Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2959.83
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 May 2023

Yardımlaşmak

Sosyal bir varlık olması hasebiyle insanlar, toplu halde yaşarlar ve birbirlerinin yardımına ihtiyaç duyarlar. Çalışarak elde ettiklerinden başkalarını faydalandırma, hayatı başta komşuları olmak üzere diğer insanlarla yardımlaşma ve dayanışma içinde sürdürürler. Tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri işlerini ve ihtiyaçlarını yardımlaşarak karşılarlar

Resul-i Ekrem Efendimizin “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Buhari, Edep, 12) prensibi yardımlaşmanın temelini oluşturur. “Bir kimse kardeşine yardım ettiği müddetçe Allah da ona yardımını sürdürür” (Müsned, II, 274) mealindeki hadis yardımlaşmanın hem dinî değerine hem de toplumsal yararına işaret etmektedir.

Haşr sûresinde (59/9) Mekke muhacirlerine kucak açan Medineli Müslümanlardan söz edilirken, “Onlar kendileri darlık içinde olsalar bile muhacirleri kendi öz canlarına tercih ederler” buyurulmaktadır. Bu ayet, bir Müslümanın din kardeşini gerektiğinde kendisine tercih etmesinin yüksek bir ahlâkî erdem olduğuna işaret eder. Medineli ilk Müslümanların Kur’an’da ensar adıyla onurlandırılması ve hatıralarının ebedîleştirilmesi de onların bu yardım severliklerinden kaynaklanmıştır. “Sadaka her Müslümanın vazifesidir” ifadesiyle başlayan bir hadis yardımlaşmayı tavsiye etmektedir.

Toplumsal hayat, devlet ve hukuk gibi kurumlar yardımlaşma ihtiyacından doğmuştur. Fıtrî eksikliğinden dolayı hemcinslerinden yardım bekleyen insanlar muhtaç olmadığını hissettiklerinde doğası gereği azgınlaşırlar. Onları yatıştıran şey ise yetersizliklerini hissetmeleridir. Eşit yetenek ve imkânlara sahip olmayan insanlar yardıma muhtaç haldedirler. Farklı yetenek ve imkânlara sahip olan insanlar birbirleriyle kaynaşma ve dayanışma içinde bulunarak hem eksikliklerini giderir hem de sosyalleşirler. Bu durumları onlar için Allah’ın bir lütfudur. Çünkü insanlar hayatlarını sürdürebilmeleri için yardımlaşmak zorundadırlar. İşte bütün bu ihtiyaçlar insanlar arasında sosyal dayanışma ve yardımlaşmayı ihdas edecektir. Peygamberimiz (s.a.v.) “Kim Müslüman kardeşine yardım eder ve onun ihtiyacını karşılarsa; Allah da ona yardım eder; Kim Müslümanın bir sıkıntısını giderirse; Allah da kıyamet gününde onun sıkıntısından birini giderir” ( Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58.) buyurmuştur. Çünkü Allah’ın kullarına faydalı olacak işler yapmak da büyük bir ibadettir. Nitekim “Bütün insanlar Allah’ın ailesidir, insanların en hayırlısı Allah’ın ailesine en çok faydası dokunandır” anlamındaki hadis yardımlaşmaya işaret etmektedir. Resûlullah, “Müminler aralarındaki ilişkiler bakımından taşları birbirine kenetlenmiş binaya benzer” demiş, ardından bunu iki elinin parmaklarını birbirine kenetleyerek göstermiştir.

Herkes gücü ve yeterliliği nispetinde yardım etmelidir. Âlim bilgisiyle, zengin malıyla başkasına yardım eder. İslâm’da temel prensip öncelikle herkes kendi ihtiyacını yine kendi imkânlarıyla karşılamaya çalışması, başkasının eline bakmamasıdır. Onurlu duruş da budur. Yardım eden kimse de yardımı karşılığında herhangi bir şey beklememelidir. Dinimizde muhtaçlara yardım etmenin öncelikle onların yakınlarının görevleri arasında yer aldığı belirtilir. Bir kutsî hadiste, “Yalnız benim rızam için birbirine yardım edenler sevgimi hak etmiştir” buyurulur (Müsned, IV, 386). “Güçlü isen gücünü zayıflara yardım için kullan ki bu senin sadakan olsun” manasındaki hadiste de (Müsned, V, 154) bu husus görülmektedir.

İslâm’da zekât, sadaka-i fıtır, kurban, nezir, karz, kefâret, vb. uygulamaların temel hedefi toplumda yardımlaşmayı artırmak ve bunu kurumsal hale getirmektir. Başta vakıflar olmak üzere bütün İslâm beldelerinde erken dönemlerden itibaren muhtaçlara hizmet vermek amacıyla kurulan aşevleri, dârülacezeler, yetimler evi, imarethaneler, hastahaneler gibi pek çok kurum ve kuruluşlar Müslümanların dayanışma ve yardımlaşma ruhunu ortaya çıkaran hayır müesseseleridir.

“Allah’ım! Bizleri lütfunla zengin kıl ve senden başkasına muhtaç eyleme” (Tirmizi, Daavat, 110)