Yalan biriktirme ahlaksızlığı
Hangi çağda olursanız olun dünya, bir tekrarı yaşıyor. Hem söylenenlerden hem de yaşanılanlardan ibret alınmaksızın bu devran böyle dönüyor. Bu tekrar; iyiliğin, faydalının, adil olanın tekrarı ise şükür edilecek, sevinilecek bir durumdur. Ancak tersi bir durumsa yalvara yakara yaratandan imdat edilecek bir durumdur.
Bir bakıyorsunuz ahlaklı ve akıllıların hâkim olduğu, bir bakıyorsunuz ahlaksız ve akılsızların hâkim olduğu dönemler yaşanıyor. Belirli bir düzen içerisinde birey ve topluma akıl, aklı kullanma öğretilirse vicdanları kanatmayan bir ülke ve dünya düzeni görebiliyorsunuz. Akıl yoksa zekâlar, insan bedeni, yetenekler, ilimler,.. her ne varsa nefsin köleleri olup insan bozuluyor ve sonrasında insana daha ölmeden cehennemi yaşatacak toplumsal bir düzen kuruluyor.
Nefsinin kölesi olan birey ve toplum, kötü ve çirkin işleri yaparak kendi devlet ve ülkelerini de cehenneme çeviriyor, fesada uğratıyor. Bu işleri yaparken aynen Yusuf Peygamberin on bir kardeşi gibi inanıp yaşıyorlar. Hem kardeşlerini kuyuya atıyor hem kuyudan çıkarıp köle gibi satıyor hem de bu olayla ilgili yakınlarını ve etraflarını yanlış yönlendirip defalarca yalan söyleyerek hem kendilerine hem inananlarına yalan biriktiriyorlar.
Böyle insanlar, toplum ve ülkelerini felaha erdirecek, cennet yurdu yapacak doğru iş ve doğru sözlerden hep uzaklaşıyorlar. En önemli toplum parçası yani bireyler olarak ne kendilerini kucaklayacak ne de kendilerinden başlayarak insanlığı kuşatacak hayırlı bir iş yapmak akıllarına dahi gelmiyor.
Hayırlı bir iş yapmadıkları gibi hayatlarının kıymetini ifade edecek bir değer de ortaya koymamış oluyorlar. Yazdığı ve söyledikleriyle kendilerinden topluma öncü veli zatlar kadar olmaları beklenmese de en azından özellikle “yanlışlarını doğru ilan etmeseler ve yalan biriktirme ahlaksızlığı yapmasalar” hayırlı birey ve hayırlı toplum olacaklardır.
Meslek sahibi olmak, kariyer sahibi olmak, akademisyen veyahut ilim adamı olmak demek akıllı ve ahlaklı olmak demek değildir. İnsanı ve insanlığı inşa ediyoruz, işimiz insanlara yardımcı olmak gibi iddialarla yürürken yanlışlarında ısrarcı olmak ve bunu doğru kabul etmek, biriktirdikleri bu yanlış ve yalanlara kulak verenleri çoğaltmakla aslında yeryüzünde kötülük yaymaktalar. Neticede birey ve toplum bu tür yanlış ve yalanlardan dolayı zanlara uyup saçmalamak ve kafadan atmakla ancak ifsat düzenin içerisinde kalıyor. Dolayısıyla dünyada ifsat ve fesat şekilleri tekrar ediyor. Yine, yeniden şiddetli bir toplumsal cehennem yaşanıyor ve ibret alınmayarak bu düzen kendini tekrar ediyor.
Oysa dünyanın felah yurdu olması da cehenneme dönmesi de birey ve toplumun dünyaya verdikleri şeyler kadardır, güvenilir oldukları kadardır. Dünyaya iyi bir şey verebilmek içinse birey ve topluma ahlak lazımdır, akıl lazımdır, ilim lazımdır. Birey ve toplum, akıl konusunda terbiye edilmişse güvenilir olmuşlarsa kötü ve çirkin işlerden uzak duracak, yalana kulak kabartmayıp yaymayacaklardır. Böylece ömürlerini hayırlı ve ahlaklı işlere adayıp kendisine, toplumuna ve ülkesine faydalı işler bırakacaklardır.
Dünyaya bir şey vermek için çaba göstermek, güvenilir olmaya çalışmak en güzel hasletlerdendir. Bunun en güzel yolu Allah’ın razı olduğu bir akıl ile birey ve toplumu terbiye etmektir. Yerlerine oturmuş kelimeleri değiştirmekle, yapılan işi ya da yapılmayan işi ters yüz etmekle böyle güzel bir dünya kurulamaz. Yalan biriktirmek ve yalanı yaymakla da olmaz.
Yalan ve yanlış, kötü ve çirkin işler, tasdik edilirse yalan biriktirme ve yalanı yayma devam ederse hayat, o birey ve toplum için zorluklar ve çetin şartlarla devam edecektir. Bu durumun sonu da mutlak hüsrandır.