Yanan akciğerlerimiz
Havalar aşırı sıcak. Daha en sıcak aylara girmeden bu kadar yakıcı sıcaklar oluyorsa, Temmuz ve Ağustos’un nasıl olacağını varın düşünün. Bir yandan başta beyin kaynıyor, bir yandan da ciğerlerimiz alev alıyor. Lâkin alev alanlar, göğüs kafesimiz içinde bulunan nefes alma organlarımız değil, dünyamıza nefes aldıran ormanlarımız. Her yaz mevsiminde yurdumuzun ormanlık alanlarında çıkan yangınlar, aynı zamanda bizim de ciğerlerimizi yakmıyor mu?
29 Haziran 2024 Cumartesi günü İzmir’in Menderes ilçesinde çıkan ve rüzgârın da etkisiyle giderek yayılan yangın, ikindi vakitlerinde Kuşadası’ndaki ormanlık alana da sıçradı ve biz Özden ailesi olarak maalesef bu yangına bizzat tanık olduk. Söke’den Kuşadası’na doğru giderken gördüğümüz duman, bir anda büyümeye ve uzaklardan da olsa dumanın içindeki ateşi görmemize neden oldu. Kuşadası’nın üzerini kaplayan simsiyah duman tabakası, güneş ışınlarını da sakladı. Üst üste yangın uçakları ve helikopterleri denizden su alıp yangına su taşıdılar. Ancak rüzgâr, yangını körükledi ve geceye kadar bu durum devam etti. Gecenin ilerleyen saatlerinde helikopterler yangını söndürmek için hâlâ çaba sarfediyorlardı.
Akşam saatlerine doğru bulunduğumuz semtte bulunan kedi ve köpeklerin çıkardıkları ağlamayı andıran seslerle ne kadar huzursuz olduğuna, havada uçan martılarla kuşların telaşlı telaşlı manevralar yaparak dumandan nasıl etkilendiğine bizzat tanık oldum. İçim içimi yiyordu ama elimden, bir an önce rüzgârın dinmesi ve yangını söndürmek için canhıraş bir şekilde çaba gösteren orman ve itfaiye personeline dua etmekten başka bir şey gelmiyordu. Gökyüzünü kaplayan duman, biraz sonra aşağıya doğru inmeye başlayınca etrafı ve evleri çam kokusu sardı. İşte o an benim ciğerlerim de adeta yanmaya başladı. Çevredeki vatandaşlarımız, balkonlarından endişeli gözlerle yangın tarafına bakıyor, fakat onların da elinden bir şey gelmiyordu.
Ertesi sabah yangınların çok büyük ölçüde kontrol altına alındığını öğrendik. Ama heyhat ki giden gitti. O ormanlarda sadece ağaçlar yanmadı. Ağaçların üzerinde yuva yapmış enva-i türden kuşlar, hayatlarını ormanda devam ettiren binlerce hayvan, toprakta gezinen milyonlarca yılan, akrep, börtü böcek, belki sadece bu yörelere özgü bitki örtüsü, nadide çiçekler ve nihayet canlılığın ana kaynağı toprak, yangını söndürmek için gayret eden kahramanlarımızın alın teri, emekleri, ülkemizin ekonomisi ve daha neler neler yandı bitti küle döndü, yok olup gitti. Bunların bir daha geri dönmesi imkân dışı. Oralar belki yeniden ağaçlandırılacak, fakat orman haline gelmesi kim bilir kaç yıl sürecek.
Bir esnaf kardeşimizden yangının ilk çıkış sebebinin sorumsuz, vicdansız birinin attığı izmaritten kaynaklandığını öğrendik ki bunu haber kaynakları da teyit etti. Biraz dolaştığımda herkesin aynı konuya yoğunlaştığını ve yangını çıkaran insan suretinde ama insanlıktan uzak olan bu mahlûka öfkeli olduklarını müşahede ettim. Ben de öfkeliyim, kızgınım ve fakat ne diyeceğimi bilemiyorum. İnsanlarımıza hâlâ ormanlık alanlarda sigara içilmemesi gerektiğini öğretemediğimize mi yansam; ormanlık alanlarda piknik yapmanın ne tür sonuçlar doğurduğunu anlatamamıza mı kahretsem; ahlak ve vicdan eğitimini verememiş olmamıza mı içerlesem; ormanlarda cam kırıklarının bile yangına sebep olabileceğine dikkat çekemediğimize mi öfkelensem; okullarımızda değerler eğitiminden söz ederken ormanların ve içinde barınan canlıların da değerli olduklarının bilincini verememiş olmamıza mı sinirlensem; dedim ya ne diyeceğimi bilemiyorum.
Kendimizi sigaya çekmemiz gereken o kadar çok eksiğimiz, gediğimiz, eyvahlarımız var ki hangisini anlatmaya kalksanız altından çıkılmaz bir girdabın içine gireriz. Ancak kendimizi eleştirmeden de doğruya uluşmamız pek mümkün görünmüyor. Bu bakımdan ilköğretimden itibaren eleştirel düşünce, analitik düşünce, vicdan eğitimi, ahlaki sorumluluk gibi derslerine ağırlık vermemiz gerektiğini düşünüyorum. İnsanlara şunu yap, şunu yapma tarzında dikte yoluyla eğitim yerine olayları analiz etmeyi, her şeyden önce kendisini eleştirmenin daha önemli olduğunu, kimi insanlarda bulunmayan sorumluluk ve vicdanın, küçümsediğimiz hayvan türlerinde bile bulunduğunu anlatan bir eğitim tarzına yönelmemizden yanayım. Belki bu tür bir eğitim yoluyla yaratılmış tüm varlıkların değerli olduğunu öğretebiliriz.
Yaklaşan daha sıcak günlerde ormanlarımıza karşı daha titiz davranılması ve saygılı olunması temennisiyle.