Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.83
Gram Altın
2426.83
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Haziran 2023

Yarış atı

Sabah, başlangıç, ilklik, mahmurluk ve hayretle beraber yaşanan ne güzel bir ilk ellik! Yeni kadere karşı biraz bebeklik, silinip süpürülmüş saf hafıza, az heyecan... Bakalım bugün neler olacak merakı. Öğleyin tecrübe, “olacak illa” geçişi. İkindi istikrar ve “olsun varsın” ’lar, “her hâlükârda hamd olsun” ‘lar geçidi. Akşam; “bu da oldu, o olmadı, ah neler oldu” telaşı ve bitiş...

Yatsı ölüm, bu sona bir son verme, dinginlik ve yeniden dirime kadar hayattan dinlenme...

Sonsuzluğun ilk durağı: gece... Dünyanın içine saklanmış ahiret. Başka, başka bir zaman. Zamanın kendi dışına çıkması, sonluluk çırpınışı ve teslimiyet. Gece çatışma, gece vicdan ve herkes ölmüş de bir sen kalmış gibi kendine sarılma... Sabah başlangıç. Böyle bir döngüde, böyle bir yürüyüşteyken ömrümüz akla gelen ilk cümle:

Elbette her insanın kıymet verenleri de kıymetlileri de vardır. Fakat genel manada insanın insana çeşitli şekillerde, en çok söylemeye çalıştığı şey şudur:

"Biliyorum ölünce hiç olmadığı kadar eller üstünde ve öldükten sonra da çok kıymetli olacağım. Fakat henüz yaşarken -olduğum kadar- kıymetli olma imkan ve ihtimalim var mıdır?”

Sadece öldükten sonra değil, yaşarken de çok kıymetli olmanın bir yolu var ve onu bulmaya çalışıyoruz. Ölünce değil henüz yaşarken affedilmenin… Cenazemize ille buyurun gelin.

Fakat henüz sağken de bekleriz, gibi cümlelerle aklım kendine gülümseyecek şeyler buluyor. Çarpıklıklar üzdüğü kadar keyif de veriyor insana. Ve normal giden şeyler cazibesi silinmiş tahtalar gibi sıralı bloklar halinde öylece dikilir dururken, yaşamın içinde en çok çarpıklıklar dikkat çekiyor. Arızalar haylaz hareketliliğiyle zamanı eğri ören alaysız ustalar gibi. Durduk yerde iş çıkararak bizi avutuyor.

Her yaşta insan akranlarıyla "ne güzel yaşlanıyor". Tamam tamam yaş alıyor. Bir de bu çekişme var. “Yaşlanmıyoruz, yaş alıyoruz!” düzeltmesi… Modern insan ne kadar korkuyor yaşlanmaktan. E o zaman hayatının ilerlemesinden ve seyrinden mi korkmuş oluyor? Ne yapalım? Bir noktada donalım ve duralım mı? Hep aynı tazelikte ve gençlikte kalmak çok sıkıcı değil mi? Neden zaman bizi de kendimize has nakışıyla durup işlemesin? Kaz ayakları neden göçüp gidiyor olmanın, buraları terk edecek olmanın müjdeli izlerini koymasın yüzümüze? Niye hep ütülü kalsın ki yanaklarımız? Hep bahar, hep bahar, ilk-orta-son bahar… Hani dört mevsim? Hani bunun kışı, kıyameti? Sil baştan yenilenecek şekilde eskimesi? Hani bunun ak saçı, sakalı? Es mi geçsin bizi yıllar? Şakalaşmasın, takılmasın mı belimize, yanımıza? Bizim başımız kel mi?

Modern insan yaşlılığı ille sağlıksızlık ve bütün olumsuzlukların bir bedende toplanması gibi algılıyor ve olanca gücüyle nefretle genç kalmaya kaçıyor. Tabi bunun başlı başına sektörü, maliyeti, bedeli var. Çok şey söyleyebiliriz belki ama kimseyi saçmalamaktan vazgeçirmek gibi bir sorumluluğumuz yok. Keyifle kalem oynatıyoruz şurada. Misyonsuz. Temiz yazı.

Fakat sağlıklı olmak kaydıyla bazı güçlerimizin azalması, o güne kadar süren bazı

sorumlulukların, işin, gücün de azalması ve düşünmeye, gücümüzce kendi hayatımızın

bilgeliğine ve biraz keyifle pineklediğimiz yerden işe güce koşan gençleri

“öğrenecekler, öğrenecekler sabır” diye diye gevrek gevrek gülerek izlemeye zaman-lar bulmak anlamına da gelmiyor mu? Cümle uzadı. Siz okurken bölünüz. Daha çok versiyonu da var bunun ama yazı da uzuyor sonra.

Gençleşme çabası burada daha çok kalma isteğini yansıtıyor sanki. Kalınası bir yer mi ki dünya? Asıl yuvasından düşmüş bir serçe sığıntılığı değil mi hep yaşadığımız? Hani hep şikayetteydik? Hoş yerinde duramama, koşmaca ve faaliyet bakımından delikanlıysak ta (bir de bu var; ben sizden daha gencim iddiası) yine de başka bir dünyaya gençleşiyoruz fikri daha cazip.

Düşüyor sanılıyor ömrümüz fakat ben çıkıyor diyorum yaş ilerledikçe...

Dünyadan düşmek, düşmek değildir.

İşte bilirsiniz bu hayat ve sorumluluklar sizi bir yarış atına çevirir. Yükleriniz azalmaz. Hep çoğalır. Burnunuz sürter. Omzunuz ağrır. Başınız düşer. Çoğu gün hiç düşünemeden küçük küçük ölürsünüz ya geceleri. İşte yaşlanmak o atın bacağına sıkılan merhamet kurşunudur belki, ne dersiniz? Bir yarış atı olmadığımız anlaşılır belki… Ne dersiniz?

Gece gündüz, gündüz gece derken, bir gece’niz gündüzünüzü kovalamaktan vazgeçer veya bir gündüzünüz gecenin izini sürmekten son anda vazgeçer. Oracıkta kalırsınız. Oracıkta sizi ve bütün emeğinizi kendisine ait sanan herkese şu cümleyi tek tek telaffuz ettirirsiniz bir güzel:

“İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.” Biz döndük, siz de döneceksiniz alt metniyle…

Bahtıyla yâr olmak ya da yâr olmaya değer bir baht edinmek arası- deresinde ömür, bizimkisi...