Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yahûdîlik-Masonluk münâsebeti (9)

† Lâsiyâsî (apolitique) bir teşkîlât olduklarını söylüyorlar, lâkin bunun ne kadar hilâf-ı hakîkat olduğunu, bilakis, Masonluğun, 18. asırdan beri, Avrupa’nın ve 19. asırdan beri Türkiye’nin siyâsî hayâtında en mühim unsurlardan (tabiî, maskeli unsurlardan) biri olarak yer aldığını, hattâ, def’alarca ihtilâlcilik yaptığını, birçok ihtilâldeki baskın rolüyle dünyânın gidişâtına istikamet veren kuvvetlerden birini teşkîl ettiğini anlamak için Mason neşriyâtını dikkatle, ibretle taramak kâfîdir.

“Kardeşler! Siyasete lâkayd kalmamız felâket olur!” gibi… (Egeran 1972: 161)

Bu hükmüyle, “Dogmatik” Üstâd-ı Âzam Egeran, “Liberal” Üstâd-ı Âzam Jacques Mitterrand’la aynı dili konuşuyor:

“Masonluk, lâsiyâsî olamaz!”

Aynı Grand Orient de France’ın (Fransa Meşrik-ı Âzamı’nın) 1971-1974 senelerinin Üstâd-ı Âzamı (yânî Mitterrand’ın hemen sonraki halefi) Fred Zeller de, selefini têyîd etmekte gecikmiyor:

“Fransız Masonluğu, hiçbir zaman lâsiyâsî olmamıştır!” (Fred Zeller, Trois Points, c’est tout…(Üç Nokta, işte o kadar!), Paris: Éditions Robert Laffont, Coll. “Vécu”, 1976, p. 467)

Masonluk, her çeşid siyâsî-ictimâî faâliyette bulunacak, fakat Müslümanlık kalblerde esîr tutulacak!

Dîğer taraftan, 1962-1964 ve 1969-1971 senelerinde, Grand Orient de France’ın iki devre Üstâd-ı Âzamlığını deruhde eden mezkûr Mitterrand, en fazla “lâsiyâsî” olmak iddiâsındaki İngiltere Masonluğu için de, müstehzî edâyle, şu ibretâmîz tesbîtte bulunuyor:

“Masonluğun yerleştiği memleketle yekvücûd olması demek, o memleketin siyâsî, ictimâî, iktisâdî hayâtına iştirâk etmesi demektir. Siyâset yapmaktan kendisini şiddetle men’eden İngiltere [Müttehid] Büyük Locası da, bu kanûnu, ne İngiltere’de, ne de Commonwealth’in uzak topraklarında hiç unutmadı. İngiltere, Hindistan ve Seylan’ı terketti ama, Yeni Delhi’de de, Kolombo’da da ‘Masonic Temple’lar (Mason Mâbedleri) ayakta duruyor ve harâretli bir faâliyet içinde bulunuyorlar!” (Jacques Mitterrand, La Politique des francs-maçons –Farmasonların Siyâseti-, Présentation de Guy Nania, Paris: Éditions Roblot, 1973, pp. 121, 123)

1_9c941d2b53c376fa8dc777bbd8073367.jpg

(Kurun, 22.10.1935, s. 3)

Us Kardeşler’in Kurun’unda (evvelâ ve bilâhare Vakit) ^Beynelmilel Masonluk Mâbedinin 33 Dereceli Sâliki, “Büyük Şef”in değişmez Dâhiliye Vekîli Şükrü Kaya’nın beyânâtı… Masonlukla Kemalist Totaliter Rejimin aynîleşmiş olduğunun alenî îtirâfı…

***

Mitterrand’ın bu paragrafındaki çok ibretâmîz bir husûs da şudur: “Laiklik” (yânî Münâfık Ateizm) nâmına, kendileri, (Şükrü Kaya’nın ifâde ettiği gibi) Müslümanlığa, cem’iyet hayâtında hiç söz hakkı tanımıyacaklar, hattâ câmilerdeki ibâdete kadar müdâhale edip Müslümanlığı maskaraya çevirecekler, Müslümanlığı kalblere hapsederek tedrîcen yok olmıya mahkûm edecekler, lâkin onlar, ictimâî hayâtın her sâhasında cirid atacaklar! Bu vesîleyle de Mason Münâfıklığı fazlasıyle sırıtıyor ve bizim son senelerde ısrârla tekrâr ettiğimiz gibi, Laikliğin alternatifinin Vicdân Hürriyeti olduğu daha iyi anlaşılıyor…

Masonların siyâsî ve ihtilâlci faâliyetleri hakkında pek çok vesîka neşretmiş bulunuyoruz… (Bilhassa Süleyman Demirel veyâ Yalan Üzerine Kurulu Bir Politik Hayât ünvânlı kitabımızda –Ankara: Hakîkati Arayış Neşriyâtı, 1990, husûsen ss. 95/196-… Tahrîf edilerek ve tertîbi bozulmuş olarak –bilgimiz hâricinde- neşredilmiş olan Yahudilik ve Dönmeler isimli eserimizin –İstanbul: Araştırma Yl., baskı târihi: tahmînen Eylûl 1989- 437/456. sayfalarında da birçok orijinal vesîkayle Mason Akâidini ve Yahûdilikle münâsebetini ortaya koymuştuk…)

Onlar bir tarafa, sâdece 4. Derecenin Ritüelindeki şu ıkrârlarından dahi aysbergi tahmîn etmek mümkündür:

“Bütün siyasî fırkaların üstünde olarak, Masonluk, kendi prensipler statüsüne şu şartı ve kaydı koymuştur: ‘Masonluk siyaset yapmaz.’ Aynı suretle bütün dinî ayrılıkların da üstüne çıkarak, şu prensipi kabul etmiştir: ‘Masonluk, dinle meşgul olmaz.’ ‘Siyaset yok, din yok’ demek, ‘parti farkı, mezhep farkı yok’ demektir. Kardeşlerim, Masonluğun asırlardan beri bu kaideyi tatbik eylediği ve diğer taraftan hakikatte siyaset ve din üzerinde büyük tesirler icra ettiği düşünülünce, hayrete düşmemek kabil değildir.” (Dünyada ve Türkiye’de Masonluk, Yayınlayanlar: Faruk Ülkü ve A. Semih Yazıcıoğlu, İstanbul: Başak Ye., 1965, s. 76. Tenkîdî Zihniyetle mütâlaa edilmek şartıyle, Masonluğun hakîkî mâhiyeti hakkında mühim bir kaynak olan bu kitab, Enver Necdet Egeran ekibiyle zıdlaşarak 1966’da Türkiye Büyük Mason Mahfili’ni têsîs eden “Liberal” Masonlardan bir hey’et tarafından hazırlanmıştır. Bu kaynağa, metnimizde, DTM şeklinde kısaltarak atıfta bulunuyoruz.)

Masonluğun Dünyâ Hükûmeti, sahîh bir Cumhûriyet midir?

† Pek çok Mason müellif arasında Albert Lantoine’ın da Anderson Nizâmnâmesi’ne ve Ramsay’nin Nutku’na istinâden ifâde ettiği gibi, Masonluğun en büyük emeli, “Cihânşümûl Dîn” ile berâber “Cihânşümûl Cumhûriyet”i têsîs etmekdir. Nitekim, Masonluğun esâsî metinlerinden olan Ramsay’nin Nutku’nda bu emel kuvvetle tebârüz ettirilmiştir:

“Bütün dünyâ, her milletin bir âilesi ve her ferdin bir çocuğu olduğu büyük bir Cumhuriyettir. Bizim Cem’iyetimiz, evvel emirde, insanın tabîatinden neş’et eden bu hayâtî şiârları yaşatmak ve yaymak için têsîs edilmiştir. Aydın fikirli, mülâyim huylu ve mûnis mizâclı bütün insanları, sâdece Güzel San’atler aşkıyle değil, bundan da fazla olarak, büyük fazîlet, ilim veyâ dîn umdeleri etrâfında bir araya getirmek istiyoruz. Öyle ki Cem’iyetimizin menfâati bütün beşer nev’inin de menfâati olsun, sînesinde bütün milletler sağlam bilgiler edinsin, bütün krallıkların tebaaları, vatanlarından vazgeçmeksizin, birbirlerini sevip saysınlar. […]

“İşte Haçlı ecdâdımız, öyle bir müessese tahayyül ettiler ki onun yegâne gayesi, daha iyi olmak için, akılları ve kalbleri bir araya getirmek ve gelecek asırlarda, yüksek mânevî değerlerle mücehhez bir millet teşkîl etmekdir. Tâbiiyetinde bulunulan Devlete karşı vazîfelerinden kaçmadan, fazîlet ve ilim bağı sâyesinde birbiriyle kaynaşmış, birçok milletten müteşekkil yeni bir millet…” (Chevalier de Ramsay’nin Nutku’ndan, Ligou 1977: 82-83)

Maâlesef, hakîkaten demokratik, hakîkaten cumhûrî olsa alkışlanabilecek bu projede de ikiyüzlülükle karşılaşıyoruz: Zîrâ, gaye olarak takdîm edilen Cihânşümûl Cumhûriyet, tam tekmîl İnsan Haklarına müstenid, bütün milletlerin hakkaniyetle temsîl edileceği bir Dünyâ Devleti veyâ Hükûmeti olmıyacak, dümen, yine bir Mason [ve elbette Siyonist] imtiyâzlı zümrenin (elitin) elinde bulunacaktır. Lantoine, yukarıda naklettiğimiz vechiyle, bunu açıkça ifâde ediyor:

“Kraliçesi Akıl ve Yüksek Şûrâsı Hakîmler Meclisi olacak Cihânşümûl ve Demokratik bir Cumhûriyet…”

Buna mümâsil sûrette, Üstâd-ı Âzam Egeran da:

“Masonun, yaşadığı topluluk içinde daima en yüksek mevkilere getirilmesi normal karşılanmalıdır.” ve “Disiplinli dayanışma, Masonların en büyük kuvvetidir.” diyor. (Egeran 1972: 184, 185)

Kezâ, “Masonik çalışmalarla yarım asırdan fazla bir zaman zarfında uzun ve nuranî sakalını ağartmış olan Arthur Groussier Üstadın” (1863 - 1957) îkazıyle de, Masonluğun en mühim bir vazîfesi, dünyâya istikamet verecek bir elit yetiştirmekdir:

“Masonlar müessesesi, harekâtıyle, gösterdiği misâllerle insanlara rehberlik edecek bir ‘élite’ hazırlamakla mükelleftir.” (İbrahim Memduh Seydol, “ ‘Élite’in Bir Cem’iyet Hayatında Oynadığı Rol”, Türk Mason Dergisi, İstanbul, yıl 5, Ekim 1955, No 20, s. 1051)

Masonluk, bir “ahlâk mektebi” midir? Münâfık olan, fazîletli olabilir mi? Hurâfecilik ve şahısperestlik, İlmî Zihniyetle kabil-i têlîf midir?

† Hâkim Büyük Âmir (veyâ Suvren Gran Komandör) Dr. Selâmi Işındağ, têlîf ettiği bir kitabda (Masonluk Bir Ahlâk Okuludur, İstanbul: Özal Basımevi, 1985, 12,5x19,5 cm, 112 s.), Masonluğun bir “ahlâk mektebi” olduğunu iddiâ ediyor…

Hâlbuki serâpâ “bir ahlâk mektebi” olduklarına nasıl îtibâr edilebilir ki, yukarıdaki misâllerden de anlaşılabileceği vechiyle, fikir sistemleri de, teşkîlâtları da ikiyüzlülük ve Münâfıklık üzerine kuruludur, yânî kendilerini hakîkatte olduklarından başka türlü gösteriyorlar… Münâfıklık ve riyâkârlık ise, en büyük bir ahlâksızlıktır.

Dahası, “akl-ü-hikmet”i, “müsbet ilimler”i rehber edindikleri iddiâsındadırlar… İlim Zihniyetine sâhib bir insan, remzî mânâlar atfederek olsa dahi, Ritüellerde, âyin veyâ merâsimlerde yer alan bütün o hurâfelere îtibâr eder mi?

O isrâiliyâtla Localarda tiyatro oynar mı?

Bunlarla Hakîkate ulaşabileceğini, ahlâkî fazîletler kazanacağını düşünebilir mi?

Dahası, Millete, (Hukukun Küllî Kaidelerine mugayir ve İnsan Haklarını ihlâl eden) 5816 gibi bir hukuk ucûbesini dayatır, Mustafa Kemâl’i bir put, Kemalizmi aslâ tartışılamıyan bir dogma hâline getirebilir, onun totaliter ideoloji ve rejimine taassubla sâhib çıkıp tasfiyesi önüne kaya gibi dikilebilir mi, heykellerine arz-ı ubûdiyet edecek kadar iptidâîleşebilir mi?

Ve hakîkaten müsâmaha (tolérance) ahlâkına sâhib olsalar, başkalarının haklarını ihlâl etmeden, inancına göre yaşamak ve (aynen kendilerinin, Memleket işlerine karışmayı bir hak ve vazîfe telakkî etmeleri gibi) Memleket işlerinde inancına uygun düşen fikirlerini Milletin tercîhine arzetmek istiyen Müslümanları, biteviye Laiklik (yânî Ateizm ve vicdânlara tahakküm) palasını sallıyarak, “İrticâ” yaygarası kopararak engellemiye çalışırlar mıydı? Bir asırdır bunu yapmıyorlar mı, Sabataî kardeşleriyle berâber, sürüp giden Kemalist mezâlimin baş aktörleri arasında yer almıyorlar mı?

Mustafa Kemâl’in “ameleleri”, “askerleri”, âbidleri

Bilâhare İstanbul Vâli ve Belediye Reîsliği, Îmâr ve İskân ve Sıhhiye Vekîllikleri yapan Tıb Ord. Prof. Dr. Fahreddin Kerim Gökay’ın, Murat Mahfili’ne 2. def’a Üstâd-ı Muhterem intihâb edilince, bu vesileyle îrâd ettiği Nutkundan okuyoruz:

“Türk masonluğu, kendi uzviyetini kuvvetlendirirken, memlekette doğan İnkılâp Güneşinin nuruyla daima aydınlanmayı gaye bilmiştir. […] …Türk Masonluğu, Büyük İnkılâpçının yolunda yürüyen amelelerdir! İşte Masonluğumuzun hayatiyetindeki sırlardan biri de, bizim için en büyük ülkü olan, fakat yerine getirilemiyen dileklerimizin Büyük Türk tarafından yaratılan İnkılâp İdeolojisinde mevcut olmasıdır. Bir kumandan için matlup olan şey, kendisine ve mefkûresine iman etmiş askerlere malikiyet değil midir? Türk Masonları, İnkılâp yolunda Gazi’nin en sadık, en disiplinli askerleridir! Siyasî kanaatleri ne olursa olsun, Gazi yolunda bütün Masonlar tek cephelidir! O cephenin parolası, Gazi’nin şahsında İnkılâp ışığıdır. Bu ışığı Masonlar canları kadar severler.” (Büyük Şark, Ocak-Şubat 1934, sayı 14, s. 9)

Kezâ, Üstâd-ı Âzam (ve hep bir Münâfıklık ve makyavelist siyâsetci nümûnesi olarak ibretle hatırlanacak olan Süleyman Demirel’in Bilgi Locası’ndan akadaşı) Şekûr Okten konuşuyor:

“Biz O’nu [Mustafa Kemâl’i] her gün kutluyoruz, çünkü Mabetlerimizde her gün tekrarladığımız sözler, O’nun ağzından çıkmış gibidir.” (“Büyük Üstâd Mesajı”ndan, Mimar Sinan’ın “100. Doğum Yıldönümü” fevkalâde nüshası, 1981, sayı: 41, ss. 4-6)

Daha şânlı bir başka Üstâd-ı Âzam ve Âmir-i Hâkim-i Âzam, Tıb Prof. Dr. Mim Kemal Öke, temsîl ettiği kudsî meslekle tezâd hâlinde tam bir iptidâîlik örneği ortaya koyuyor; öyle ki onun nâmına biz hicâb duyuyoruz:

“…Atatürk bütün vatandaşları bir ideal etrafında, bir gaye yolunda birleştiren âdeta bir din yaratmıştı… Hiç bir memlekette, hiçbir dinde, hiçbir rejimde, hiçbir devirde ilâhî bir kudret gibi insanları istisnasız şahsına bağlamış ne bir padişah, ne bir kral, ne bir âlim, ne de bir filozof tanımıyorum [tanıyorum]. Sanki o, bin bir felâketten felâkete sürüklenmiş bedbaht Türk milletinin kurtarıcısı olarak gökten inmiş bir kudretti...

“Millet ona bağlandı, millet ona âdeta tapındı… […]

“Atatürk memlekete zaferler kazandırmış bir kumandan olmakla beraber ne cihangir olmak sevdasına kapıldı, ne de bu kuvvetini memleketin hattâ bütün muztarip beşeriyetin refah ve saadeti haricinde bir gaye uğrunda kullandı!... […]

“Beşeriyet bu kadar asîl ve insanî bir heyecanla kalbi çarpan bir insana tapınmaz mı? […]

“Muhtelif cephelerde düşmanlarla çarpışarak zaferden zafere koştun; en nihayet istiklâl savaşında Türk milletinin hayatını kurtardın!... Kökleşmiş bir saltanatı devirdin, onun yerine halk hâkimiyetini tanıyan yepyeni bir rejim kurdun!... İşte bütün bunlar senin dehânın, enerjinin, memleket severliğinin bugün sarsılmaz birer âbidesi olarak gözümüz önünde duruyor!...

“İlh…” (“Prof. Mim. Kemal’in hitabesi”, Vakit, 11.11.1941, s. 2)