Yalnızlık Allah'a mahsustur
Yeni zamanların, yeni yanılgılarından biride seçilmiş yalnızlıklar olsa gerek… Yalnızlıkların insan ruhunu nasıl yaraladığının yeterince farkında değiliz galiba…
İnsan
fıtratına aykırı olan yalnızlık aynı zamanda sosyal bir varlık olan insana
kurulan bir tuzaktır… İnsanlardan uzak durmak ve zamanla insanlara
yabancılaşmak tuzağı…
Korkum o ki;
yalnızlığı seçen, süreç içinde kendinden de uzaklaşır ve kendine yabancılaşır…
Dolayısıyla
sorulardan, sorunlardan ve sorumluluklardan kaçmak için seçilen yalnızlık ciddi
bir sıkıntı olarak sosyal bünyemizi sarsıyor…
Bireyselleşmenin
ve bencilleşmenin körüklediği dünyada yalnızlık da kronikleşmeye başladı…
Bencilliğin,
kendine güvensizliğin, acizliğin pik yaptığı günlerden geçiyoruz… İçine
düştüğümüz bu yalnızlık toplumsal dokuyu çürütüyor…
Kaçınılmaz
bir gerçek; yalnız kalınca yutulursun... Sistem, piyasa, koşullar, arzular
yutar mı yutar… Yalnızlıkta kendimize gelmeyi hedeflerken yalnızlıkta
kaybolacağımızı hesaba katmıyoruz…
Yalnızlığa
övgü düzenler, özgürleşmeyi yalnızlaşmada arayanların özlerinden ve
özneliklerinden nasıl koptuklarını ibretle izliyoruz…
Yalnızlığa
davetiye çıkaranlar, ruhlarına vurdukları darbenin farkında değiller…
Yalnızlıkta maharet, marifet, keramet
ve hikmet arayanlar yanılıyorlar… Çileli de olsa, acıda verse bereket
birlikteliktedir…
Kendimizi
yalnızlığa ikna ettik diyelim, peki yalnızlığın ıstırabını nasıl dindireceğiz?
Seçilmiş yalnızlık bir arayış olsa
anlaşılır bir durum… Bir kaçış ve kopuş olunca kaygı veriyor…
Kabuğunu
kıramayan, kendini aşamayan, hayatı ne kadar anlayabilir?
Yalnızlık
tercihi bir tepki midir? Bir takıntı mıdır? Bir teselli arayışı mıdır? Sığınılacak
bir liman mıdır? Psikolojik bir durum mudur?
İyi analiz
etmek gerekiyor… Sıkça duyarız…
“Yalnız olmak istiyorum.”
“Birine hesap vermek zorunda
değilim.”
“Hayatımla ilgili kararları kendi
başıma ben alırım.”
“Kendi başıma ayakta kalmak
istiyorum…” vb.
Gerçekten
insanı yalnızlığa iten nedenler nelerdir?
Vefasızlık
mı? Önemsenmemek mi? Anlaşılmamak mı? Hatırlanmamak mı? Fark edilmemek mi?
Dışlanmışlık duygusu mu?
Bir yerlere
mesaj vermek midir?
Dahası
gittikçe birçok insan kendisini daha yalnız hissediyor… Yalnızlaşma rüzgârı
güçlü esiyor… Tek kişilik yaşamlar yaygınlaşıyor… Başkasına yer yok… Tahammül
yok… Ne hesap verirler ne de başkasını hesaba katarlar… Yalnızlar ordusu
büyüyor… Yığınlar içinde yalnızlar artıyor…
Sığlığın, sıradanlığın,
sessizliğin seyrüseferinde “Ben kendime
yeterim.” modunda…
Daha egoist,
daha pragmatist, daha oportünist…
Bireysel
ütopyalarda tatlı rüyalara yatmış…
Tüm çaba,
çırpınış sadece kendi mutluluğu için… Öteki diye bir derdi yok… Başkası için
yaşama erdeminden mahrum, çünkü yalnızlığa mahkûm…
Hayata
sadece kendi penceresinde bakıyor… At gözlüğü ile yaşananları gözlüyor…
Bu çözülmeye
ve çürümeye bir çözüm bulamazsak geleceğimiz tehlike altında…
İyice
yalnızlaşıyoruz, çok acı…
Yalnızlık
bizim tercihimiz olamaz çünkü biz kardeşiz…
Biz
birlikteliğin cefasını, yalnızlığın sefasına tercih edenleriz…
Hz.
Zekeriyya (as)’nın duasını sürekli tekrar ederiz:
“Rabbim! Beni yalnız bırakma.” (Enbiya, 89)
İlahi
uyarıyı ilke edindik…
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı
yapışın, parçalanmayın.” (Al-i İmran, 103)
“Ey iman edenler, hepiniz topluca
‘barış ve güvenliğe (silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin.” (Bakara, 208)
Hz. Muhammed
(sav)’in kendisine vahiy gelmeye başladıktan sonra bir daha Hira’ya gitmediğini
biliyoruz…
Bizi
yalnızlaştırmak isteyenlere prim veremeyiz… Varlığımızı riske atamayız…
Unutmayalım
ki, yalnızlık Allah’a mahsustur…