Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Mart 2024

​YAKÎNİMİZE NE OLDU?

Rasullullah (sav) bir gün sabah namazından sonra yüzünü ashabına dönmüş, ilim kalelerinden biri olan Muaz bin Cebel (ra)’e sormuştu:

- Ey Muaz! Bu gece nasıl sabahladın?

- Ey Allah’ın Resulü! Allah’a hamdolsun, O’na iman etmiş olarak sabahladım. Bunun üzerine Efendimiz:

- Ey Muaz! Her sözün bir delili vardır. Senin bu sözünün doğruluğuna delilin nedir? Muaz dedi ki :

- Ey Allah’ın Resulu! Ben geceden gündüze çıktığım zaman, bir daha akşamı beklemem. Akşam olduğu zamanda, sabaha kadar yaşayacağımı hiç ümit etmem. Bir adım attığım zaman, ikinci adımımı atacağımı sanmam. Her insanın bir eceli olduğunu bilirim. Ecelin saati geldiği zaman, o anda ecelinin ona yetişeceğini de bilirim. Bütün inşalar mahşerde toplanacaklardır. Onlardan kimisi peygamberi ile beraberdir. Kimisi de, kimi sevip takip etmişse onunla beraber olacaktır. Ben ise her an cehennemdeki insanların azaplarını ve cennetteki insanların nimetlerini görüyor gibiyim.

Muaz konuştukça Efendimizin mübarek yüzündeki tebessümler artıyordu.

En sonunda Rasullullah (sav) dedi ki:

- Ey Muaz! Sakın bu halinden geri durma ve hep bu hâl üzere sabahla (Ebu Nuaym- Hilye).

İşte biz buna sahabe seviyesinde iman ediyoruz. Hem de yakîni iman… Yine peygamber efendimizin tanımlaması ile ihsan kıvamında iman olarak biliyoruz…

‘Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor’ (Müslim-Buhari).

Evet konumuz yakîni iman… İmanda zirve…

Şirksiz, şeksiz, şaibesiz, şüphesiz, şikesiz, riyasız, nifaksız, arı, duru, net bir iman… Tereddüt içermeyen, kesinlik arz eden bir iman…

Müttaki müminler ahireti gözleri ile görmemiş olmalarına rağmen, gözlerini yaratan Allah’a, ahiretin hakikatini haber verdiği için kuşkusuz kesin bir inanışla iman ederler…

Gözün görmesinde yanılma ve yanlışlık olabilir fakat Allah’ın verdiği haberde asla yanlışlık olmaz… Biz Allah’ın haberine gözlerimizle gördüklerimizden daha fazla inanmak zorundayız…

Fizik dünyada gözlerimizin gördüklerini tartışabiliriz, ancak Allah’ın sunduğu gaybi, uhrevi hakikatleri tereddütsüz kabul etmek durumundayız…

İşte bu çapta bir imana yakîni iman diyoruz…

Şimdilerde imanımız var ancak yakînimizi yitirdik…

Ahirete iman ediyoruz, sanki yokmuş gibi yaşıyoruz…

Allah’ın rızkımızın kefili olduğunu bildiğimiz halde rızk telaşından kurtulamıyoruz… Geçim sıkıntısı başlayınca isyanlara giriyoruz…

Ecelsiz ölümün olamayacağını bile bile ölüm korkusundan sıyrılıp Allah yoluna bir türlü adanamıyoruz…

‘Allah kuluna kâfi değil mi?’ (Zümer, 36) ayetine iman etmemize rağmen, Allah’tan başkalarından güvence aramakta ve beşeri güçlere sığınmaktayız…

Çünkü yakînimiz zayıfladı… İmanın içi boşalmaya başladı… İmanın tadını, izzetini, heybetini taşıyamaz olduk…

Doğrusu maruz kaldığımız ye’si, yılgınlığı, yalnızlığı, yakınmayı, yenilgiyi, yıkımı, yok oluşu, yorgunluğu, yalanı, yanlışı, yozlaşmayı, yüzeyselleşmeyi, yanılgıyı ancak yakîni iman ile yenebiliriz..

Yakîni imandır dünyevileşmenin önüne geçmeyi sağlayan temel dinamik…

Nankörlüğün, nifakın, nemelazımcılığın ilacı… Her türlü sahtekârlık, riyakârlık, hilekârlık ve düzenbazlığın dezenfektesi yakîn ile mümkündür…

Yakînin olduğu yerde hevaya hayat hakkı yoktur…

Kur’an’da 28 ayette geçen ‘Yakîn’ bize yakîni imana Kur’an ile erişeceğimizinde ifadesidir…

Biz modern zamanlarda yakîni imana nasıl sahip olabiliriz diye düşünürken ‘Gazze Mektebi’ tüm sorularımıza cevap oldu…

İliklerine kadar yakîni imanı kuşanmış Gazzeli çocuklardan, annelerden, babalardan, yiğitlerden bahsetmek isterdim… İmanın ete kemiğe bürüdüğü, inancın bir volkan gibi coştuğu, ihlasın bir çağlayan gibi fışkırdığı iman yurduna değineceğim ancak kelimeler yetersiz…

Bu zamanda bu nasıl bir yakîn ya Rabbi?

Bu çağın sahabileri mi desem… Melekleri bile kıskandıracak bir duruş…

İmanını tazelemek isteyen, yakîni imana ihtiyaç duyan lütfen yüzünü Gazze’ye dönsün!