Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (90)
Mustafa Kemâl, Vahîdeddîn Han’ın “Sevr Muâhedesi”ni tasdîk ettiğini iddiâ ediyor
Yine
Mustafa Kemâl’in hilâf-ı hakîkat iddiâsına nazaran, aslında ne Vahîdeddîn, ne
de Fransa tarafından tasdîk (ratifié)
edilmediği için (ki, aksi iddiâ ediliyorsa, imzâlı, tasdîkli nüshanın ibrâz
edilmesi lâzımdır), beynelmilel hukûk noktainazarından keenlemyekûn hükmünde
olan “Sevr Muâhedesi”ni, “İngilizlerin kölesi” (Tarih IV 1934: 62) “hâin Pâdişâh ve Hükûmeti” kabûl ve tasdîk
etmişler, lâkin “Türk milletini kendinde tecessüd ettiren Mustafa Kemâl” (Tarih IV 1934: 16), –tâbir câizse- onu
yırtıp atmıştır:
“Türklerin
idam kararnamesi mahiyetinde olan bu muahedenameyi Osmanlıların Padişahı ve
bütün islâmların halifesi Sultan Mehmet Vahdettin ile onun veziriazamı Damat
Ferit Paşa kabul ettiler, ve bir araya topladıkları İstanbulun ‘ricali
devletine’ de kolaylıkla tasdik ettirdiler; mahvolmamak istiyen, Anavatanını
her türlü fedakârlığa katlanıp müdafaaya karar veren Türk milletine de bu esaret
ve hacalet zincirini takmak için, yeni Türk Devletine karşı, büyük devletler ve
Yunanlılarla birlikte silâh kullandılar, tezvirat yaptılar, fetvalar yazdılar,
isyanlar çıkarttılar. (Harita, 6).
“Bütün bu
hareketlerile, Padişah ve Padişah Hükûmeti, Türk milletine düşman ve hain
olduklarını pek açık gösterdiler. Bütün bu haince teşebbüslerinin en şenîi,
Anavatana saldıran, Anadoluyu tahrip ve Türk milletini bunca zayiata duçar eden
Yunanlıların hareketlerine iştirak etmeleridir.” (Tarih IV 1934: 65)
“Ebedî” ve “Millî
Şefler”in “samîmî, kardeş ve müttefîk Yunan muhîtinde” bulunmaktan duydukları
saâdet
Bu bahsi
daha fazla uzatmıyalım; lâkin, mûmâileyhin şu son iddiâsı üzerine, daha evvel
neşretmiş olduğumuz bir vâkıayı burada tekrâr etmekle iktifâ edelim. Bu, 27
Mayıs 1937 târihli Cumhuriyet’in
manşet haberidir:
“Atinada
Başvekilimiz şerefine verilen ziyafet esnasında Atatürkün Ankaradan telefonla
söyledikleri sözler sonsuz bir sevinc uyandırdı…
“Atina 26 (Hususî) –
Dün akşam Büyük Britanya otelinde Türkiye Başvekili İsmet İnönü şerefine
verilen ziyafet devam ettiği sırada Türkiye Cumhurreisi (Ulu Önder) Atatürk,
İsmet İnönüne telefon ederek (şu mesajı bildirmişlerdir):
‘- Bu anda samimî,
kardeş ve müttefik muhitte yaşamakta bulunduğunuzu istihbar ettim. Bu kadar
kıymetli dostlarla ve ayrılmaz müttefik millet mümessillerile geçirmekte
olduğunuz gecenin ne kadar gıptacısı olduğumu anlatamam. Gönlümü dolduran
dostluk ve arkadaşlık duygularını olduğu gibi oradaki kardeşlere söylemenizi
ricadan başka söz bulamıyorum. Size ve dostlarımıza selâmlar.'
(Cumhuriyet, 27.5.1937, s. 1)
İbret: “Padişah ve Padişah Hükûmetinin haince teşebbüslerinin en
şenîi, Anavatana saldıran, Anadoluyu tahrip ve Türk milletini bunca zayiata
duçar eden Yunanlıların hareketlerine iştirak etmeleridir.” (Tarih IV 1934: 65) Atina’da, 26 Mayıs
1937’de cereyân eden İnönü – Metaksas görüşmesine telefonla müdâhale eden
“Büyük Şef”: “Bu anda samimî, kardeş ve müttefik muhitte yaşamakta
bulunduğunuzu istihbar ettim. Bu kadar kıymetli dostlarla ve ayrılmaz müttefik
millet mümessillerile geçirmekte olduğunuz gecenin ne kadar gıptacısı olduğumu
anlatamam. Gönlümü dolduran dostluk ve arkadaşlık duygularını olduğu gibi
oradaki kardeşlere söylemenizi ricadan başka söz bulamıyorum.”
Yunanistan’la bu “kardeşçe münâsebetler”
çok daha evvel başlamıştı… Hattâ Girit, Anadolu, v.s.’de Türk jenosidinin
tertîbcisi Venizelos’la kucaklaşacak kadar! 4 Ekim 1931 târihli Cumhuriyet’te, manşetten, Mustafa
İsmet’in Atina ve Pire’yi ziyâret haberi: “İsmet Pş. Muazzam Tezahüratla
Karşılandı… Başvekil rıhtıma çıktığı zaman müthiş bir alkış tufanı koptu,
mızıka Türk marşını çalıyordu, M. Venizelos İsmet Pşyı kucaklıyarak karşıladı…
Atina ve Pire’de Şenlik… İsmet Pş. balkona çıktığı zaman türkçe yaşa sesleri ve
alkışları başladı, alkışlıyanlar arasında M. Venizelos ta vardı… İlh…”
***
“Atatürk, ikinci bir
telefonlarında da şu mesajı bildirmişlerdir:
‘Balkan müttefik
devletlerinin Balkanlardaki hududları bir tek hududdur. Bu hududa göz dikenler
güneşin yakıcı şuaile karşılaşır. Bundan hazer etmeği tavsiye ederim. Bu
noktaya itina olundukça Balkanlarda dostluk şamil mânasını kazanır. Balkan
ittifakının insanî ve medenî hedefi de budur.'
“Atatürkün bu
tebliğinden sonra Yunan Başvekili General Metaksas Reisicumhurumuza şu telgrafı
çekmiştir:
‘Reisicumhurun
mesajı, burada hazır bulunanlara yüksek sesle okunmuştur. Burada hazır bulunan
Elen ordusu, donanması ve hava kuvvetleri mümessilleri, Türkiye
Reisicumhurunun, Elen hissiyatına ve Elen milletinin kardeş millet hakkında
duyduğu derin ve bozulmaz dostluğa tam surette tekabül eden bu sözleri
karşısında duydukları büyük sevinci ve şevk ve heyecanı arzederler. Balkan
devletleri sınırlarının bir tek hudud teşkil ettiği hakkındaki beyanatınızla,
Balkan Antantını kurmak için işbirliği yaptığımız seneler içindeki bütün
gayretlerimizin temelini teşkil eden bir hakikate vücud vermiş bulunuyorsunuz.
Bu, o derece mes'ud ve o derece hakikat dolu bir ifadedir ki, memleketlerimizde
bunu ta kalbinde hissetmiyen hiçbir kimse yoktur.'
“Türkiye Cumhurreisi
buna aşağıdaki cevabı vermişlerdir:
‘Bahtiyarım,
hududlarımız böyledir ve onları müdafaa edecek kuvvetlerin bir tek ve birbirinden
ayrılmaz olduğunu söylemekle insanî ve askerî büyük bir sevinc duyduğumu size
bildiririm.'
“Bunun üzerine
General Metaksas telefonla Atatürke:
‘Kelimenin bütün
mânasile ebedî müttefikiz' demiştir.” (“Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü,
Cenâzesi”, Yeni Söz,
19.6.2020/628’den naklen)
Mustafa Kemâl’in
hadsiz Osmanlı düşmanlığı
Selânik
Cemâatinin an’anevî terbiyesi, Avrupa Kültürünün hâssaten 19. asrın ikinci
yarısında kendini gösteren büyük têsîri, Masonluğun faâliyetleri gibi
sebeblerle çekirdekden Komitacı ve Osmanlı düşmanlığıyle yetişiyorlardı…
Osmanlı
düşmanlığı Ali Fuad, Mustafa Kemâl, Mustafa İsmet ve Ali Fuad dörtlüsünde de
daha mekteb sıralarında başlamış, zamânla şiddetlenerek had safhaya varmıştı.
Mâmâfih, yine Cemâat terbiyesi îcâbı, düşünce ve hislerini saklamayı
biliyorlar, bu husûsta –için için diş biledikleri- Pâdişâh veyâ Şehzâdeye
yâverlik yapacak kadar mahâret gösteriyorlardı…
Mustafa Kemâl,
1906’da Şam’da têsîs ettiği ihtilâlci, gizli teşkîlât Vatan ve Hürriyet
Cem’iyeti’nin (ki 1907’de Maçedônya Risôrta İTK’sıyle birleşmiştir) Selânik
Şûbesi’ni kurmak üzere yine o sene bu şehre gelmiş, bu maksadla, Askerî Rüşdiye
muallimlerinden Hakkı Baha (Pars)’ın evinde toplanmışlardı. “Toplantıda hazır
bulunan Topçu Subayı Hüsrev Sami Kızıldoğan’ın naklettiğine göre”, orada,
arkadaşlarını iknâ için ateşli bir nutuk îrâd ediyor, bu cümleden olarak
Abdülhamîd Han’a ve idâresine karşı irsî bir kînle hücûm ediyor:
“Arkadaşlar,
bu gece burada sizleri toplamaktan maksadım şudur: Memleketin yaşadığı vahîm
ânları size söylemiye lüzûm görmüyorum. Bunu cümleniz müdriksiniz. Bu bedbaht
memlekete karşı mühim vazîfelerimiz vardır. Onu kurtarmak yegâne hedefimizdir.
Bugün Makedonya’yı ve tekmîl Rumeli kıt’asını vatan câmiasından ayırmak
istiyorlar. Memlekete ecnebî nüfûz ve hâkimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir.
“Pâdişâh, zevk
ve saltanatına düşkün, her zilleti irtikâb edecek menfûr bir şahsıyettir!
Millet zulüm ve istibdâd altında mahvoluyor!
“Hürriyet
olmıyan bir memlekette ölüm ve izmihlâl vardır. Her terakkînin ve kurtuluşun
anası hürriyettir. Târih bugün biz evlâdlarına bâzı büyük vazîfeler tahmîl
ediyor.
“Ben Sûriye’de
bir cem’iyet kurdum. İstibdâd ile mücâdeleye başladık. Buraya da bu cem’iyetin
esâsını kurmağa geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve teşkîlâtı taazzuv ettirmek
zarûrîdir. Sizden fedâkârlıklar bekliyorum.
“Kahhar bir
istibdâda karşı ancak ihtilâl ile cevâb vermek ve köhneleşmiş olan çürük
idâreyi yıkmak, milleti hâkim kılmak, hulâsa vatanı kurtarmak için sizi
vazîfeye dâvet ediyorum.
“Arkadaşlar,
gerçi bizden evvel birçok teşebbüsler yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak
olamadılar. Çünkü teşkîlâtsız işe başladılar. Biz kuracağımız teşkîlât ile bir
gün mutlakâ ve behemehâl muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.” (İlk
def’a neşri: Hüsrev Sami Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet = İttihat ve Terakki”, Belleten, 1937, sayı: 3-4, s. 619-655; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III,
Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yl., 2006, II/1-2. Aynı metni, baş kısmını
sansürleyip “Millet zulüm ve istibdâd altında mahvoluyor” cümlesinden îtibâren
ve yine Kızıldoğan’a atfen, M. Kemâl’in en yakın arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy
da naklediyor: Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul: İnkılâp ve Aka
Kitabevleri, 1981, 2. baskı –ilk baskı: 1967-, ss. 94-95. M. Kemâl, sağlığında
neşredilen bu hâtırayı tekzîb etmemiştir.) (“Kemalizm, İsrâil’in Kuruluşuna
Nasıl Yardım Etti?”, Yeni Söz,
23.12.2017/4’ten naklen)
İktidârı
zaptettikden sonra ise, her fırsatta Osmanlı’dan nefretini bu def’a alenen
izhâr etmiye devâm etmiş ve Kemalist Maârif de –“Dâhî Muallim”inin izinden
giderek- yeni nesilleri Osmanlı düşmanlığıyle yetiştirmeyi şiâr edinmiştir.
“Büyük Şef”in bu çeşid beyânlarına birkaç misâl:
“İstanbul’da saltanat ve sefâhatlerinin, menfâatlerinin devâm ettirilmesini
düşmanların anavatanımızı istîlâ etmek emellerine uydurmakta, onlarla işbirliği
yapmakta, düşman Devletlerin her isteğine boyun eğmekte aslâ tereddüd
göstermiyen, vicdânları sızlamıyan, milletimizin hür ve müstakil yaşama azmini
kırmak için hâinâne teşebbüslerden çekinmiyen Sultan ve Halîfelerin artık bu
vatanda aslâ yeri yoktur ve olamaz! (‘Kat’iyen olamaz ve olmıyacaktır!’
sesleri.)” (26.8.1925, İnebolu’da
kalabalığa hitâb; Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yl., 2006, 5.
baskı, II/217.)
“Osmanlı
devleti maatteessüf ölmüştür. Bâbıâlî hükûmeti maatteessüf ölmüştür.
Affedersiniz, hatâ ettim! Maatteessüf demiyecektim, maâliftihâr ölmüştür! Çünkü
onlar ölmeseydi, milleti öldüreceklerdi...” (31 Ocak 1923’te İzmir’de Halk ile Konuşma’sından;
A. Söylev ve Demeçleri, mezkûr eser,
II/92.) (“Kemalizm, İsrâil’in Kuruluşuna Nasıl Yardım Etti?”, Yeni Söz, 31.12.2017/12’den naklen)