Yapanlar ve yıkanlar
Şu anda hain terör örgütü mensupları, bazı yerlerde bomba yerleştirip insanların canına kastederken, doktorlar da hastanelerde girdikleri ameliyatlarda insanları hayata bağlamaya çalışıyor. Bu hakikat Hazret-i Adem'den bu yana var.
YERYÜZÜNDE iki tip insan vardır. Yapanlar ve yıkanlar. Tamirciler ve tahrip edenler. Gönül yapanlar, gönül yıkanlar. Öldürenler ve yaşatmaya çalışanlar. İyiler ve kötüler. Bu tasnif kesin! Şu anda hain terör örgütü mensupları, bazı yerlerde bomba yerleştirip insanların canına kastederken, doktorlar da hastanelerde girdikleri ameliyatlarda insanları hayata bağlamaya çalışıyor. Bu hakikat Hazret-i Adem'den bu yana var. Bazen fark ediyoruz bunu, bazen de gaflete kapılıp unutuveriyoruz. Allah bizi yıkıcılardan değil yapıcılardan eylesin. Bugünlerde sonsuzluk alemine uğurladığımız iki değerli şahsiyeti yad etmek istiyorum. İkisi de bereketli ve hayırlı ömür sürdüler. Ressam Ahmet Yakupoğlu ve araştırmacı yazar Mehmet Türker Acaroğlu.
Yakupoğlu Hakk'a yürüdü
Kütahya'nın meşhur ressamı Ahmet Yakupoğlu, 96 yaşında Hakk'a yürüdü. Yakupoğlu 13 aydan beri Dumlupınar Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi görüyordu. Neyzen Halil Dikmen'den ney, Süheyl Ünver'den minyatür ve resim dersleri almıştı; "suların ressamı" olarak tanınıyordu. Sanat eseri tablolarıyla tanınan ressamımız, 1920 doğumluydu. Ahmet Yakupoğlu memleket sevgisini, tarih sevdasını yansıttığı tablolarıyla resimseverlerin gönlünde taht kurmuştu. Sanatkarımız, bir süre önce evini, bahçesini, 3 bin kitaptan oluşan kütüphanesini, 1500'den fazla tablosunu, tezhip ve minyatür eserlerini Dumlupınar Üniversitesi'ne bağışlamıştı.
Acaroğlu ahirete göçtü
Araştırmacı yazar ve Türkiye'nin ikinci Derleme Müdürü Mehmet Türker Acaroğlu da ahiret yolculuğuna çıktı. Ailesi, yakınları, akrabaları, dostları ve okuyucuları onu Eski Kozlu Mezarlığı'nda uğurladılar. 101 yaşındaydı. Son anına kadar ilimle, kitapla ilgiliydi. İki yıl önce ESKADER olarak ona "Üstün Hizmet Ödülü" vermiştik. Avcılar'daki evinde yaptığımız ziyaretin ardından kendisine veda ederken, "Mehmet Nuri Bey, bana dua edin, Allah 100 yaşına kadar yaşamayı nasip etsin. Çünkü elimde bitirmem gereken bir kitap var." demişti. Duygulanmıştık. Allah bu okuma aşkını, yazma şevkini, kitap sevgisini herkese nasip etsin. Dopdolu ve güzel bir ömür yaşadı. Ne mutlu ona! Bereketli ömürlerini bu aziz millete adayan her iki kültür sanat adamına Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, kabirleri nur, mekanları cennet, makamları ali olsun.
Tuncer'den şiir antolojisi
Emekli olduktan sonra ömrünü şiire ve edebiyat araştırmalarına adayan ve ilerlemiş yaşına rağmen kalemi elinden bırakmayan bir kültür adamımız var. Selahattin Tuncer. Geçenlerde kendisini Fatih Özcanlı kardeşimle birlikte Fenerbahçe'deki evinde ziyaret ettik. Emeklilikten sonra kalemi eline almış ve yazmaya başlamış. Edebiyat araştırmalarını kendi imkanlarıyla kitaplaştırmış. Sevdiği şairlerin hayat hikayelerini, sanat anlayışlarını, şiire bakışlarını ve bazı seçme şiirlerini ortaya koyuyor. Bir bakıma yarı antoloji, yarı şiir tarihi. Genelde onun sevdiği şairler, az çok şiire gönül düşürmüş herkesin tercih edeceği sanatkarlar. Mesela feylesof şairimiz Rıza Tevfik. Onun "Uçun Kuşlar" yıllardan beri unutulmayan ve edebiyat meclislerinde anılan hüzünlü bir şiir: "Uçun kuşlar uçun!.. Doğdum yere; / Şimdi dağlarında mor sümbül vardır. / Ormanlar koynunda, bir serin dere, / Dikenler içinde sarı gül vardıru2026 / O çay ağır akar yorgun mu bilmem? Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem? / Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem? / Yüce dağ başında siyah tül vardıru2026" Bilindiği gibi siyah tül matemin remzidir ve ölümü anlatır. Şair şu dörtlükle devam eder gider: "Orda geçti benim güzel günlerim, / O demleri anıp bugün inlerim; / Destan-ı ömrümü okur dinlerim, / İçimde oralı bir bülbül vardır."
Tanpınar'dan Selam Olsun
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Selam Olsun" şiirini neredeyse sevmeyen yok. Okul kitaplarına da alınmıştı. Şöyle başlar:
Selam olsun bizden güzel dünyaya
Bahçelerinde hala güller açar mı?
Selam olsun sonsuz güneşe, aya
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?"
Şair ikinci kıtada yaşadığı güzellikleri anar:
Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına
Günlerin geçişi ardı ardına.
Hasretiz bir kanat şakırtısına
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?
Son kıta insanı hüzne sürüklüyor:
Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan var mı?"
Külebi'nin ikiz ruhu
İkiz ruh taşıyan şairler vardır. Hissettikleri de bazen benzeşiyor. Aynı yürek çarpıntısını hissederler bazen şiir yazarken. Aynı karasevdaya tutulur, dertlenirler. Sevdiklerini ülkelerine benzetirler. Aynı Cahit Külebi gibi. Onun "Hikaye"si ne kadar güzeldir, bilirsiniz. Şöyle biter o unutulmaz şiir:
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi
Sen de anlat doğduğun yerleri
Anlat biraz!
Şairlerden Ziya Osman Saba unutulur mu? Elbette mümkün değil. Hele onun "Rabbim, Nihayet Sana" şiiri! Tuncer'in kitabında da yer alan bu şiiri paylaşırken baştaki sözüme dönüyorum. Yapıcı ve onarıcı olanları seviyorum. Allah bizi onlardan eylesin. Ve o şiir:
Rabbim, nihayet sana itaat edeceğizu2026
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğizu2026
Ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet var
Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar.
Belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar,
Birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz.
Gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz,
En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğizu2026"