“Yapısal Reformlar” derken...
Özellikle son yüz yıldır dünya ekonomisinde klasik kapitalist iktisadi doktrinler ve onun eleştirisi olan keynesyen kapitalist teoriler yenilenerek ardışık bir şekilde uygulanıyor.
En genel tabirle klasik iktisadi doktrinler, devletin piyasaya müdahale etmemesi gerektiğini, görünmez bir elin piyasayı dengeye getireceğini iddia ederken keynesyen teoriler devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunur.
***
“Batı” dünyası merkantilist dönem ve sonrasındaki sanayi devrimi ile birlikte hayata geçen klasik kapitalist doktrinler sayesinde yüksek sermaye birikimine sahip olmuştur.
Bu sayede sanayileşmek ve bilgi üretmek için gerekli alt yapıya sahip iken gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler böylesi bir imkâna sahip olamamıştır.
Tarihsel süreç incelendiğinde kapitalizm ister klasik teoriler ister modernize edilmiş keynesyen teoriler olsun sürekli krizler doğurmuştur.
Bunun en büyük nedenlerinden biri de kapitalist teorilerin, sermayenin tek elde toplanmasına neden olması, gelir dağılımının adaletsiz olmasıdır.
Gelir dağılımı adaletsiz olmasından dolayı talep ve üretim dengesi tam olarak kurulamamaktadır.
Bunun nedeni ise finansal piyasaların reel üretimi desteklemek yerine türev piyasalarda sürekli hayali paralar oluşturmasıdır.
Bu durum kapitalizmin sürekli borçluluk oluşturmasına, yoksulluk sebebiyle borcun ödenememesine ve son olarak da domino etkisiyle küresel ekonomiyi etkilemesine neden olmaktadır.
Hâlbuki özellikle sermaye piyasaları olarak bilinen borsanın asıl amacı reel üretimi destekleyici olan ortaklık iken, reel üretim kısmı arka planda kalmaktadır. Bu durum da büyüme değil balon oluşturmaktadır.
Tüm bu gelişmeler ışığında görüyoruz ki kapitalizm sürekli krizler oluşturmakta ancak her kriz sonrasında bir öncekine eleştiriler getirerek daha önceki modele geçilmektedir. Ancak ortaya kapitalizm dışında yeni bir iktisadi model konul(a)mamaktadır.
***
Dışa açık ekonomilerde sürekli ithalat yapıldığı takdirde sanayileşmenin ve kalkınmanın çok mümkün olmadığını ortaya oymuştur.
İthalat yaparak enflasyonu azaltmak bir çözüm olarak görülse de yerli üretim artırılmadığı takdirde dışa bağımlılık artacaktır.
Bu durum ülkelerin ekonomik bağımsızlığını kaybetmesine neden olurken siyasi bağımsızlığı da tehlikeye sokmaktadır.
Mevcut kapitalist sistem içerisinden kısa vadede çıkmanın mümkün olmadığı gerçeğini kabul edip alternatifleri oluşturmak için çalışırken kapitalizm içerisinde ekonomik milliyetçilik yapılmalıdır.
Kapitalizmin merkezi olan ABD bu şekilde sanayileşmesini geliştirmiş ancak diğer ülkelere korumacı politikalar uygulamamalarını dikta etmiştir.
Nitekim ABD’nin ilk Hazine Bakanı olan Alexander Hamilton 1791’de, ABD’nin bağımsızlığını ve güvenliğini sağlamada ekonomik gelişmenin gerekli olduğunu ve bunun da sanayileşme, devlet müdahalesi ve korumacılık ile mümkün olduğunu savunmuştur.
Biz ne yapmalıyız?
Küresel konjonktürün müsait olduğu günümüzde yerli ve milli üretimimizi artırırken ekonomik bağımsızlığımızı artırmalıyız.
Bunu başarmak için de nitelikli, yetişmiş insan kaynağı en önemli silahımız olmalıdır.
Nitelikli insan kaynağı yetiştirmek için ise milli eğitim politikalarımızda köklü bir reform yapılması gerekiyor.
Milli eğitim politikalarımız belirlenirken Ticaret Bakanlığı ve TOBB, Milli Eğitim Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ortak kurul oluşturmalıdır.
Teknolojinin ilerlediği yönü görerek milli eğitim politikası belirlenmeli, gerekli bütçe oluşturularak iş dünyasının ihtiyaç duyduğu bir sistem oluşturulmalıdır.
Yapısal reformların gerçekleştirileceği bu seçimsiz dönemde sadece vergi reformu benzeri düzenlemeler değil daha köklü, uzun vadeye yönelik hamleler de yapılmalıdır.