Yanlışta ısrar etmek !
Bu hafta camilerde okunan cuma hutbesinde ailenin önemi, sapkın ilişkilerin, zinanın haram oluşu ve gelecek nesillerin güzel ahlakla yetiştirilmesinin önemi anlatıldı. Müslüman bir ülkede, Müslümanların ibadethanesinde İslam’ın emrettiği şekilde hutbe verildi doğal olarak. Fakat bu hutbe bazı kesimleri rahatsız etti ve nerede yaşadıklarına bakmadan “Eşcinsel ilişkinin sapıklık olduğunu, zinanın haram olduğunu söyleyen” ve bunu Kuranı Kerimden kesin ölçülerle ifade eden hutbeyi ve hazırlayan Diyanet işlerini “nefret ve AYRIMCILIK” yapıyor diye suçlayıp tepki gösterdiler…
Böyle bir meselede kim tepki gösterebilir?
Tabii ki bu sapkın ilişkileri yaşayan, destekleyen, savunan ve bunun yaygınlaşması için iç ve dış destekli projeler üreten kesimlerden geldi tepkiler.
Mesela Alman haber kanalı Deutsche Welle, hutbede eşcinsel ilişkiye "sapık ilişki" denmesini ve zinanın haram olduğunun ifade edilmesini "Diyanet ayrımcılık yaptı" diye haber geçti.
Batı tandanslı kaynaklar “toplumsal cinsiyet eşitliği” adı altında nesillerin zihnini ifsat etmeyi destekliyor. Çünkü yaşama tarzları böyle. Bizi de kendilerine uygun hale getirip dönüştürmek için “sözleşmeler, uyum yasaları, kriterler koyuyorlar devamlı önümüze.
Mesela Hukuk kaidelerimize göre iki cinsin sapkın ilişkileri yasak ama ZİNA SUÇ DEĞİL. Neden suç değil? AB uyum yasalarına uygun yasal düzenleme yapıldığı için. Yani Batı kendi ahlaki kriterini bize dayattı, biz de ona göre yasa çıkarttık…
Şimdi sırada İstanbul Sözleşmesiyle sapkın ilişkiler ama her türlü sapıklık, (ki açın biraz medyayı takip edin LBGT+ nın artısı pedofili animali ve benzer canilikleri de barındırıyor) kişisel özgürlükler- bireyin tercihi ve ayrımcılığa karşı cinsiyet eşitliği adı altında korunuyor.
Aile bakanlığı kendi milletinden gelen bu tepkileri neden görmezden geliyor? Aile bakanlığının bağlı olduğu veya koordineli yürüdüğü KADEM, İstanbul Sözleşmesi’ne neden boyun eğiyor? Bu sözleşmelere imza attığınızda sizin iç hukukunuzun, inancınızın, geleneğinizin, törenizin, ahlak anlayışınızın hiç bir kıymeti kalmıyor. Neden? Çünkü uluslararası sözleşme hükümleri ülkelerin iç hukukunun üstündedir!
Bu mesele, milli mesele asıl beka meselesidir. Bir ülkenin geleceği gençliğinden oluşur. Gençliğin ahlakını bozduktan sonra nasıl bekadan bahsedebilirsiniz? Artık gençler evlenmekten korkar hale geldi. Boşanma oranlarını siz daha iyi biliyorsunuz sayın hanımefendiler?
Hâlâ "toplumsal cinsiyet eşitliği, kadını koruyoruz" adı altında bu meseleyi savunan gruplarla faaliyet yapıyor olmak, bu kadar ahlaki, bu kadar hayati bir meselede yapılan yanlışlığı ısrarla savunmak ne demektir?
Bizim inancımızda, ortada bir suç varsa, suçu oluşturan sebepleri ortadan kaldırmadan suç engellenemez. Aç bir insanın açlıktan ekmek çalması, öncelikle neden aç bırakıldığı sorusunu getirir ve ona sebep ortam ortadan kaldırılır. Mesele aç bir insanın ekmek çalması değildir. Asıl sorun orada nasıl aç kaldığıdır. Sebepleri ortadan kaldırmadan "niye ekmek çaldın" diyemezsin. Örnekteki gibi, ortada suç varsa, öncelikle suçun oluş sebeplerini ortadan kaldırmak gerekiyor.
Bu sözleşmeler, zinayı suç olmaktan çıkaran yasalar, evlendiği halde binlerce insanı tecavüzcü durumuna sokup cezaevine atan ve yuva yıkan yasalar, kadınların beyanı esastır diyerek erkekleri hayvan gibi gösteren düzenleme ve yasalar, süresiz nafaka cinayeti ve bu yüzden yeniden aile kuramayan yüz binlerce insanın vebali bu düzenlemeleri yapan bahsettiğimiz kişi ve kurumlardır.
İstanbul sözleşmesi ve aileyi yıkan gençliğin ahlakıyla oynayan bilmediğimiz her sözleşmeden çıkmalıyız acilen.