Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yalan bağımlılığı ve insan

Mevcut insanlık durumumuz, yalanın egemenliğine girmiş durumdadır. İnsanların söyledikleri yalanlarla örülü bir hayatı yaşıyoruz. Dünya bir yangın yeri değil, bir yalan yeridir. Dünyayı yangın çeviren şey, sonu gelmez yalanlardır. Dünyayı bitirme pahasına insanlar sürekli olarak yalan icat etmektedirler. Yalanın sürekli olarak söylenmesi sayesinde yaşadığımız hayatın kendisi ve bizzat varlığımız bir yalandan öteye geçememektedir.

Yalanın yok ettiği en önemli şey, insanlığımızdır. İnsanın en önemli özelliği, başka insanlara güven duyması ve güven sonucu birbirleriyle iş birliği yapması ve ilişki kurmasıdır. Yalan sonucu verilen en büyük kurban, insan ve güvendir. Bugün herkes birbirine güvenmemeyi tavsiye etmektedir. “Babana bile güvenme!” sözü yalanın hayatımızı tam olarak kontrol altına aldığını ve bizi en yakınımız kabul edilen babamıza karşı bile yabancılaştırdığını ve onunla yoz bir ilişki içine soktuğunu göstermektedir. Herkesin yalan söylemesinden dolayı hiç kimseye güvenmeme şeklinde bir insanlık durumu içinde bulunuyoruz.

Yalan söylemek, masum bir davranış, tutum ve söz değildir. Yalan kasıtlı ve istendik bir şekilde bir kişiyi, grubu, yapıyı veya toplumu kandırma, aldatma ve saptırma girişimidir. Manipülasyon, propaganda, ikna, algı operasyonu ve psikolojik savaş gibi kavramlar, yalanın hayatın her alanında kullanılan ana strateji olduğunu ifade etmek için kullanılmaktadır.

Hiç kimse yalan söylediğini kabul etmemesine rağmen, aslında herkes yalan söylemeyi günlük hayattaki sıradan bir alışkanlık haline getirmiştir. Herkes yalan söyleme sanatı konusunda kendisini çok geliştirmiştir. Ticaretle ve siyasetle uğraşanlar, adalet dağıtma görevini yerine getirdiğini iddia edenler, insanları irşat ettiğini söyleyenler başta olmak üzere eğitim, kültür, sanat, bilim ve ekonomi gibi değişik alanlarda faaliyet gösterenlerin profesyonel yalancılar olarak işlerini yerine getirdiklerini söyleyebiliriz. Tıp alanında hiçbir katkısı olmayan insanların, her gün medyada sağlığımızı nasıl koruyacağımıza ve nasıl besleneceğimize dair söyledikleri yalanlara bizleri maruz bıraktıklarını görüyoruz. Yalan, sadece ticaret ve siyaset alanıyla sınırlı değildir. Bilim adına da kolaylıkla yalan söyleyen şarlatanlar her tarafta bulunmaktadır. Kendini büyük gören ve insanlar üstünde tahakküm kurmak isteyen herkes, kolaylıkla yalan söyleyebilir. Ebubekir Razi’nin dediği gibi, insanı yalancılığa iten dinamik, kibir ve yönetme ihtirasıdır.

Yalan söylemek, insanın doğuştan sahip olduğu bir özellik değildir. İnsan, yalan söylemeyi, içinde doğup büyüdüğü aileden, toplumdan, okuldan, sokaktan, işyerinden ve ilişkilerden öğrenmektedir. Kişi, yalanın geçer akçe olduğunu fark ettiği andan itibaren yalanı tek değer ve yol haline getirmektedir. Yalanın yapay bir durum olarak insan hayatını ve kişiliğini kendisine mahkum etme gücüne sahip olduğunu söyleyebiliriz. Rahmet Peygamberi, insanın yalana mahkumiyet sürecini şöyle ifade etmektedir: "Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde "yalancılar" arasına kaydedilir." Öğrenilen ve üretilen yapay bir durum olarak yalan, insanın gerçekliğe olan sadakatini ortadan kaldırmaktadır. Gerçeğe sadakat ortadan kalktığı andan itibaren yalana bağımlılık başlamaktadır. Bütün kötü bağımlılıkların anası, yalana bağımlılıktır. İnsanın gerçekle ilişkisi ve bağı koptuktan sonra yalanlara, sahteliklere, kaçışlara ve kurgulara sığınmaktadır. Hayatın gerçekleriyle yüzleşmek yerine teselliyi alkol kadehlerinde bulduğunu söyleyen kişiler, aslında geçici de olsa bir sahtelikler dünyasında kendilerini teselli bulmaya çalışmaktadırlar.

Yalan, insanın ayık ve akıllı olmasına engel olmak için söylenen ve yapılan tutumlardan, davranışlardan ve söylemlerden oluşmaktadır. Yüce kavramlar ve değerler empoze edilen kurgular adına yalanlar meşrulaştırılmakta ve yüceltilmektedir. Din, ahlak, iyilik, güvenlik ve toplumsal çıkar gibi gerekçelerle büyük yalanların söylenmesinin kaçınılmaz olduğuna insanlar inandırılmak istenmektedir. Her ne adına söylenirse söylensin insana düşen şey, ayık ve akıllı olmaya devam etmesidir. Çekici ve büyüleyici yalanlar karşısında sarhoş olanlar, akıl ve ruh sağlıklarını kaybettikleri gibi her türlü çöküş, çürüme ve aldatılma durumuyla karşılaşmaktadırlar. İnsan onuruyla bağdaşmayan bir durum olan yalanı, alçak ruhlu insanların kişiliği ve ruhu olduğunu unutmamak lazımdır.