Yalancılar Günü
Allah kâinatı küçük bir sahife de insan olarak yazmış, insanı büyük harflerle ve geniş olarak yazınca kâinat olmuş. İnsan ve kâinat, ölçüleri birbirinden farklı ikiz kardeştirler. Biri cisim ve hacim olarak küçük, üstlendiği, taşıdığı vazife ile kulluk ile kâinatın fevkinde, diğeri ise muhteşem ve büyümeğe devam eden hayret verici büyüklükte ama insanın manevi yönüne göre çok daha küçücük. Aynen bunun gibi dile ve kâğıda düşenler, kâinata nispeten küçücük kalan insan gibi ama hakikat olunca kâinat vüs'atinde yani; genişliğinde oluyor. Birkaç on kiloluk insan, düşünürken, bilim yaparken, yazarken ve konuşurken hakikat konuşuyor ve yazıyor ise emeğinden, dilinden ve satırlarından çıkan hakikatler her an kâinat gibi genişliyor, ışıktan hızlı ulaştığı yerleri gönülleri, hayatları aydınlatıyor. Küçük insan hakikat dili kullanırken kâinat kadar kocaman oluyor. Söz büyük patlama ile kafadan çıkıyor ve genişliyor, yayılıyor. İnsan kendinden daha büyük ve genişlemiş yalanının nasıl altından kalkar ve onun ağır vebalini taşır?
Güneş, ay ve
dünya kendi yörüngesinde – vazifesinde hakikat yazıyor, konuşuyor…
Yıldızlar pırıl
pırıl hakikat yazıyor…
Beyaz sahifeden
ayrılan yağmur taneleri hakikat yazıyor…
Yüce Allah
tarafından programlanan tohumlar, çekirdekler hakikat yazıyor; ben elma olmayacağım,
erik olacağım diye isyan etmiyor…
Tırtıl yaprak
yiyip ipek gibi hakikat yazıyor, konuşuyor…
Hücreler,
atomlar, alyuvarlar – akyuvarlar hakikat konuşuyor, anarşi çıkarınca kanser
oluyor…
Göz, kulak, el,
kalp vs. hakikat konuşuyor…
Bu muhteşem hakikat korusunda, düşünen yazan gerçekleri
konuşmaz ise bütün kâinatı yalancı durumuna düşürüp, kendisine düşman eder... Yıldızların, atomların davacı
olacağı bir mahkemede yalan konuşan ve yazan asla aklanamaz kelimeleriyle
kalemiyle dövülür, yalan cümleler vücudunu ve ruhunu dağlar…
Kâinat bütün
teşkilâtı ile adeta şuur sahibi. Aksini gösterecek bir isyan ve şuursuzluk
yoktur… Geniş âlem kâinatta ne harikalar dönüyor ise insan âleminde
minyatür yıldızlar olan hücrelerde de aynı harikalıklar ile dönüyor ve hikmet
dolu işlettiriliyor. Şimdi böyle kâinat taşıyan, yıldız taşıyan insan,
değerinin çok ama çok altında ve geçici işlerin, heveslerin kölesi olup,
yıldızların hatta kara deliklerin bile utandığı yalanı kullansa, menfaatler
için, siyaset için hakikatleri kurban etse, gazeteci değil, yazar değil,
yalanın – iftiranın tellalı olmuş olur…
Yalan yazan, yalan konuşan, Allah’ın varlığını,
kudretini, sanatını görmezden gelerek bilim yapanlar ulaştığı insan sayısınca
vebale giriyor. Ve o şahısların söyledikleri yalanlardan dolayı, şüpheye veya küfre girenlerin
uğradıkları zarar bu dünyada hiçbir şeyle telafi edilemez. Bu geçtiğimiz Çalışan
Gazeteciler Günü bunları düşünmeme ve yazmama neden oldu. Birileri çokça
paralara insanları aldatan şeyler yazması, hakikatleri saklayıp, yalanı
düşüncesinde, kaleminde ve dilinde başrol yapması onun için gazeteciler günü
değil yalancılar günü olur ki yalanın ulaştığı yeri uzaktan kumandayla imha
etmiş gibi olur. Tüm meslektaşlarımın Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik
ediyorum. Asıl tebrik; yastığa başını koyarken, yaptığı işin vicdanen
doğruluğuna inanmış dürüst meslektaşlarımadır. Yalancılar gününün mensubu
olmaktan korkanlar, Çalışan Gazeteciler Günü’nün tebrikini gazeteciler gerçeklerin
kendisinden de alıyordur. Gerçeklerin
tebriki vicdanı huzura kavuşturur, parayla yalan yazanlar insanlığını savurur.