına girmiş, fakat onları kronolojinin derkenarı olarak en son
bölümde uzun uzun anlatacağız...)
İstanbul sokaklarında hulahop çevirmek
yasaklandı. Hulahop da ne ola ki, diye soranlar olabilir. Hulahop; genellikle
plastikten yapılan ve vücudun çeşitli yerleriyle, genellikle de bel etrafında
çevrilen halka oyuncaktır. Hulahopun yasaklanmasına gerekçe ise 1958 senesinde
Amerikalı bir genç kızın hulahop çevirirken ölmesiymiş. “Amerika nire, Türkiye nire!..” demeyin. Yasak!..
*
BİR MİLLETİ YOK ETMENİN EN SİNSİ YOLU...
Biraz önce Lâle Devri’ne değinmiş,
kılık-kıyafetten musikîye kadar moda haline gelen Avrupaî insan tipinin
toplumun yozlaşmasına yol açtığını ifade etmiştik. İşte bu yozlaşmanın
başlamasından yaklaşık iki buçuk asır sonra kültür sanat faaliyeti adı altında
Beyoğlu İstiklâl Caddesi’ndeki Baro Han’ın zemin katındaki Oraloğlu
Tiyatrosu’nda bir oyun sahneye kondu.
M.Ö. 411 yılında kaleme almış Aristophanes’in
“Lysistrata” adlı eserden uyarlanan
Kadınlar I-Ih Derse oyununda, yıllardır süren savaşlardan çok çeken Atina ve
Spartalı kadınlar barışı sağlamak, kocalarını savaştan vazgeçirebilmek için
yataklarına almama eylemi başlatıyor. Ar ve hayâ perdesi yırtıldıkça iş
çığırından çıkıyor...
Bir ay boyunca sahnelenen oyunla
ilgili şikayetlerin artası üzerine savcılık olaya el koydu. Seyredenlerin ar ve
hayâ duygularını incitici mahiyette müstehcen görülen oyun, 11 Nisan 1967’de
yasakladı. Oyunun başrol oyuncusu Lale Oraloğlu açık grevine başladı. Sonrası
tam bir Türkiye klasiği!..
Peyami Safa şu veciz ifadelerle her
şeyi özetliyor: “Bir milleti yok etmek
isterseniz askerî istilâya lüzum yoktur. Ona tarihini unutturmak, dilini
bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla mânevî değerlerini, ahlâkını
soysuzlaştırmak kâfîdir.”
*
KAREDENİZLİ KADINLARIN YÜKÜ HAFİFLEDİ!..
Tarihler 1998’i gösterirken Trabzon’un
Of ilçesi, Uluağaç köyü ihtiyar heyeti, kadınların şikayeti üzerine yük
taşımalarını yasakladı. Geçimini çaycılıkla sağlayan köyde alınan kararla
birlikte, bütün çay bahçelerine yol yapıldı. Kadınlar tarafından toplanan
çaylar, çalı çırpılar erkekler ve katırlar tarafından taşınmaya başlandı.
Bununla birlikte, “Karadeniz’de kadınlar
çalışıyor, erkekler yatıyor” imajı yıkıldı. Fakat bir süre sonra, “uy da, Fadume yatay, Temel’in canu çıkay...”
isyanları ayyuka çıkınca, hayat kaldığı yerden devam etmeye başladı.
*
BU KÖYE SİYASETÇİ GİREMEZ!..
Muş’un Varto ilçesine bağlı 50 haneli
ve 300 nüfuslu Güzeldere sakinleri, köylerine okul, içme suyu şebekesi,
elektrik trafosu, telefon santralı yapılması için çeşitli girişimlerde
bulunmalarına, mecliste temsilcisi bulunan bütün partilere müracaat etmelerine
rağmen yıllarca hizmet alamadı. Bunun üzerine yaklaşan 3 Kasım 2002 seçimi
öncesi köyün girişine “Güzeldere Köyü’ne
siyasetçi giremez” yazılı iki tabela asılarak, siyasetçilerin köye girmesi
yasaklandı. Bu eylem de işe yaramayınca, köylüler göç etmeye başladı. Koca
köyün nüfusu kar gibi eriyerek, 59 kişiye kadar düştü.
*
TİKLİ KÖYDE ŞAKA YAPMAK YASAK!..
Tarihler 2008’i gösterirken
Çanakkale’nin Bayramiç ilçesi Bıyıklı köyünde akıllara zarar bir olay meydana
geldi. İstem dışı davranışlara sahip halkıyla ünlü “tikli köy” olarak bilinen 60 nüfuslu Bıyıklı köyünde, şakanın
dozunun aşıldığı bir durum yaşandı. Köye misafirlik için gelen bir adam
belindeki gaz tabancasını çıkararak tiki bulunan diğer kişiye bir şaka yapmak
istedi. Ancak ani hareket karşısında, tabancanın ateş alması sonucu
testislerinden yaralanan kişi hastaneye kaldırıldı. Olay yargıya intikal etti.
Bunun üzerine köyün girişine “Bu köyde
şaka yapmak yasaktır” tabelası asılarak şaka yapmanın yasak olduğu
kamuoyuna ilan edildi.
Bitmedi...