Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (90)

Mustafa Kemâl, Vahîdeddîn Han’ın “Sevr Muâhedesi”ni tasdîk ettiğini iddiâ ediyor

Yine Mustafa Kemâl’in hilâf-ı hakîkat iddiâsına nazaran, aslında ne Vahîdeddîn, ne de Fransa tarafından tasdîk (ratifié) edilmediği için (ki, aksi iddiâ ediliyorsa, imzâlı, tasdîkli nüshanın ibrâz edilmesi lâzımdır), beynelmilel hukûk noktainazarından keenlemyekûn hükmünde olan “Sevr Muâhedesi”ni, “İngilizlerin kölesi” (Tarih IV 1934: 62) “hâin Pâdişâh ve Hükûmeti” kabûl ve tasdîk etmişler, lâkin “Türk milletini kendinde tecessüd ettiren Mustafa Kemâl” (Tarih IV 1934: 16), –tâbir câizse- onu yırtıp atmıştır:

“Türklerin idam kararnamesi mahiyetinde olan bu muahedenameyi Osmanlıların Padişahı ve bütün islâmların halifesi Sultan Mehmet Vahdettin ile onun veziriazamı Damat Ferit Paşa kabul ettiler, ve bir araya topladıkları İstanbulun ‘ricali devletine’ de kolaylıkla tasdik ettirdiler; mahvolmamak istiyen, Anavatanını her türlü fedakârlığa katlanıp müdafaaya karar veren Türk milletine de bu esaret ve hacalet zincirini takmak için, yeni Türk Devletine karşı, büyük devletler ve Yunanlılarla birlikte silâh kullandılar, tezvirat yaptılar, fetvalar yazdılar, isyanlar çıkarttılar. (Harita, 6).

“Bütün bu hareketlerile, Padişah ve Padişah Hükûmeti, Türk milletine düşman ve hain olduklarını pek açık gösterdiler. Bütün bu haince teşebbüslerinin en şenîi, Anavatana saldıran, Anadoluyu tahrip ve Türk milletini bunca zayiata duçar eden Yunanlıların hareketlerine iştirak etmeleridir.” (Tarih IV 1934: 65)

“Ebedî” ve “Millî Şefler”in “samîmî, kardeş ve müttefîk Yunan muhîtinde” bulunmaktan duydukları saâdet

Bu bahsi daha fazla uzatmıyalım; lâkin, mûmâileyhin şu son iddiâsı üzerine, daha evvel neşretmiş olduğumuz bir vâkıayı burada tekrâr etmekle iktifâ edelim. Bu, 27 Mayıs 1937 târihli Cumhuriyet’in manşet haberidir:

“Atinada Başvekilimiz şerefine verilen ziyafet esnasında Atatürkün Ankaradan telefonla söyledikleri sözler sonsuz bir sevinc uyandırdı…

“Atina 26 (Hususî) – Dün akşam Büyük Britanya otelinde Türkiye Başvekili İsmet İnönü şerefine verilen ziyafet devam ettiği sırada Türkiye Cumhurreisi (Ulu Önder) Atatürk, İsmet İnönüne telefon ederek (şu mesajı bildirmişlerdir):

‘- Bu anda samimî, kardeş ve müttefik muhitte yaşamakta bulunduğunuzu istihbar ettim. Bu kadar kıymetli dostlarla ve ayrılmaz müttefik millet mümessillerile geçirmekte olduğunuz gecenin ne kadar gıptacısı olduğumu anlatamam. Gönlümü dolduran dostluk ve arkadaşlık duygularını olduğu gibi oradaki kardeşlere söylemenizi ricadan başka söz bulamıyorum. Size ve dostlarımıza selâmlar.'

1_ceee8b735c6d4cba98a35e23946dac60.jpg

(Cumhuriyet, 27.5.1937, s. 1)

İbret: “Padişah ve Padişah Hükûmetinin haince teşebbüslerinin en şenîi, Anavatana saldıran, Anadoluyu tahrip ve Türk milletini bunca zayiata duçar eden Yunanlıların hareketlerine iştirak etmeleridir.” (Tarih IV 1934: 65) Atina’da, 26 Mayıs 1937’de cereyân eden İnönü – Metaksas görüşmesine telefonla müdâhale eden “Büyük Şef”: “Bu anda samimî, kardeş ve müttefik muhitte yaşamakta bulunduğunuzu istihbar ettim. Bu kadar kıymetli dostlarla ve ayrılmaz müttefik millet mümessillerile geçirmekte olduğunuz gecenin ne kadar gıptacısı olduğumu anlatamam. Gönlümü dolduran dostluk ve arkadaşlık duygularını olduğu gibi oradaki kardeşlere söylemenizi ricadan başka söz bulamıyorum.”

Yunanistan’la bu “kardeşçe münâsebetler” çok daha evvel başlamıştı… Hattâ Girit, Anadolu, v.s.’de Türk jenosidinin tertîbcisi Venizelos’la kucaklaşacak kadar! 4 Ekim 1931 târihli Cumhuriyet’te, manşetten, Mustafa İsmet’in Atina ve Pire’yi ziyâret haberi: “İsmet Pş. Muazzam Tezahüratla Karşılandı… Başvekil rıhtıma çıktığı zaman müthiş bir alkış tufanı koptu, mızıka Türk marşını çalıyordu, M. Venizelos İsmet Pşyı kucaklıyarak karşıladı… Atina ve Pire’de Şenlik… İsmet Pş. balkona çıktığı zaman türkçe yaşa sesleri ve alkışları başladı, alkışlıyanlar arasında M. Venizelos ta vardı… İlh…”

***

“Atatürk, ikinci bir telefonlarında da şu mesajı bildirmişlerdir:

‘Balkan müttefik devletlerinin Balkanlardaki hududları bir tek hududdur. Bu hududa göz dikenler güneşin yakıcı şuaile karşılaşır. Bundan hazer etmeği tavsiye ederim. Bu noktaya itina olundukça Balkanlarda dostluk şamil mânasını kazanır. Balkan ittifakının insanî ve medenî hedefi de budur.'

“Atatürkün bu tebliğinden sonra Yunan Başvekili General Metaksas Reisicumhurumuza şu telgrafı çekmiştir:

‘Reisicumhurun mesajı, burada hazır bulunanlara yüksek sesle okunmuştur. Burada hazır bulunan Elen ordusu, donanması ve hava kuvvetleri mümessilleri, Türkiye Reisicumhurunun, Elen hissiyatına ve Elen milletinin kardeş millet hakkında duyduğu derin ve bozulmaz dostluğa tam surette tekabül eden bu sözleri karşısında duydukları büyük sevinci ve şevk ve heyecanı arzederler. Balkan devletleri sınırlarının bir tek hudud teşkil ettiği hakkındaki beyanatınızla, Balkan Antantını kurmak için işbirliği yaptığımız seneler içindeki bütün gayretlerimizin temelini teşkil eden bir hakikate vücud vermiş bulunuyorsunuz. Bu, o derece mes'ud ve o derece hakikat dolu bir ifadedir ki, memleketlerimizde bunu ta kalbinde hissetmiyen hiçbir kimse yoktur.'

“Türkiye Cumhurreisi buna aşağıdaki cevabı vermişlerdir:

‘Bahtiyarım, hududlarımız böyledir ve onları müdafaa edecek kuvvetlerin bir tek ve birbirinden ayrılmaz olduğunu söylemekle insanî ve askerî büyük bir sevinc duyduğumu size bildiririm.'

“Bunun üzerine General Metaksas telefonla Atatürke:

‘Kelimenin bütün mânasile ebedî müttefikiz' demiştir.” (“Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni Söz, 19.6.2020/628’den naklen)

Mustafa Kemâl’in hadsiz Osmanlı düşmanlığı

Selânik Cemâatinin an’anevî terbiyesi, Avrupa Kültürünün hâssaten 19. asrın ikinci yarısında kendini gösteren büyük têsîri, Masonluğun faâliyetleri gibi sebeblerle çekirdekden Komitacı ve Osmanlı düşmanlığıyle yetişiyorlardı…

Osmanlı düşmanlığı Ali Fuad, Mustafa Kemâl, Mustafa İsmet ve Ali Fuad dörtlüsünde de daha mekteb sıralarında başlamış, zamânla şiddetlenerek had safhaya varmıştı. Mâmâfih, yine Cemâat terbiyesi îcâbı, düşünce ve hislerini saklamayı biliyorlar, bu husûsta –için için diş biledikleri- Pâdişâh veyâ Şehzâdeye yâverlik yapacak kadar mahâret gösteriyorlardı…

Mustafa Kemâl, 1906’da Şam’da têsîs ettiği ihtilâlci, gizli teşkîlât Vatan ve Hürriyet Cem’iyeti’nin (ki 1907’de Maçedônya Risôrta İTK’sıyle birleşmiştir) Selânik Şûbesi’ni kurmak üzere yine o sene bu şehre gelmiş, bu maksadla, Askerî Rüşdiye muallimlerinden Hakkı Baha (Pars)’ın evinde toplanmışlardı. “Toplantıda hazır bulunan Topçu Subayı Hüsrev Sami Kızıldoğan’ın naklettiğine göre”, orada, arkadaşlarını iknâ için ateşli bir nutuk îrâd ediyor, bu cümleden olarak Abdülhamîd Han’a ve idâresine karşı irsî bir kînle hücûm ediyor:

“Arkadaşlar, bu gece burada sizleri toplamaktan maksadım şudur: Memleketin yaşadığı vahîm ânları size söylemiye lüzûm görmüyorum. Bunu cümleniz müdriksiniz. Bu bedbaht memlekete karşı mühim vazîfelerimiz vardır. Onu kurtarmak yegâne hedefimizdir. Bugün Makedonya’yı ve tekmîl Rumeli kıt’asını vatan câmiasından ayırmak istiyorlar. Memlekete ecnebî nüfûz ve hâkimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir.

“Pâdişâh, zevk ve saltanatına düşkün, her zilleti irtikâb edecek menfûr bir şahsıyettir! Millet zulüm ve istibdâd altında mahvoluyor!

“Hürriyet olmıyan bir memlekette ölüm ve izmihlâl vardır. Her terakkînin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Târih bugün biz evlâdlarına bâzı büyük vazîfeler tahmîl ediyor.

“Ben Sûriye’de bir cem’iyet kurdum. İstibdâd ile mücâdeleye başladık. Buraya da bu cem’iyetin esâsını kurmağa geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve teşkîlâtı taazzuv ettirmek zarûrîdir. Sizden fedâkârlıklar bekliyorum.

“Kahhar bir istibdâda karşı ancak ihtilâl ile cevâb vermek ve köhneleşmiş olan çürük idâreyi yıkmak, milleti hâkim kılmak, hulâsa vatanı kurtarmak için sizi vazîfeye dâvet ediyorum.

“Arkadaşlar, gerçi bizden evvel birçok teşebbüsler yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar. Çünkü teşkîlâtsız işe başladılar. Biz kuracağımız teşkîlât ile bir gün mutlakâ ve behemehâl muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.” (İlk def’a neşri: Hüsrev Sami Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet = İttihat ve Terakki”, Belleten, 1937, sayı: 3-4, s. 619-655; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yl., 2006, II/1-2. Aynı metni, baş kısmını sansürleyip “Millet zulüm ve istibdâd altında mahvoluyor” cümlesinden îtibâren ve yine Kızıldoğan’a atfen, M. Kemâl’in en yakın arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy da naklediyor: Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitabevleri, 1981, 2. baskı –ilk baskı: 1967-, ss. 94-95. M. Kemâl, sağlığında neşredilen bu hâtırayı tekzîb etmemiştir.) (“Kemalizm, İsrâil’in Kuruluşuna Nasıl Yardım Etti?”, Yeni Söz, 23.12.2017/4’ten naklen)

İktidârı zaptettikden sonra ise, her fırsatta Osmanlı’dan nefretini bu def’a alenen izhâr etmiye devâm etmiş ve Kemalist Maârif de –“Dâhî Muallim”inin izinden giderek- yeni nesilleri Osmanlı düşmanlığıyle yetiştirmeyi şiâr edinmiştir. “Büyük Şef”in bu çeşid beyânlarına birkaç misâl:

“İstanbul’da saltanat ve sefâhatlerinin, menfâatlerinin devâm ettirilmesini düşmanların anavatanımızı istîlâ etmek emellerine uydurmakta, onlarla işbirliği yapmakta, düşman Devletlerin her isteğine boyun eğmekte aslâ tereddüd göstermiyen, vicdânları sızlamıyan, milletimizin hür ve müstakil yaşama azmini kırmak için hâinâne teşebbüslerden çekinmiyen Sultan ve Halîfelerin artık bu vatanda aslâ yeri yoktur ve olamaz! (‘Kat’iyen olamaz ve olmıyacaktır!’ sesleri.)” (26.8.1925, İnebolu’da kalabalığa hitâb; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yl., 2006, 5. baskı, II/217.)

“Osmanlı devleti maatteessüf ölmüştür. Bâbıâlî hükûmeti maatteessüf ölmüştür. Affedersiniz, hatâ ettim! Maatteessüf demiyecektim, maâliftihâr ölmüştür! Çünkü onlar ölmeseydi, milleti öldüreceklerdi...” (31 Ocak 1923’te İzmir’de Halk ile Konuşma’sından; A. Söylev ve Demeçleri, mezkûr eser, II/92.) (“Kemalizm, İsrâil’in Kuruluşuna Nasıl Yardım Etti?”, Yeni Söz, 31.12.2017/12’den naklen)