Yargının altın yılları
FETÖ ile mücadele konusu “hayatidir, kritiktir ve tavizsiz” bir
konudur. FETÖ ile mücadelede “davaları sulandırma, taviz ve hoşgörü” bu vatana ihanettir. 15
Temmuz aziz şehitlerimizin anısına hürmetsizliktir. 15 Temmuz alçak darbe
girişiminde “vatanı, bayrağı, ezanı ve devleti” için tanklara
gövdelerini siper edenlerin, şahadete koşanların ve onların geride bıraktıklarının
hakları hepimizin boynunun borcudur. Devlet mekanizması ve yargı organları,
kendi meclisini bombalayacak kadar alçaklaşan
FETÖ’cülerle mücadele konusunda risk alamaz, hoşgörü ve merhamet ile
yaklaşamaz. Kim ne kadar şerh koyarsa koysun FETÖ’cülerin davaları son
derece şeffaf, açık ve evrensel hukuk kurallarına uygun yürütülüyor. Öyle ki
FETÖ’cü sanıklar savunmalarını istedikleri gibi yaptı, karar sonrası mahkeme
heyetlerini, şehit yakınlarını ve gazileri tehdit etme cüretinde dahi
bulundular. Ancak tüm tahrik, kışkırtma ve sulandırma çabalarına karşın darbe
girişiminden doğrudan mağdur olanlar, şehit yakınları ve mahkemelerimiz hukuk
kurallarından ayrılmadı.
2010 HSYK SEÇİMİYLE ZİRVE YAPTILAR
1980’lerden itibaren yargının çeşitli kademelerinde hiyerarşik şekilde
örgütlenen, alternatif faaliyet gösteren, örgütün çıkar ve menfaatine ters
düşen herkesi düşman olarak gören, yargı kararları ve emniyet operasyonları ile
diz çöktürmeye çalışan FETÖ yapılanması, yargı camiasına büyük zararlar verdi.
Yargıda Cumhuriyet tarihinin en utanç duyulan günlerinin yaşanmasına sebep
oldu. Hataları düzeltmesi, adaleti dağıtması, hukuka aykırılıkları gidermesi
gereken bazı yargıç ve savcılar, yargı hiyerarşisi dışında, FETÖ’nün ihtiyaç
duyduğu kararlarla hukuk dışı FETÖ/PDY uygulamalarının aktörü haline
geldi. Özellikle
2010 HSYK seçimleri sonrası büyük çoğunluğu FETÖ’ye mensup 160 hâkim
ve savcının Yargıtay üyeliklerine seçilmeleri, yargıda ele geçirdikleri
özel yetkili savcılık ve mahkemelerle beraber operasyonel faaliyet yapma
güçleri “zirveye” çıkmıştı. FETÖ’nün yargı ayağı, “17-25 Aralık, Mit
Tırları” davaları ile hükümete karşı darbe yapmaya çalışan bir örgüt haline
büründü. 15 Temmuz darbe girişimi ise artık bu örgütün dışa vurulan en alçak
ihaneti oldu.
EN CİDDİ MÜCADELEYİ “HSYK” VERDİ
Günümüzde FETÖ ile amansız mücadele eden kişilerden ilki Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ise ikincisi
emin olun Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül’dür. Geçmiş dönemde ise 15 Temmuz
darbe girişimine karşı en hızlı ve en etkili tepkiyi veren, derhal gözaltı ve
tutuklamalar yaptıran da aynı yargının içerisindekivatansever, cesur ve
onurlu yargı mensupları oldu. Dönemin HSYK’sı tarihi önemini, varlık sebebini
ve misyonunu burada derhal aldığı tedbirlerle gösterdi. FETÖ’cü hakim ve
savcıların tasfiyesinde görevi sona eren dönemin HSYK’sı, en etkili ve ciddi
mücadele veren kurumların başında gelmiştir. Diğer kurumlara örnek olması
gereken bir mücadele tarzı göstererek tarihe geçmiştir. Günümüzde son
ihraçlarla meslekten atılan hâkim ve savcı sayısı 4 bini geçti. Tabi ki aklanıp
geri dönenler de oldu. 2014 HSYK seçimlerinde FETÖ’cü adayların adli yargıda
4438–5319, idari yargıda 626-735 aralığında oy aldıkları gerçeği varken, yargıda
FETÖ’cüler tamamen bitti, tümden tükendi demek için henüz erken. İnanılmaz
bir beceriyle kendilerini çok iyi gizleyip sureti haktan görünebiliyorlar.
TARAFSIZ, BAĞIMSIZ VE ADİL BİR YARGI
Bu aziz milletin yargıdan beklediği “yargının saygınlığını ve onurunu daha da yükseltecek adımların insan hakları eylem planı ve yargısal reformlar çerçevesinde acil bir şekilde atılması, mesleğin onur ve saygınlığını taşıyacak, ehliyet ve liyakat sahibi olan, farklı işlerle uğraşmayan, iyi eğitimli savcı ve yargıçlara titizlikle meslekte yer verilmesidir.” Aksi halde “hakimlik-savcılık meslek ve onurunu taşımakta zorlanan, yetersiz bir stajla mesleğe başlayan, geçmiş sosyal ve eğitim yaşamı sıkıntılı, halka tepeden bakan, ideolojik düşüncesini dışarıya yansıtan, duruşmalarda milleti azarlayan, kibir abidesi yeni nesil” bazı hakim ve savcılar bu defa sorun olmaya başlayabilecektir. Eğer sınav, atama ve eğitim konularında ciddi tedbirler alınır ve gerekli müdahaleler yapılırsa bir hukukçu olarak gönül rahatlığıyla şunu dile getirebilirim ki 2023 yılına kadar ki süreç yargı için altın bir iki yıllık süreç olacaktır. Tabi ki seçilecek yeni HSK da önümüzdeki süreç için tarihi bir öneme sahip.