Yangında ilk kurtarılacak: Adalet
Size bir gün elbet lazım olacak olanı kaybetmeyin.
İnandık demekle kurtulduğumuzu zannediyoruz. Ki zannın çoğundan
kaçınmamız gerektiğini unutuyoruz. Sözlerde dev, eylemlerde cüce kalmış, gecesi
gündüzünden daha aydın bir hal almış ve dahi imsakta iftar ederken, iftarda
sahura kalkar olduk. Zembereği şaşarsa adaletin, o vakit oturup beklemek gerek
doğuşunu batıdan güneşin.
Her Cuma günü Cuma namazında İmam Efendi, ısrarla “Şüphesiz
Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı,
fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(Nahl Suresi, 90. Ayet) ayetini söylerken
esner vaziyette ve hutbe bir an önce bitsin modunda dinlediğimiz için bugün
adaletle davranmanın zorunluluğunu idrak etmekte güçlük çekiyoruz.
Sorsan hepimiz
Hz. Ömer’iz ve herkese karşı adaletle hükmettiğimizi iddia ederiz, lakin bugün
Hz. Ömer gelse, evvela bizi hesaba çeker. Adalet, mülkün temeli olması
gerekirken mülk için adaleti tesis eder olduk. Sanki bu dünyada her şeyimizle
kalacağız da öte taraf yokmuş gibi yaşıyoruz. Lakin cebi olmayan kefene
amellerimizden başka bir şey sığmıyor. Adaletten yoksun amel ise havanda
dövülen su misali oluyor.
“Haksızlık
karşısında susan, dilsiz şeytandır.” diyen bir Peygamber’in,
haksızlığın kaynağı olan ümmeti olduk. Solumuzdan vurulduk, vicdan acı çekiyor,
merhametten kan damlıyor, iki damla yaştır adaletin kapalı gözünden sızıyor.
Konuşmamız gerektiği yerde susunca, susmamız gereken yerde nutuklar attırdılar
bize.
Baştan aşağıya
insanın nankörlüğünü gözler önüne seren Rahman Suresinde Yüce Rabbimiz, “Öyleyse tarttıklarınızı adâletle dosdoğru
tartın ve hiçbir zaman ölçüyü eksik tutmayın!” buyurduğu halde insanları
kandırmayı hak zannedenler türedi. Bu büyük bir yanılgıydı, lakin bunu anlayan
sayısı azdı. Her gün yanılıyoruz ve yanıldıkça bir yangına doğru gidiyoruz. Bu
yangında sadece biz değil, bütün dünya yanıyor. Yangını söndürmeye ise adalet
gerekiyor. Aksi takdirde hiçbir vicdanın ateşi sönmez.
Kalbinizle
tutunun hayata, ki vicdan en adil terazisidir hayatın. Unutmayın ki adaletin
kalktığı koltuğa zulüm oturur ve bir yerde haksızların sesi daha gür çıkıyorsa
adalet hasta düşmüş demektir.
Ahlaklı olmak
elzemdir, ahlakla beraber adaletli olmak ise mükemmeldir. Adaletin olmadığı
yerde ahlak her zaman boynu büküktür. Herkesi sevmek veya herkes ile iyi olmak
zorunda değiliz. Lakin herkese karşı adil olmak zorundayız. Biz biliyoruz ki; bir topluma olan kinimiz bizi adaletten
ayırmamalı.
Siz ne kadar
unutursanız unutun adalet, bir gün hepimize lazım gelecektir. Adalet, ne,
nereye layık ise hakkını iade etmektir ve liyakatsizlik adaletsizliğin temeline
dökülen harçtır. Hak edene hakkını iade etmek yerine durum geçiştirilmeye
başlandığı zaman adaletsizliğe kapı aralanmış demektir. Haksızlığa uğrayana ise
o saatten sonra sabretmek düşer. Çünkü adalet puzzledaki boşluk gibidir ve er
ya da geç yerini muhakkak bulur.
Tarafgirlik,
adaletin önündeki en büyük engeldir. Oysa “Şüphesiz Allah size emanetleri ehline
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor.”
(Nisa Suresi, 58. Ayet) ayeti bize emredilen düsturun adalet ve liyakat
olduğunu açık bir dille ifade ediyor. Bu ölçüyü kaçırdığımız zaman yarın aynı
durum ile biz karşılaştığımızda itiraz edecek sözümüz kalmaz.
Adaleti
kaybetmiş toplumların en büyük ağıtı, sızlayan vicdanlarının sesidir.
Yaşadığımız toplumda sadece kendimiz için değil bütün fertler, hatta tüm
insanlık için adaletli olmak zorundayız. Peygamber Efendimiz (SAV) “Yönettikleri
insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar,
Allah katında, Rahmân’ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar.”buyurarak yaşadığımız her alanda adalet
ilkesiyle hareket etmemiz gerektiğini ve bunun neticesinde en güzel şekilde
ödüllendirileceğimizi bize müjdelemiştir. O vakit, bizim için adalet terazisi
henüz kurulmamışken aslımıza rücu edip tek başımıza da kalmış olsak adaletli
olalım.
Rabbim,bizi
adaletten ayırmasın. Âmin.