Yasa ve cezalar adil olmalı
Yeryüzünde iyiliklerin çeşidi, kötülüklerin çeşidinden fazladır. Bu durum, dün de böyleydi bugün de böyle. Basit bir tebessüm bile oluş itibariyle birçok iyilik barındırır. İnanıyorsanız sadaka hükmünde, biliyorsanız yüz kaslarınızı dinç tutmaktadır.
Ancak yeryüzünde işler, tebessüm edebilmek kadar basit
ve iyi değil. Öyle insanlar var ki nefsine hâkim olmayıp her türlü kötüyü
yapmakta, her türlü kötülüğü ayakta tutmaktalar. Sanırsınız ki dünyaya sadece
kötülük yapmaya ve üretmeye gelmişler.
Bunlardan bazıları yeryüzünde fitneye çarptırılmış
olarak yaşar. Bunlar, öyle kötüdürler ki yaptıklarıyla kalplerinin temiz
kalacağına dair bir umut dahi yoktur. Kendilerine ne denilse, ne tavsiye edilse
yine de bildikleri yanlışı, kötülüğü söyleyecek ve yapacaklar demektir. Buna
binaen de hiçbir kimse bunları doğru yola getiremeyecek demektir.
Ülkede hırsızlık, uyuşturucu, tecavüz, terör ve
cinayetlerden dolayı derdest edilen ve hapiste olanların sayısı bazı küçük
ülkelerin nüfusundan, bazı büyük ülkelerin ise ordularından maalesef daha
kalabalık. Ve bunlara verilen cezalar misliyle değil. Üstelik adil de değil.
Yasalar, kötüler, kötülükler ve hiç iflah olmazları azaltmayıp arttırıyorsa
sorun büyük demektir.
Bir yerde iyi ahlak noksan yaşanıyor ve bundan dolayı
iyilik yerine kötülük, iyiler yerine kötüler artıyorsa ahlakı anlayış ve
kavrayışta, ahlakı anlatanlarda özellikle cezaların adaleti anlamında yasalarda
büyük bir sorun, büyük bir boşluk var demektir. İster bireysel olsun ister kurumsal
olsun kurduğunuz sistem, yasa ve cezalar, dengeli ve misli bir adalet üzerine
kurulmamış demektir.
Bu, ne demektir? Şu demektir:
Her şeye,
gereken değeri gerektiği kadarı ile vermek bir adalettir, orta yoldur. İhmalkârlık,
duyarsızlık ve aşırılık burada olamaz. Dengeli bir adalet, orta yol; bir
insanın, bir kurumun, bir devletin ihmal ve duyarsızlığa meydan vermeksizin,
hiçbir aşırılığa düşmeksizin muhatap kişilerin ve yapıların kendisine,
yaptıkları iyiliğin ve kötülüğün karşılığı olarak misliyle vererek olur. Ne bir
eksik ne bir fazla. Hak edene, hak ettiği neyse onun kadar karşılık vermektir.
Bunun kurumsal adı adalet, kavramsal adı cezadır. Bu durum da adil, makul ve
vicdani yasalar olmadan asla başarılamaz.
İman
olmayınca ibadet ve muamelat olmaz. Hükmü de olamaz. Adalet olmadan, kendi
nefsine, devletin nefsine adaleti hâkim kılmadan da geri kalan şeyler olmaz.
Hiçbir hükmü de olamaz. Önce adalet gereklidir.
İnsanlık tarihi
boyunca bizzat insan eli ve aklıyla yazılmış tam, ideal yasa ve uygulamalar
yoktur. Çünkü her daim nefs vardır ve nefs, ideal olanı mutlaka bozmaya çalışır
ve bozar. İnsanlık, ideale en yakın olan yasayı; nefsten arındırarak,
insanlarca gayret edilerek, daima zaman ve mekânın ihtiyaçlarına uygun, daima
vicdanlarda herkesçe hakkaniyetli bulunan bir adalet ve orta yol anlayışı ile
bulabilir.
Kurumlar ve en büyük kurum devlet, hem yasa
hazırlamada hem de uygulamada her daim ideale en yakın adil olmalıdır. Yasalar,
hem ödül hem de müeyyide açısından adil olmalı, vicdanları ve insanlığı
yaralamamalıdır. Bunu sağlamanın yolu da yasaların dengeli olanını, orta yol
olanını, yapılan ve söylenenin misline göre ceza müeyyidelerini yürürlüğe
koymaktır. Bunu yapacak olanlar, siyasilerdir.
İster
iktidar olsun ister muhalefet olsun bir siyasetçinin asıl görevi; insan, millet
ve ülkesini en ideal/ideale en yakın yasalarla dünyanın en iyi ahlaklı ülkesi,
en yaşanabilir ülkesi yapabilmektir. Eğer yasa çıkarmıyor, yasaları zaman ve
mekâna göre yaptırmıyor ve hatta yasa çıkarmaktan geri duruyorlarsa siyasetçiler
başka ne işe yarayacaktır ki?