YARGIYA YENİ ÇÖZÜMLER
Ekonominin hâli dışında bir konuyu gündeme almak şu sıralar kaleme alınacak ekonomi yazıları için epey zor.
Sistemik sorunları konuşmak bazen gündem dışı kalabiliyor.
Bunlardan belki unuttuğumuz ama en önemlilerinden biri olan rüşvete
değineceğim biraz...
Rüşvet çarklarını bitirmek için adım atılması kamuoyu vicdanını her zaman
rahatlatır.
Türkiye’nin 100.yılına ulaştığımızda “Benim memurum işini bilir.”
noktasından bu yana birçok sistemik başarı elde edildiğini göz ardı etmeden
daha yapılacakların olduğunu da söylemek gerekiyor.
Bu kapsamda son zamanlarda eski belediye başkanlarına karşı takınılan tavır
göz doldursa da ulusal düzeydeki siyasetçilere de taviz verilmemesi insanların
beklentisini karşılama noktasında daha anlamlı adımlar atılmasına imkân
verebilir.
Bu sorunları aşacak bir yolda ilerlemenin toplumsal faydayı artıracağını
söylemek gerçeğin ifası olacaktır.
Aksi taktirde kendimiz çalar kendimiz söyleriz ve dünyanın gerisinde
kalmaya devam ederiz.
Aslında bu süreçleri iyileştirme adına çabalarımız da var.
Ama nedense mesele hep dönüp dolaşıp tekrar tekrar yargıya geliyor.
Sanırım günümüz modern devleti için adaletin olmadığı yerde ne siyasetin ne
de ekonominin gelişmesinden bahsedilemeyeceği ile alakalı bir durum bu...
Tabii petrol ve doğal gazı olan ülkelerin tiranlık etmesi kolay oluyor.
Veriyorsun parayı halktan çıt çıkmıyor.
Ama böyle konumdaki sayılı birkaç ülkenin dışında bu yoldan ziyade
işleyebilecek sistemler kurmanın ne kadar önemli olduğu anlamak gerekiyor.
Ama adalet mekanizmasında ne kadar reform yapılırsa yapılsın istenilen
güvenin kamuoyuna bir türlü yansıtılamıyor olmasına odaklanmalıyız.
Bunun bir sebebi HSK başkanlığının Adalet Bakanlığı tarafından yapılmasıysa
başka ve büyük bir sebebi ise yargı üyeleri içindeki ilişkileri çok iyi
bilmememizden kaynaklanıyor.
Bir hakim/yargıç karar verdiği zaman vicdanını ve karar mekanizmasını ne
şekilde kullanıyor bilemiyoruz.
Sadece hukuk normundaki ilgili maddeyi gösteren gerekçeli karara
bakabiliyoruz.
Hâlbuki hakimlerin de çok konuşulan kararlarla ilgili basına bizzat demeç
verme konusunda inisiyatif alması ne de iyi olurdu değil mi?
Tartışmaların önü alınır ve toplumsal barış daha kolay sağlanabilir.
Yargı konusunda daha da sağlam adımlar atılmalı.
Sanırım ABD’deki jüri sisteminin yargı sistemimize girmesi insanların
yargıya olan güvenini artırabilir bir örnek olacak.
Yapılabilecek çok şey olabilir ama bildiğim bir şey var o da halkın desteği
olmayan hiçbir sistemin, kanun ve kuralın uygulanamayacağı hiçbir yönetimin
sürdürülebilir olamayacağıdır.
Atılacak adımlara birçok madde eklenebilir.
Önceliğimiz hukuk değil. Ekonomi...
Peki nasıl düzelecek bu ekonomi?
Dünya küreselleşme üzerinden birbirini yiyerek refahını artırmaya
çalışırken biz yarışta Türk Devletleri Teşkilatı ile ancak anlamlı bir yol
gidebilecek durumdayız.
Olur, olmaz! Belli değil ama...
Yollarımız var.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi (ASYAM)’da Çin ve ABD arasındaki rekabetini konuştuğumuz “Güney Çin
Denizindeki ABD-Çin Rekabeti v Asya’nın Geleceği” panelinde çok yönlü konuştuk.
Çin ve ABD adı anılsa da Türkiye’nin nasıl büyük fırsatlar içinde
bulunduğunu tekrar gördüm.
Yapılacak çok şey olsa da farkında olmamanın getirdiği fırsat kayıplarını
nasıl insanlara duyurabilirim ki...
Var aklımda birkaç proje...
Takipte kalın...