Yaklaşan tehlike
İsrail’in sınır tanımayan ZULMÜ, artarak devam ediyor. Çoluk,
çocuk, kadın, yaşlı tanımayacak kadar ŞEREFLERİNİ KAYBETTİLER tam manasıyla.
Üstelik kana doymadıkları gibi savaşı yayarak, tüm insanlığın başını belaya
sokacak düzeyde fütursuzlaştıklarınıi da ibretle seyrediyoruz. Bu süreçte yangına
benzinle koşan Avrupa’nın, bilhassa da Amerika’nın sağladığı destek ise oldukça
manidar seyrediyor. Yoksa Filistin lehine gösteri yapmayı yasaklayacak, bunlara
katılanların sınır dışı edileceğini açıklayacak ve İsrail’i aleyhinde twet atan
futbolcuları kadro dışı bırakacak DERECEDE ZIVANADAN ÇIKTIKLARINI kim inkâr
edebilir ki? Aynını “PKK ve FETÖ için neden yapmadıklarını” sorsanız demokrasi,
hukuk ve insan haklarını kimseye bırakmayacakları da malumunuz. Ne diyelim!
Kendi ayaklarına sıktıklarını, yakında hepsi anlarlar. Kaldı ki Batı Dünyasının
bu tavrı sebebiyle, artık “inandırıcılıklarını ve güvenilirliklerini yeryüzünde
kaybettiğini” söylersek hata yapmış olmayız. Yani bu saatten sonra, ağızlarıyla
kuş tutsalar dahi, “TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR” tabirini örtmeleri neredeyse
imkânsız görülüyor.
Tamam, onlar öyle de, ya içimizdeki utanmazlara ne demeli
peki? Zira Türkiye akan kanı durdurmak
için ÇIRPINIRKEN gücü nispetinde, RAHATI BOZULMA ENDİŞESİ taşıyan tiplerin “NE
İŞİMİZ VAR” naraları yenilir yutulur cinsten değil. O da ne ki! Ünlü Tarih Prof. ları bile AKSİNİ
SÖYLEMELERİNE rağmen, “Filistinliler de toprak satmasaydı” safsatasıyla, bu SOYKIRIMI
MEŞRULAŞTIRANLARI dahi gördük maalesef. Biliyorum içinizden çok şey geçiyor.
Ama bu nasipsizlerle vakit kaybetmek yerine, YAKLAŞAN TEHLİKEYE odaklanmakta
fayda olduğu açık. Çünkü İsrail’in hedefinde her ne kadar Gazze görünse de, uyguladıkları
politika daha fazlasını istediklerini bariz ispatlıyor. Öyle ki
becerebilirlerse Lübnan ile Suriye’den toprak kopartmak ve özelliklede
Suriye’de bir PKK/YPG devleti kurdurup, kendilerine tampon oluşturma gayeleri hiç
yabana atılacak bir teori olarak durmuyor. Eğer bunu yapabilirlerse, 3. Dünya
Savaşı da FİİLEN başlamış olacaktır kesinlikle. Nitekim ABD'nin iki uçak gemisi
filosunu D.Akdeniz'e göndermesi, bunu özetlemeye yetiyor. Macron’un; “Hamas ile
mücadelede uluslararası bir koalisyon kurulmalı” önerisinin, aynı temelde
biçimlendiği de ihtimal dâhilinde zaten. Buna karşın Sn. Cumhurbaşkanımızın; "Suriye'de
Amerikan üslerinin ne işi var, Akdeniz’de ABD uçak gemilerinin ne işi var” sözleri ise fazla söze hacet bırakmıyor.
Ancak ABD'nin bu tutumunun, bölge ülkelerinde rahatsızlığa
neden olduğu tartışılmaz konumda. Mesela
Putin’in, ABD uçak gemilerini hedef alan açıklamalarda bulunması ve Mısır’ın,
gerçek mühimmatlarla bir tatbikata başlaması bu demek. Hatta ABD gemilerinin
hareketlerini 7/24 takip eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin, 23 Ekim-6 Kasım arası
Orta Akdeniz’de tatbikat icra edeceğini duyurması da cabası. Lakin Türkiye’nin bu
noktada hala kamuoyu oluşturarak, diplomatik çözüm için gayretlerini ise unutmamak
lazım. Keza Sn. Fidan’ın “GARANTÖRLÜK” fikrinin altı doldurularak, küresel
aktörlere kabul ettirilmesi sağlanırsa şayet BÜYÜK BİR İŞ BAŞARILACAĞINI şimdiden
söyleyebiliriz. Peki, Türkiye’nin bu canhıraş çabasından, bir şey çıkar mı
derseniz? Tabi ki sonucunu kestirmek, mümkün değil bu günden. Tünelin ucunda iğne
ucu kadar bir ışık varsa, DENEMEYE DEĞER elbette. Ama tünelin ucundaki bir
katre IŞIĞIN KAYBOLACAĞI görülürse, vakit kaybetmeden K.Suriye’deki PKK/YPG
bölgesine, bir YILDIRIM HAREKÂTININ yapılması kesinlikle göz ardı edilmemeli.
Zira bölgede İsrail’in katkılarıyla kurulacak bir terör devletinin, yarın başta
Türkiye olmak üzere tüm bölgeyi TEHDİT edeceği şüphe kaldırmaz. Yanlış
anlaşılmasın sakın! Ticaret yolları ve enerji güzergâhlarındaki olası değişiklikten
bahsetmiyorum sadece. Neticede asıl
meselenin hastalıklı Arz-ı Mevut saplantısıyla, TAMAMEN İLİŞKİLİ olduğu
kesinlikle yadsınamaz.