YALIN GERÇEK: DARBE SADECE BİR MİTTİR!
Türkiye'nin son yüz yıllık tarihi bir darbeler tarihidir. Birinci Meclisin tasfiyesi, 1961, 1971, 1980, 28 Şubat ve 27 Nisan Muhtıraları, ülkemizdeki darbeci pratiklerdir. Kendilerini ülkenin gerçek sahipleri şeklinde gören bir anlayışa sahip olan eski askeri ve bürokratik oligarşi, düzenli olarak toplumsal ve siyasal hayata müdahale etmiştir.
Ülkemizde darbeci pratiklerin çok oluşu, toplumda çok olumsuz bir alışkanlığın duygu, düşünce ve tutum düzeyinde gelişmesine neden olmuştur. Toplumda belirli kesimler, demokratik ve barışçıl bir şekilde sorunların çözümüne katkıda bulunmak yerine, askeri darbenin tek çözüm olduğuna dair bir yaklaşımla toplumu zehirlemeye devam etmektedirler.
Sisi cuntasının, Arap tarihinde ilk defa demokratik yollardan seçilen Başkan Mursi ve hükümetini darbe ile devirmesi, Ortadoğu'da darbeciliğin yeniden güçlenmesine neden olmuştur. Ülkemizdeki darbe yanlıları için örnek, Sisi rejimidir. Bu kesimler, Sisi'nin Mursi'yi devirdiği gibi, askerlerin Erdoğan'ı devirmesini istemektedirler.
Erdoğan nefreti, bazı kesimlerde derin bir saplantı haline gelmiş durumdadır. Bu kesimler, Erdoğan nefreti ile hareket etmelerinden dolayı darbenin tek olağan meşru yol olduğunu düşünmektedirler. Erdoğan nefretinden dolayı darbenin malum kesimler tarafından desteklenmesi, Cumhuriyet tarihinde ilk olarak karşılaştığımız sosyal ve siyasal bir durumdur. Malum kesimler, orduyu darbeye zorlama şeklinde bir tutum içindedirler.
Malum kesimlerin darbe dayatmasını, TSK reddetmektedir. Son gümlerdeki darbe dedikodularına karşı Genel Kurmay'ın yapmış olduğu açıklama, TSK'nın darbe karşıtı bir paradigmayı benimsediğini göstermesi açısından önemlidir. TSK, artık darbeyi kendi ana hareket tarzı olarak görmemekte, darbeye karşı ülkeyi korumayı ve kollamayı kendi görev misyonu içinde tanımlamaktadır.
Darbeciliği ülkenin en önemli kazanımı ve kurtuluşu olarak alkışlayanlar için darbe şakşakçısı ifadesi kullanılmaktadır. Uzun bir süredir ülkemizde darbe şakşakçılığının bittiğini düşünüyorduk. Ancak uzun bir süredir yaşananlara baktığımızda ordunun darbeciliği bıraktığını, ancak belirli kişi ve grupların darbe şakşakçısı olmaya devam ettiklerini görüyoruz.
Darbe çılgınları için model Mısır'daki Sisi dikttörlüğüdür. Pentagon'un eski çalışanlarından Michael Rubin, Türkiye'deki Erdoğan karşıtlığının ve Sisi modelinin açık sözcüsü olarak şöyle demektedir: "Türkler ve Türk ordusu, Erdoğan'ın ülkeyi uçurumun kenarına getirdiğini fark ediyor. Erdoğan, Muhammed Mursi gibi bir sempati de yaratamaz. Türkiye'de Erdoğan'a karşı bir darbe olursa, Amerika darbe yönetimiyle çalışmaya devam eder."Sisi diktatörlüğü, darbe yoluyla Mursi'yi devirip İhvan'ı terörist olarak konumlandırdığı gibi, Türkiye'de de darbe yoluyla Edoğan'ın devrilip Ak Parti'nin terörist yapı olarak konumlandırılmasını isteyenler bulunmaktadır. Darbe çığırtkanlarının, umutsuzluk, öfke ve düşmanlık duygularıyla Sisi modelini tek çıkış yolu olarak görmesi, büyük bir tükeniş ve bitişin tezahürüdür Rubin, kendi kişisel beklentisini, ordunun gerçekliği olarak sunmaktadır. Rubin ve onun gibiler, Türkiye'de ordunun, toplumun ve siyasetin çok değiştiğini anlamamakta direnmeye devam etmektedirler. Darbe gibi çok eski ve yıpranmış bir uygulama üzerinden Türkiye'yi, siyaseti ve toplumu yönlendirmeye çalışmak, büyük bir sapkınlıktır.
Darbe şakşakçıları, militer bir müdahalenin Türkiye'yi sürükleyeceği karanlık ve kanlı, ve kirli süreci umursamamaktadırlar. Darbenin, hükümeti devirmekten öte ülkeyi geri dönülmez bir yola sokacağının farkında olmadıkları gibi, toplum olarak yaşayabileceğimiz felaketler onların umurlarında bile değildir. Ak Parti'nin ve Erdoğan'ın devrilmesi uğruna darbe dahil her türlü yolu mubah ve meşru gören karanlık çevreler, darbeyi umut olarak sunmaktadırlar. Darbenin, ülkeye, topluma, bölgeye, ümmete ve dünyaya olan maliyetini görme sağduyusunu yitirme hali, tam bir darbe çılgınlığının malum yapıları ve çevreleri esir aldığını göstermektedir.
Paralel yapının silahlı kuvvetler, istihbarat, emniyet, yargı ve üniversiteler başta olmak üzere asli devlet kurumlarında yoğun bir kadrolaşma ve yapılanmaya sahip olduğu günümüzün gerçeğidir. Ordu içindeki yapılanmanın hükümete karşı emir-komuta zincirinin dışında, 1961 darbesinde olduğu gibi, bir müdahale gerçekleştirebileceği bugünlerde güçlü bir şekilde konuşulmaktadır. Demokratik ve sivil hükümete karşı darbe planlayan bütün odakların silahlı kuvvetlerden tasfiye edilmesi demokratik, siyasal ve sosyal bir gerekliliktir.
Devlet, darbeciliğin kaynağını artık ordu içinde aramamaktadır. Darbecilik, bugün dış güçlerle ve onların uzantısı olan paralel yapıyla özdeşleştirilmektedir. Paralel yapı, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin açıkça yanında olmuştur. Hükümet, darbeciliği tasfiye için paralel yapıyla mücadele koordinasyon toplantılarında yeni planlar ve politikalar belirlemekte ve uygulamaktadır. Hükümetin, paralel yapı ve diğer darbe şakşakçılarıyla mücadelesi yeni boyutlar kazanarak etkili bir şekilde devam ettirme konusundaki kararlılığını topluma ve dünyaya sürekli olarak ilan etmektedir.
Erdoğan ve Ak Parti'yi devirmek için demokratik yollar yerine darbe gibi anti-demokratik bir mekanizmadan umut besleyenlerin anlaması gereken soğuk gerçek şudur: Türkiye'de darbe efsanesi artık bitmiştir! Türkiye'nin refahı, barışı ve huzuru için tek yol, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasidir. Darbe şakşakçılığından vazgeçilerek darbeci zihniyetin reddedilmesi, sivil özgürlükçü nitelikte demokrasinin derinleştirilmesine katkı sunacak yeni ve sahici bir gündem oluşturulması, sağduyunun gereğidir. Darbe şakşakçılığının hepimize kaybettirdiği, özgürlükçü demokrasinin ise hepimize kazandıracağı unutulmamalıdır.