Yalanın egemenliği ve güncellenme ihtiyacı
Neyin yalan olduğunu ve kimin yalan söylediğini bilmemek, günümüzün en önemli sorunudur. Yalanın ve yanılsamanın egemen olduğu post-turk dönemde yalancılar, her türlü kılık altında kendilerini saklama ve sunma yeteneğine sahiptirler. Günümüzde en profesyonel mesleğin yalancılık olduğunu söyleyebiliriz. Profesyonel yalancılar, paraya, güce, şöhrete, lükse, itibara ve makama çok kolay bir şekilde ulaşmaktadırlar. İnsanların hızlı yükselişinin arkasında, artık bilgileri, birikimleri, üretimleri, yetenekleri, eğitimleri ve emekleri bulunmamaktadır. Profesyonel yalancılar, iş hayatını, sosyal hayatı, siyaseti, ticari faaliyetleri, medyayı, spor dünyasını, din ve maneviyatı, kısacası insana dair her şeyi kontrol edebilmekte, yönlendirmekte ve manipüle edebilmektedir. Profesyonel yalancılığın her şeyi belirlemesi, hakikatin, aklın, insanın ve hayatın ölümü anlamına gelmektedir. Profesyonel yalancıların yarattığı karanlık içinde yaşayan insanlar olarak artık hakikatimizi ve hayallerimizi kaybetmiş bulunuyoruz.
İnsanlığın başından beri dünyanın, hayatın ve toplumun DNA’sını yalan üzerine kurmak için hertürlü çılgınlığı yapan karanlık, kirli ve kanlı güçler olmuştur. Yalan dünya ifadesi, DNA’sı bozulan dünyanın kirliliğini, değersizliğini ve hiçliğini anlatmaktadır. Yalan, dünyayı çölleştirmekte, kuraklaştırmakta ve tüketmektedir. Yalanın kuraklaştırdığı, kısırlaştırdığı ve bitirdiği dünyamızda hayata, umuda, aşka, inanca, öğrenmeye ve tutkuya yer yoktur.
Profesyonel yalancılığın bugün çok güçlü silahları bulunmaktadır. Pazarlama, reklam, halkla iişkiler, propaganda ve fırıldaklık gibi kavramlar ve alanlar, yalanın bilimsel ve sofistike kavramlarla ve disiplinlerle ele alınması anlamına gelmektedir. Yalanın bilimselleşmesi ve disiplinleşmesi, profesyonel yalancılığın hizmetine bilimin sokulması ve araçsallaştırılması demektir.
Yaşadıkları kadim tecrübeler sonucunda birçok toplumda, hiç güvenilmeyen olguların ve kişilerin başında siyaset ve siyasetçiler gelmektedir. Toplumlar, siyasetçileri hep yalancılıkla özdeşleştirmektedirler. Siyasetin saf yalan işi olarak icra edildiği yerlerde siyasetçilerin, en nefret ettiği şey, gerçeklerdir. Siyasetteki güç oyunlarının, hırsızlıkların, karanlık ilişkilerin ve anormalliklerin ortaya çıkmaması için yalan üzerine bir sosyal ve siyasal hayat inşa etme savası hiç bitmemiştir. Siyasetçiler yalanlarıyla toplumu aldattıkça, insanların, onlar hakkındaki yalancı olduklarına dair kanaati giderek güçlenmiştir. Siyasette hiç olmayan şey, dürüstlük ve ahlaktır. Bütün siyasetçlere yalancı gözüyle bakan geniş toplum kesimleri, dürüst siyasetçi kavramından en pahalı mücevherden bahseder gibi söz etmekte ve dürüst siyasetçiyi mum ışığıyla aramaktadır. Dürüst siyasetçi, aslında bir efsaneden başka bir şey değildir. İnsanlar, dürüst siyasetçinin bir efsane olduğunu bilmelerine rağmen dürüst siyasetçi arayışlarından vazgeçmemektedirler. Siyasetin ahlak ve dürüstlüğün hiçbir şekilde olmadığı mutlak bir kirlilikler ve karanlıklar alanı olarak anlaşılması ve algılanması, insanlık durumumuzun en ciddi sorunlarından biridir.
Siyasetçilerin en profesyonel yalancılar oldukları bilinmesine rağmen geniş toplum kesimlerinin niçin yalancı siyasetçilere destek verdiği önemli bir sorudur. Aslında insanlar, yalancı gazetecilere, doktorlara, din adamlarına, sanatçılara, medyumlara, tüccarlara, iktisatçılara, diplomatlara, eğitimcilere, avukatlara ve daha birçok gruba niçin inanmaya ve desteklemeye devam etmektedir şeklinde soruyu genişletebiliriz. Bu soruya bir cevap olarak şunu söylemek mümkündür: Yalancılar, kendilerini güncellemeyen insanları kolaylıkla defalarca aldatırlar ve kandırırlar. Duygularını ve düşüncelerini tek bir noktada, konuda ve yönde dondurmuş insanlar, kendilerini yenileyemezler ve güncelleyemezler. Duygularını, düşüncelerini, tutumlarını ve davranışlarını güncellemeyen insanları, din, sağlık, mutluluk, evlilik, kazanç gibi kandırmak çok kolaydır. Kendilerini güncellemeyen insanlar, yalancıların en kolay avıdırlar.
Yalan, aslında sözü iğfal etmektir. Sözü eğip bükmek, sözün iğfal edilmesidir. Söze değer vermeyenler, sözü hiçleştirenler, sözün kendisini bozuk para gibi harcamaktadırlar. Dini kitaplar, ilk var olan şeyin söz olduğunu, sözün eğip bükmeden dosdoğru söylenmesi gerektiğini söylemektedirler. Sözü eğip bükerek saf yalan haline getirenler, insanlığın en değerli özelliği olan sözü buharlaştırmaktadırlar. Yalanın avı haline gelmemek için insanların akıllarını ve ahlaklarını sürekli olarak güncellemelerine ihtiyaç vardır.