Yanlıştan korkmamak
İnsan, hayatı üretici ve özgür bir macera olarak yaşamak ister. Var olmak, bilgilenmek, değerlenmek ve doyum sağlamak için hayat, hep ucu açık bir macera olarak yaşanmalıdır. Hayatın macera olarak yaşanması, insanın bir robot veya köle olarak hayatını sürmemesine bağlıdır. Robot veya köle olarak sürdürülen bir hayat, aslında yaşanmamış bir hayattır. Tekrar ve taklit, hayatın dinamizmini, coşkusunu ve tutkusunu yok eden karanlık çıkmazlardır. Tekrar ve taklitten kurtulmak için, insanın bilgisini, değerlerini, kabullerini ve birikimini sürekli olarak yenilemesi, değiştirmesi ve geliştirmesi gerekmektedir. Eskiyi ve mevcut olanı tekrar ve taklit etmek, insanın sığlığa, yapaylığa ve verimsizliğe mahkum olması demektir. Değişmez inançlar, önyargılar ve kalıplar, kişinin hayat tutkusunu yok etmektedir. Tekrar ve taklit, insanı tutuk olarak hayatı yaşamasına neden olmakta ve onu kendi yaşamında tutuklu hale getirmektedir. Tutuk ve tutuklu olarak yaşamamak için özgürlüğe ve üretime ekmek ve su gibi ihtiyaç duymaktayız.
Hayatı özgür
ve üretici bir şekilde yaşamak, dünyadaki varoluş nedenimizdir. İnsanın
varoluşsal ayarları, üretmek, yenilenmek ve değişmektir. Tekrar, taklit ve
donma, insanın varoluş ayarlarının bozulması, yozlaşması ve işşlevsiz kalması
demektir. Yanlış yapma korkusuyla doğru ve risksiz diye kendimizi tekrara,
taklite ve tabulara mahkum etmek zorunda değiliz. Üreticilik, bütün mutlak
doğrulardan özgürleşmektir. Bizi geliştiren, olgunlaştıran ve yenileyen şey,
doğru olduğuna inandığımız duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız
değildir. Bizi özgür, yenilikçi ve üretici kılan şey, yapmış olduğumuz
yanlışlardır. Özgürlük ve üreticilik, yanlış yapma ve üretme özgürlüğünü
kapsamaktadır. Yanlışlar, üretimin kaynağıdır. Yanlış yapmaktan korkmadan
yaşanan bir hayat, bizi özgür ve üretici yapabilir. Özgür ve üretici bir hayat
için, yanlış yapmaya cüret etmek lazımdır.
Yanlışlar,
yaşadığımız hayatın bize ait olmasını sağlamaktadır. Doğru diye benimsediğimiz
duygular, düşünceler ve davranışlar, aslında hayatı ikinci ve üçüncü el olarak
yaşamak anlamına gelmektedir. Başkalarının deneyimleri, düşünceleri, inançları
ve hikayeleri sonucu benimsenen ve bağlanan bir hayat, aslında bize ait olmayan
bir yaşamdır. Hayatı bize ait kılan şey, aslında yapmış olduğumuz yanlışlar
sonucu gerçekleştirdiğimiz üretici, özgür ve yenilikçi duygular, düşünceler ve
davranışlardır.
Hayat,
arayıştır, Bilgiyi, mutluluğu, aşkı, adaleti, hakikati sürekli olarak aramak
lazımdır. Bilgi, hakikat, güzel, iyi, adalet, mutluluk ve aşk, bir defada
bulduğumuz ve sahip olduğumuz şeyler değildir. Yanlış yapmaktan korkmadan
yaptığımız davranışlarla sürekli olarak yeni bilgilerin, tecrübelerin,
tutkuların ve yolların peşinde gitmek, bizi diri, dinamik ve doyum sağladığımız
bir hayatı yaşamamıza kaynaklık edebilir. İhtiyaç duyduğumuz şey, doğru
düşünmenin, duymanın ve davranmanın mutlak doğru yoluna sahip olmak değildir. Asıl
ihtiyaç, yanlışlık ve yıpranma riskine rağmen sürekli olarak öğrenmek için çaba
göstermektir. Hayat, öğrenmektir. Öğrenmeyi hiç bitmeyen bir süreç olarak
yaşamak, yanlışlıklarına ve yıpratmalarına rağmen, hayatımızı üretici, renkli
ve özgür hale getirmektedir.
Hayat, bir
yere sığan, sığdırılan ve sığlaştırılan bir süreç değildir. Hayat, sığmayan,
sığdırılamayan ve sığlaştırılmayan üretimle, özgürlükle ve yanlışlıkla dolu bir
maceradır. Hayat, sürekli olarak yolda olmak demektir. Vermiş olduğu yorgunluğa
ve yapılan yanlışlara rağmen, üretici ve özgür bir yaşam, doyurucu, diriltici
ve değiştiricidir.
Otoriter,
katı, şekilci ve geçmişe bağımlı ortamlar ve kültürler, özgürlüğe, yeniliğe, üretime
ve değişime izin vermezler. Üretim ve yenilik, özgürlüğün çocuğudur. Özgürlüğün
ve üretimin evi, insan ruhudur. Ruh, özgürlüğe ve üretime muhtaçtır. Yaşadığımız
hayatta mutlu olmak istiyorsak, üretim ve özgürlüğü var eden bir iradeye sahip
olmaya ihtiyaç vardır.