Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2961.78
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Ağustos 2024

Yârin Bahçesi

Hepimizin ömrü sınırlı, alıp vereceğimiz nefesler mahdut. Gam yok! Yaşadığımız hayatta sevinçler de görüyoruz zulümler de. Gök kubbenin altında iken ‘karınca misali’ safımız belli olmalı yeter ki. Zalimin karşısında, mazlumun yanında durabiliyor muyuz? Bütün mesele bu. Ülkemiz bu imtihanı vermiştir. Kandan/kaostan beslenen ABD-İsrail Siyonizmi’ne karşı dik duran şanlı Türkiye’de yaşıyoruz.

Bütün amellerimizde, işlerimizde, tavırlarımızda Allah’ın rızası olmalı. Zira fani dünyayı terk ettiğimizde bıraktığımız ayak izleri bizi cennete taşımalı, cehenneme değil! Ağzımızdan çıkan her söz Hakk’ı anlatmalı, yazdığımız her satır hakikati dillendirmeli. Okuduğumuz ve tavsiye edeceğimiz her kitap da insanların yüzlerinde çiçek açtırmalı.

Bugünlerde Şerif Aydemir’in İndim Yârin Bahçesine kitabından bahsedeceğim. Daha önce Ruhuma Saplanan Şehir, Yazık Olmuş Yârsız Ömrü Geçene, Mendilim Sende Kalsın, Çiçekten Harman Olmaz, Yaşamak Geçti Başımdan kitaplarından söz etmiştim. Yazı kursunda öğrencilerime yazar ve kitap tavsiye ederken iddialı bir şekilde, “Beğenmezseniz gelip benden hesap sorun!” diyorum. Şükürler olsun ki bugüne kadar yakama yapışan talebem olmadı.

Kırk yılı bulan bir dostluğumuz var Şerif ağabeyle. Ama bu satırlar, o güzel senelerin hatırı için yazılmıyor. Merhum Mustafa Miyasoğlu’nun dediği gibi söylerim: “Hatır için hakikate kıyamam.” Bu denemeler hayata dair. Meseller, hikâyeler bizim için. Veliler, filozoflar, yazarlar, âlimler, şairler gelip konuyor Halil İbrahim Sofrası’na. Herkes nasibince yiyip kalkıyor. Elaziz’den Dersaadet’e uzanan hatıralar buketinde neler yok ki? Sayfalar arasında, Bakü ilinden Ağın toprağına uzanan coğrafyada bir irfan rüzgârı esiyor.

Şerif Aydemir son yıllarda dikkat çeken iyi bir kalem erbabıdır. Eserleri seviliyor, okunuyor. 1980’lerde Doğuş gazetesinden başlayan aşinalığımız var. Sonra yıllarca süren Kubbealtı sohbetlerimiz sürüp gitti. Ardından ‘selamı yaymak için’ birlikte kurduğumuz ESKADER macerası. Ve bütünüyle müşterek mahfillerde buluşmalar… Eserde Doğu-Batı harmanlanmıştır, yerli yabancı kaynaşmıştır. Merhamet merkezli bir dünyanın gözyaşları süzülüyor satır aralarından. Çocuk kasapları, bu şefkat ve muhabbet kahramanlarından ne anlar? İhanet odakları bu güzelliklere elbette şaşı bakar. Müslüman Türk medeniyetinin sözcülüğünü yazılarında dile getiren yazar okunmalı.

Bu bahçede neler var diyeceksiniz? Neler yok ki! Enva-i çeşit bereketli ağacımız var. Bu ağaçların dallarına asılmış asaletimiz var. Meyve veren bitkilerimiz; güllerimiz, lâlelerimiz, sümbüllerimiz var. Şiir gönüllülerimiz, türkü yüreklilerimiz var. Dağlardan dökülen iman şelaleleri, denizlere akan fazilet ırmaklarımız var. Hocalarımız, ulemamız, dervişlerimiz, abdallarımız, canlarımız var. Daha ne olsun?

Pazar günü “Eyüpsultan’ın Ebedî Sakinleri”nde Mustafa Miyasoğlu’nu andık. Şerif Aydemir de dinleyiciler arasındaydı. Herkes heybesini boşalttı, hatıralarını anlattı ama hikâyecimiz konuşmadı. Bazen susmayı tercih edenlerdendir. Fakat kitapta Miyasoğlu ile ilgili hatırayı okudum. Ne çok hikmetler var burada. Bakalım Kaybolmuş Günler yazarıyla aralarında ne geçmiş, görelim:

“Rahmetli Mustafa Miyasoğlu ile muayyen günlerde daha çok Yazarlar Birliği’nde buluşup bir çalışmanın ön hazırlıklarını sürdürüyorduk. Disiplinli adamdı. İlmin ve sanatın haysiyetini korurdu. Ömrünü heba etmedi, kabrine nur dolsun. Bir ara sordum:

- Ağabey, hiç aklından geçtiği oldu mu, niye bütün deliler meczuplar bu bizim Sultanahmet’te toplanıyor?

Yüzüme dik dik baktı. Sustu. Anlamıştım, cevabını sonra getirecekti. Üç beş gün geçti geçmedi kolumdan yakaladı:

- Fatih Sultan’dan bu yana bütün medreseler, mektepler Sultanahmet’le Lâleli arasında kurulmuş. Müderrisler, hocalar hep bu bölgede hayat sürmüşler. Satır mollaları kibirli kibirli bu yollarda yürümüşler. Eh, onlara hadlerini bildirecek sadr vazifelileri de elbette buraya koşup gelecekti.

İnsanın şu Sultanahmet kalabalığında kimi kere deli divane olacağı tutuyor.”

Ötüken Neşriyat’tan çıkan İndim Yârin Bahçesine kitabını alıp okuyun. Beğenmezseniz gelin benden hesap sorun! “Seni nerde bulacağız yahu? Yerin yurdun yok, evini barkını bilmiyoruz, bir de emeklisin. Nasıl hesap sokacağız?” demeyin sakın. Bâbıâli’ye gidin. Her sokağın başında ayak izimiz, birçok binada sevinç gözyaşımız ve buruk tebessümümüz duruyor. Azalsa da aziz dostlarımız çalışıyor bu tarihî mekânlarda. Çekinmeyin, onlara sorun. Merak etmeyin, o güzel insanlar, bizi mutlaka buluşturacaklardır. Her kitap ruhlara, zihinlere ve kalplere bir hitaptır. Kitap vakti, hesap vaktidir, unutmayalım.