Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Haziran 2018

Yargı, zulüm yapmamalı

Seçimler bitti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hukuki olarak yürürlüğe girdi. Şimdi Meclis'in toplanması, milletvekillerinin yemini ve Meclis başkanının seçiminden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, yemin ederek görevine başlayacak ve Türkiye'yi beş yıl süreyle yöneteceği, Cumhuriyet tarihinin en hızlı icraat yapacak hükümetini kuracak.

Politika konusunda kalem oynatan biri olarak bu konuları detaylı şekilde işlemek isterken hayatını İslam'ı yaşayarak geçirmiş, bundan dolayı da hayatı sürgünlerde geçmiş, yakından tanıdığım bir emekli albayın tutuklanması bu haftaki yazımı yargı konusuna ayırmama sebep oldu.

Geçmişte FETÖ konusunun üzerine çok fazla gitmiş biri olarak, mevcut yargılamaların bir an önce tamamlanmasını, kripto FETÖ'cülerin de tespit edilerek cezalandırılması gerektiğini hep yazdım. Çünkü FETÖ'cü olanların davalarından dönme ihtimali bulunmuyor. Hasan Sabbah'ın haşhaşileri ona nasıl inanmış ve bağlanmışlarsa, FETÖ'cülerde de benzer bir durum söz konusudur.

***

Yer, Balıkesir'deki bir askeri okul. Tarih, 28 Şubat'ın hemen ertesi, aylardan Ramazan'dır. Okul komutanı kantinde subayların oturduğu masaya gelir, "Bir çay ısmarlayın da içelim" der. Talep maksatlıdır. Masada dört öğretmen subay oturmaktadır. Üçü hemen atılır, dördüncü ise "Ben oruçluyum" der, içmez. Okul komutanı ve diğer üç subay çaylarını içerler. Komutan, ertesi gün oruçlu olan subayı makamına çağırır, inancını yaşaması ve bunu da mertçe ifade etmesinden dolayı tebrik eder. Diğerlerini tanıdığını ancak onların kendilerini gizlediğini de vurgular.

Oruçlu subay, buna rağmen 28 Şubat'ın gazabından kurtulamaz, eşi de tesettürlü olduğu için Malatya'ya sürülür. Öğretmen subay olduğu halde kıta görevine gönderilmiştir. Aradan zaman geçer, devir değişir, bu kez kendilerini güçlü hisseden FETÖ'cüler, Kemalist düşüncedeki okul komutanını bir kılıf uydurarak Malatya'ya sürerler. İnancını yaşayan ve bunu da gizleme ihtiyacı duymadığı için sürgünde mesleği ile ilgisi bulunmayan görevler verilen subayla, geçmişin Kemalist düşüncedeki okul komutanı aynı kışlada bir araya gelir.

***

Öğretmen Albay, 2015'in Ağustos ayında emekli olur. MİT'in yaptığı detaylı bir güvenlik soruşturmasından sonra Savunma Sanayii'ne hizmet veren bir şirkette eğitim sorumlusu olarak göreve başlar.

Geçtiğimiz ay, sabah namazından dönerken evinin kapısında polis ekibini görür. Sebebini sorunca da hakkında "Arama, gözaltı ve tutuklama" kararı olduğunu söylerler. Hepsi bir arada! Polisler arama yapar, evde herhangi bir örgütsel doküman bulamazlar. Sordukları soru, evde neden fazla tespih ve seccade olduğudur. Müsaade isteyip bir duş alır, eşyalarını toplar ve polisle birlikte karakolun yolunu tutar. Savcı, diğer FETÖ tutuklularına yaptığı uygulamayı ona da yapar, kopyala yapıştır yöntemiyle gerekçelerini sıralayıp silahlı terör örgütüne üye olmaktan dolayı tutuklu yargılanmasını ister. Ama iddianameye şu ifadeleri de koyar:

"Şüphelinin FETÖ üyelerince gizli haberleşmede kullanılan Bylock kaydı bulunmadığı, kendisi ya da yakınlarının 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında hakkında adli işlem yapılan kişiler listesinde yer almadıkları, örgütün tepe yönetiminde yer alan kişilerle irtibatının olmadığı, Bank Asya nezdinde açılmış herhangi bir hesabın olmadığı, FETÖ ile iltisaklı vakıf ya da derneklerde kurucu, yönetici, üye kaydına rastlanmadığı, FETÖ ile iltisaklı şirketlerde çalışma ya da ortaklık kaydı bulunmadığı bildirilmiştir."

Tutukluluk gerekçesi, 2012 yılında ankesörlü telefondan aranmış olmasıdır. Emniyet'te bu sorulduğunda da geçmişte muayene kontrol subaylığı ve yabancı uyruklu subay öğrencilere mihmandarlık görevi verildiğini, o öğrencilerin de kendisine ankesörlü telefonlardan ulaştığını ifade eder.

Emniyet ve savcının bu tespitlerine rağmen bu emekli öğretmen albay tutuklu yargılanmaktadır. Geçmişte, İslam'ı yaşayan, bunu gizlemeyen, FETÖ ile de uzaktan yakından ilgisi olmayan bir öğretmen subayın tutuklu yargılanması zulümdür. Zaten Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu tür aramaların tek başına delil teşkil etmeyeceğine dair kararı vardır. FETÖ'cüler yargılanmalı, ama inançlı insanlar da zulme uğramamalı.