Yalnızlığın Çaresizliği
Modernleşme ve dünyevileşme, insanları yalnızlık ve yabancılaşmaya itmektedir. Yalnız yaşama isteği, toplumdan kaçma arayışı, bireyleri kendi küçük dünyalarına kapatmaktadır.
Bu durum da, fertlerde bireyselleşmeye yol açmakta; neticede kişilik ve kimlikler üzerinde aşınmalara sebep olmaktadır. Normal ve doğal olan, insanın cemiyet içinde varlığını korumasıdır. Tabiî olan gerçekleşmeyince, aile ve toplum sathındaki örselenmeler, sağlıklı bir geleceğin inşasını güçleştirmektedir.
İngiltere’de dokuz milyon insanın yalnız yaşaması, bu ülkede ‘yalnızlık bakanlığı’ gibi bir bakanlığın kurulmasını gerekli hale getirdi. Türkiye’de yalnız yaşayanların sayısı da son yıllarda oldukça yüksek seviyelere çıkmış durumdadır. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre, ülkemizde 3,5 milyon insanımız yalnız yaşamaktadır.
Durum öyle vahim bir hale gelmiştir ki, İstanbul’da bir ilçede bazı zamanlar bir haftada yalnız yaşayan 4-5 kişi evinde ölü olarak bulunabilmektedir. Kimsenin haberi olmadan, yalnız ve kimsesiz olarak ölmek, ‘hayırlı’ bir son olmasa gerektir. Evinde ölenlerden, ancak akrabaları veya komşuları güvenlik güçlerini aradıkları zaman haberdar olunabilmektedir.
Aynı şehirde yaşayan oğlu ve kızı, Emniyet’e sorarak anne ve babasına ulaşamadığını ve merak ettiğini belirtmekte, güvenlik güçlerinin evin kapısını açmasıyla yalnız ölümün soğukluğu ile karşılaşılmaktadır.
Genelde büyük kalabalıkların olduğu şehirlerde, kimsesiz bir şekilde sessizlik içerisinde hayatı terk etme, elbette istenilen bir akıbet değildir. Bazı zamanlar, yalnız yaşayanların ölümleri, komşuları tarafından daireden gelen kötü koku sebebiyle fark edilmektedir.
Korku, panik, yabancılaşma ve kimsenin olmadığı bir evde tek başına kalma, yalnızlığın arkadaşlarıdır.
Yalnızlık geceleri daha da ürkütücüdür. Bitmeyen uzun geceler… Uyku haplarının bile çaresiz kaldığı bitmeyen saatlerin karanlık ve soğuk geceleri, yalnızlığın bekçileridir.
Duvarların bir mengene gibi sıktığı, sese ve sevgiye hasret geceler ve gündüzler, yalnızlığın ürkütücü tablolarını sunmaktadır.
Eşten, çocuklardan, akrabalardan, komşulardan, dostlardan ayrı kalmak bedbahtlığı yalnızlığa eşlik eder. Sevginin ve muhabbetin kandili ise yürekleri ısıtır. Ruhu dinginliğe ulaştıran sohbetin tadı, bütün engelleri aşar.
Dertlerini, sorunlarını, problemlerini başkasına açamayan biçareler, mutluluklarını ve güzelliklerini paylaşmanın zevkinden mahrum nasipsizler haline dönüşürler.
Tek başına yaşayan, tek başına yiyen, tek başına uyuyan insanların sessiz, tebessümsüz mekanik yaşamları… Yalnızlık saadetin kapılarını kapatır, aklı köreltir, hayatı zindan eder, gönülleri yakar, varı yok eder.
Pencerelerinin ardında gizlenen, hayatın gerçeklerinden kaçan ve korkan cesaretsizler...
Öte yandan, yalnızlık geçici ise muteberdir. Sufilerin dediği gibi, ‘halk içinde Hak’la beraber’ olmak. Veya Hak’la beraber olarak bazı zamanlar insanlardan uzak kalmak, kemale ulaşmanın yollarından birisidir.
İnsanlardan uzak ve gerçekçi olmayan yalnızlık, hayat sevincinin yok oluşuna işarettir. Bilinmelidir ki, ailece birlikte yaşamak, insanı her türlü tehlikeden korur ve selamete çıkarır. Güven veren bir ortam oluşturur. İnsanı korkularından emin kılar. Tehditlerden korur.
Kalabalık ortamlar, darlık veren sıkıntılı anlarda ruhu daraltan ve kuşatan bütün negatif duygu ve enerjiden insanı halas eder.
Yalnızların kimsesi elbette çok çok seven Yaratan, el-Vedud’dur. En yakın dost el-Veliyy’dir. En yakın sevgili el-Habîb’dir.
Yalnızlık, mahlûkata dost olmakla da kaybolur. Canlı ve cansız, akleden ve akletmeyen tüm var edilenler, gönlü zenginleştiren hazinelerdir. Şefkat, iyilik, yar ve yardımcı, Hâlık’ı hatırlamakla hayat bulur.
Ol vakit, gönül nefes alır, kalp genişler, ruh tazelenir.
Bolluk ve bereket, beraber bir şekilde aile ve cemiyet hayatı içinde gerçekleşir. Bu bereket ki, kalpleri açar, ruhu dinginleştirir, gönülleri genişletir.
Yalnızlıktan kurtulup beraber ve bir olmanın zevkine varan kimsenin tefekkür ve tevekkül âlemi de zenginleşir. Hataları ve zulümleri bağışlar, merhametin temsilcisi olur. Şefkatin ve rahmetin arkadaşı olur. Onun için Son Elçi (s) buyuruyor ki: “Yalnızlık kötü arkadaştan iyidir. İyi arkadaş yalnızlıktan hayırlıdır. Hayır konuşmak susmaktan hayırlıdır. Susmak kötü konuşmaktan hayırlıdır.”