Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Aralık 2012

Yargı mı önyargı mı?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen gün Konya'da yaptığı konuşmada, altı yıldır Türkiye'nin birçok ilinde açmaya çalıştıkları kent hastanelerine karşı yargı'nın gösterdiği 'önyargı'yı eleştirmiş ve bürokratik oligarşiyi aşmanın güçlüğüne ve kuvvetler ayrılığı ilkesine dikkat çekmişti.

***

Önce "Kuvvetler ayrılığı" ilkesi nedir ona bakalım. Kuvvetler ayrılığı, Fransız aydınlanmacı düşünür Montesquieu tarafından ortaya atılan ve demokratik devlet yönetimini düzenleyen modelin adı.

Özetle; Yasama (Meclis), Yargı ve Yürütme(Hükümet) olarak birimlere ayrılan devlette, bu birimlerin hepsinin ayrı ve bağımsız güçleri vardır ve güç kullanımında bazen birbirlerini sınırlar ve denetlerler.

Kuvvetler ayrılığı ilkesine karşı sunulan tezler de ise bu ilkenin yönetimi yavaşlattığı ileri sürülür.

Ama genel olarak demokratik sistemin işleyişinde kuvvetler ayrılığının gerekliliği üzerine ortak bir kabul vardır.

***

Başbakan'ın sözleri önü ve arkasıyla okunduğunda, aslında yürütmenin başı olarak milletin yararına icraat yapmalarını engelleyici bu önyargılı tutuma sinirlendiği anlaşılıyor.

Başbakan'ın yargını bu had aşımına karşı öfkelendiğini, yoksa güçler birliği gibi bir yapı peşinde koşmadığını anlamak için kahin olmaya gerek yok.

Ülkemizde güçler birliğinin "en iyi" askeri darbe dönemlerinde uygulandığını söylemek yeterli sanırım. Dolayısıyla Başkanlık sistemini savunan Başbakan Erdoğan'ın aynı zamanda güçler birliğinden yana olduğunu iddia etmek en azından rasyonel değil.

***

Diyelim hükümetsiniz ve yol, köprü, kavşak, cami, hastane falan yapmaya kalktınız. Mahkeme, "Hayır yapamazsın!" diyor. Bir diğeri yürütmeyi durduruyor, öbürü de gelip yıkım emri veriyor!

Hatırlanırsa, Katsayı zulmünün sona erdirilmesinde, bazı özelleştirmelerde, parti kapatmada vs. mahkemelerin bu yetki aşımının hangi boyutlara vardığına, milletçe tanık olmuştuk.

***

Yasama, yürütme ve yargı adı verilen üçlü kuvvetler ayrılığı modelinin bizde daha düne kadar daha çok 7'li model olarak işlediğini unutmadık!

Bu 7 kuvvet şunlar idi: Yasama, yürütme, yargı, sermaye, YÖK, medya ve asker!

Hükümet sistemin tıkandığını gördükçe, muhalefetten çözüm önerisi gelmediğini bildiği için (Bakınız, Kürt sorunu ve yeni anayasa çalışmaları) bu tıkanıklığı aşmanın ilk adımı olarak ortaya tartışma başlığı atıyor.

***

Çok entelektüel bir maden yakaladı medya, Başbakan'ın kuvvetler ayrılığı ile ilgili sözlerinden.

Liberali, solcusu, ulusolcusu "Ne demek kuvvetler ayrılığına karşı çıkmak? Başbakan diktatörlük kurmak istediğini ilan etti işte!" dediler.

Tabii CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, tartışmadan geri durur mu? Daha doğrusu onun siyaset tarzı bu. Kendisinin belirlediği hiçbir gündem yok. Olsa da elinde patlayan "Yolsuzluk iddiaları"ndan öteye giden bir gündemi yok demek daha doğru.

Onun prosedürü şöyle işliyor: Başbakan ortaya bir gündem atıyor. O da periyodik olarak Başbakan'ın sözlerine karşı tezler üretmeye çabalıyor. Bu Hürrem'in harem maceraları da olabilir, kürtajdan çıkıp idama kadar uzanan herhangi bir gündem de olabilir.

Kılıçdaroğlu hemen, "Bir başbakan böyle bir konuşmayı yapamaz, üniversiteler, Barolar ayağa kalkar, STK, medya ve bu ülkenin aydınları ayağa kalkar" diyerek eleştiriden ziyade "temenni" kokan bir harekette bulunmakta gecikmedi!

***

Gelelim asıl mevzuumuza. Yani Başbakan'ı çileden çıkaran yargı'nın 'önyargı'sına!

Türkiye'de yargının geleneksel bazı alışkanlıkları var. İşte onlardan biri de yargının hukuki denetim yapmak yerine, yerindelik denetimi (Yani memlekete faydalı mıdır, uygun mudur?) yapma yoluna gitmesidir.

Halbuki bir icraatın var olan hukuka uygun olup olmadığını yargı denetler. O icraatın, yasanın veya uygulamanın ülkeye faydalı mı, zararlı mı, uygun mu, uygunsuz mu olduğuna ise yürütme yani hükümet karar verir.

***

İdarenin her türlü eylemi nasıl ki yargı denetimine tabi ise yargının hukukilik denetimini aşarak idarenin neyi, nasıl yapması gerektiğine karar vererek yerindelik-uygunluk denetimine girmesi de o kadar gayrı tabiidir! Yargının kendini aslında olmayan bir yetki ile donatması, hem sınır aşımı hem de yetki gaspına girer!

Asıl mesele de budur zaten; 'yargı'nın ön yargı'sı en başta kuvvetler ayrılığına terstiru2026