Yargı paketleri deyip geçmeyin!
Türkiye, 19
yıldır iktidarda olan AK Parti döneminde öyle devrimler yaşadı ki artık bizler “bomba
etkisi” yaratmayan değişiklikleri çok olağanmış gibi görüyor ve anlatacağım
olağanüstü “dönüşüm”lere duyarsız davranabiliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı
Hükumet Sistemi’ne geçildikten sonraki 3,5 yılda yargının 80 yıllık hantal
yapısı değişti. Bu değişim Moğoltay’ın “seçme”lerine, FETÖ’den atılan 5
bin hakim ve savcıya rağmen yaşandı.
Yargının
yükü çok fazlaydı, “tabiatı” daağırdı.
“Amaaan!
Benden sonra bakılsın” denilerek 50 yıl bekletilen dava dosyaları yeni yeni
raflardan indirilerek karara bağlanıyor. Yargıtay’ı tıkayan dosyalar Bölge
Mahkemelerine, İstinaf’a gidiyor ve gecikmeden sonuçlandırılıyor.
Her şey yönetim
becerisi ile alakalı ve geçmişte yaşadığımız yargı hantallığını süregelen
yönetim anlayışı ile izah etmek mümkün. Dün bitirilemeyen dosyalar nasıl oldu
da yeni dönemde, daha doğrusu Abdülhamit Gül’ün bakanlığı dönemindeki
yargı/lama sistemi ve anlayışı sayesinde bitirildi?
Demek ki
Türkiye yargı sisteminde çok köklü değişikliklere gitmiş ki eskiden, “Bu
duruşmaya gitmesek de olur çünkü bir bahane bulup erteleyecekler” diyen
vatandaş, artık duruşmaları kaçırmıyor.
Ne olmuştu?
AK Parti
Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 30 Mayıs
2019'da açıklanan "Yargı Reformu Strateji Belgesi"
çerçevesinde seri Yargı Reform Paketlerini hatırladınız mı?
Şimdi, “Acaba
biz neyi kaçırdık?” diye düşünüyorsunuz.
Çok şeyi!
Abdülhamit
Gül’ün Adalet Bakanlığı görevine getirildiği dönemi hatırlıyorsunuz;
FETÖ’nün
yargıyı kara bir leke içinde bıraktığı dönemi,
Basit
davalar için bile, “Nasıl olsa yıllarca sürecek” dendiği,
En kötüsü
de;
Duruşmaları
yönetecek yeterli hakim ve savcının hatta yardımcı personelin bulunmadığı dönem…
Ama kısa
sürede yapılan atamalar,
Çıkarılan
yasalar,
Peş peşe
gelen Yargı Paketleri sayesinde Türkiye nefes alacak hale geldi. (Ara Not:
Kimse kusura bakmasın, yargıda yaşanan bu güzellikleri, kimi art niyetli
yargıcın skandal kararları ile gölgelemeye niyetim yok.)
Bakınız;
Yargı
paketleri bir bir açıklandı, açıklanıyor.
Yargı Reform
paketlerinde inanılmaz güzellikler var, lakin ben sadece son paketteki 2-3
madde üzerinde duracağım.
Duracağım ki
Türkiye'nin yargı alanında neler yaptığı net olarak anlaşılabilsin.
Mesela beni
en çok etkileyen, merhamet ile adaletin birbirinden ayrılmaz değerler olduğunu
gösteren şu madde sizce de müthiş değil mi?
“15 yaşından
küçük çocuğu olan ve 10 yıldan az hapis cezası alan kadın mahkumların, eşleri
ölmüş ya da cezaevindeyse, cezalarının çocukları 15 yaşına ulaşana kadar
ertelenecek.”
Nasıl ama?
Merhamet
adaletten ayrılırsa adalet zedelenir. Bu merhamet anlayışımız, John Rawls’ın “iyilik
ilkesi”nden çok daha ileri düzeyde bir “merhamet” ilkesidir.
Merhamet
ilkesi Rahmetli Babamın, “Adaleti koru, lakin merhameti öncele” dediği
ilkedir. Kutsal Metinlerde de bu güzelliği müşahede edebiliyoruz.
Peki, şu
maddeye bakar mısınız? “Gözaltı mesai saatleri dışına ya da hafta sonuna
denk gelirse, mesai günü beklenecek…”
Bu maddeninher yerinden adalet, merhamet, insanlık akıyor. Ne John Lock ne Thomas
Hobbes’un “Pozitif hukuk”u bunu sağlayabilir. Bunu ancak “Adaleti kısıtla”
birlikte düşünebilen hukuk anlayışı sağlayabilir.
Son olarak,
Adalet Bakanlığı Binasının girişine inciden levha olası bir madde:
“Lekelenmeme
hakkı çerçevesinde sanıkla ilgili sadece hakkındaki suçlamaya ilişkin deliller
iddianameye konulacak. Beraat kararı verilmesi halinde tespit ve dinlemeye
ilişkin kayıtlar imha edilecek.”
Evet, insanlık onuru her hakkın üzerindedir.
İşte bu hakkı korumaya hizmet eden madde ve
maddeler.
“Somut delil”,
“Çocuk teslimi” gibi değer
taşıyıcı maddeleri yerimizin darlığından dolayı geçiyoruz, ama yargımız bu
değer taşıyıcı maddelerle insanımızın onurunu, hak ve hukukunu koruyacaktır.
Değer deyip geçmeyin.
Prof. Dr. Mehmet Birsin’in dediği gibi, “Değerler,
değer yargılarına dönüşürken inanç, kültür, coğrafi, ekonomik ve siyasi
şartlardan etkilenmekte ve farklı tarihsel formlarda ortaya çıkmaktadırlar.”
Bizde de bu değerlerimiz yargı paketleri ile
ortaya çıkmaktadır çünkü değerlerimiz yeryüzünün en büyük zenginliğidir. İş o
ki farkında, farkımızda olalım.
Ve yeter ki “değer”imizi bilelim.
Teşekkürler Sayın R. Tayyip Erdoğan,
Teşekkürler Sayın Abdülhamit Gül,
Teşekkürler TBMM!