Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yalnızlığın sesi

Herkes yalnızlığın sesinden bahseder ama çoğu, sesin yalnızlığını zikreder. Çok az insan yalnızlığın sesini duyar.

Yalnızlığın sesini duymanın şartları var ama sesin yalnızlığını fark etmenin pek de şartı yok.

Gün, güneşle aydınlanır ve sesin yalnızlığı başlar. Bütün varlık kendi çapında bir ses çıkarır. Hatta her varlık bir sestir.

Ve her varlık, kendi dünyasında yalnızdır ve başka bir yalnızı yalnızlığına çekerek sesinin yalnızlığını gidermek ister.

Anlaşılabildiği, iletişim kurabildiği ve karşı tarafta görülebildiği kadarıyla bu sesinin yalnızlığı giderilmiş olur. Maatteessüf çoğu varlık sesinin yalnızlığını da gideremez ve kalabalıklar içinde yalnız kalır.

Gün batıp gider. Gece ortaya çıkmaya başlar. O, gündüzü gece ile örter (El-Araf 54). Karanlık her şeyin üzerinde bir örtü oluverir. Bu defa da yalnızlığın sesi duyulmaya başlar. Çok zordur yalnızlığın sesini duyurmak bu demde. Çünkü bütün varlık gecenin perdesi ile eşitlenmiştir. Bütün varlık yalnızdır ve yalnızlığın sesi sessizliğin bağrında ve derinliğinde kendini duyuramayacak kadar acı ve elem doludur.

Hele gecede gelen bu ses sizi bir hastahane köşesinde, bir hapishane koğuşunda, ihtiyarlığın bütün varlıktan sizi soyutladığı uykunun dahi semtinize uğramadığı tek başınıza olduğunuz bir yatakta yakalarsa yalnızlığın buradaki sesine karşı tamamen çaresizdir insan. Kısılmışlığın ve yalnızlığın sesini yaradan hariç hiçbir şeye duyuramamanın çaresizliği karşısında çok yalnız ve yetersizdir.

İnsanlık çoğu dönemlerde yalnızlığın sesini bireysel olarak yaşarken bazı dönemlerde de cemiyet halinde yaşar bunu. Cemiyet halinde yalnızlığın sesini yaşarken bir kurtarıcı bekler ve onu bulunca da sıkı sıkıya sarılır ona.

Bundan tam 14 asır evveldi. İnsanlık derin bir uykudaydı. Hem de uykunun en kalın tabakalarından birinde. Elinden düşmüştü kitap. Bomboş kalan eller ve düşünmeyen zihinler cahiliye dönemini yaşıyor, yalnızlığın sesini en trajik bir şekilde aleme ilan ediyordu.

İnsanlığın elinden kitabın alınması ve uzun zaman kitaptan ayrı kalması sanki sonu gibi geliyordu. Bilgi üretilmez sevgi yeşermez olmuştu. Büyük bir sıtma yaşayarak sonu gelmiş bir hal arz ediyordu insanlık.

Fetret devri uzun sürdü. Ardından son kitap insanlığın imdadına sunuldu. Artık asır saadet asrı idi. Lakin asra vurulan mühre göre kitaptan uzaklaşmak aynı zamanda saadetten de uzaklaşmak demekti. Kitabı elinde tutmak insan olmanın en olmazsa olmazlarındandı.

İnsanlar yeniden bakmak yerine görmeye başladılar. Bir, hayatın merkezine yerleşti. Bütün güzellikler kitabın anlattığı birden ve çirkinlikler de ondan uzaklaşmaktan tevellüt etti.

Kitap sayesinde asırlarca insan özne diğer varlıklar nesne olarak evrende konumlandı. İnsanın yeryüzünün halifesi olması sırrı hızlıca tahakkuk etti. Bütün güzelliğin kaynağı olan mutlak hakikat tekliği hayatın her alanında sökün ederek vücut buldu. Hak Teâlâ’nın azamet aleminin padişahı olduğu bütün ilimlerin merkezinde oldu. İlmi ledün hem hikmetin hem de bilginin kaynağını Bir’de buluşturdu. Bu nedenle de insanlık uzun bir zaman mutlu oldu. Kitap sadece ellerinde değil aynı zamanda hem dillerinde hem de gönüllerindeydi. Yalnızlık ise maveraya çekilmiş birlikte ve Bir’de var olmanın çok sesliliği bütün alemi şenlendirmişti.

Yalnızlığın sesi artık konuşulmaz olmuş ve son bir kez daha elimize kitap verilmişti. Bu kitap başka bir kitaptı. Efradını cami ağyarını maniydi. Her şey bu kitabın içinde hiçbir şey dışındaydı. Bütün zamanların bütün gerçeklerini içine alan bir kitaba insanlık asırlarca yalnızlığının sesiymiş gibi sarıldı. Saadet sırlarını yaşadı insanlar ve en insani medeniyetleri oluşturdu.

Vaktin gereğini yerine getiremeyen insan bu kitabın da bütün zamanlara bakan yüzünü göremedi. Kendi kabuğuna çekildi. Sönük aklının fenerine tabi oldu. Vahyin güneşini aklıyla perdeleyerek yalnızlığı maveradan zemine yeniden davet etmeye başladı.

Yalnızlık bu defa çok daha hırçın bir sesle indi yeryüzüne. Çünkü nesneler çoğalmış ve özne olan insanın benliğini her bir nesnenin parçaları arasında un ufak olmuş gördü. İnsanın sesi olmak için çok büyük bir çaba sarf etmesi gerektiğine kanaat getirdi.

Ve yalnızlığın sesi insana artık refakat edemeyeceğine kanaat getirdi. Döndü yüzünü maveraya sırtını da insana. Her şeye bu kadar gaddar ve vahşi yaklaşan ve her şeyin mahiyetiyle oynayan insandan varlık adına intikam almaya yemin etti. Ve insanı, en büyük boşluklardan biri olan yalnızlık vadisine itti.

Bu vadide ses de duyulmuyordu. Her şey gündüzün aydınlığında gecenin karanlığını yaşıyor gibiydi. İnsanın elindeki sönük feneri güneşe karşılık yıldız böceğinin ışığını verir gibiydi.

Ve insan çırpındı bu vadide yalnızlığın sesini duyurmak için. Çırpındıkça bu sesin karanlığına gömülmeye başladı. Bir ilahın huzur ve aydınlığından kaçmış ne yazık ki bu vadideki ilah edindiği bütün acizliklerin karanlığına gömülmüş ve yalnızlığın sesini dahi duyamaz olmuştu.

Ve son bir ses duyuldu mazinin güneşinden istikbalin aydınlığına doğru giden ufuk çizgisinde.

Ey kendini insan addeden yaramaz ve şımarık mahluk. Yalnızın sesini duymak istiyorsan yalnızlığında elinden düşen kitabı al tekrar eline. Oku onun bütün karanlığın aydınlığa dönecek yüzüne.

Ve insan hemen bu sese sarıldı. Aynen o sesin dediği gibi oldu. Fakat insan çabuk unuttu her şeyi. Yine başladı hiçbir şey olmamış gibi davranmaya.

İnsan bu ne diyeyim bu aymazlığa! Hamurumuzun mayasında unutkanlık var efendim unutkanlık.

Unutursak unutuluruz!