Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (77)

“Mustafa Kemal, İngilizlerin ağzını dolaylı yoldan aratmaya karar verdi ve aracılığa, tanınmış bir gazeteci olan Daily Mail gazetesinin muhabiri G. Ward Price’yi seçti. Pera Palas otelinin müdürüyle haber göndererek gazeteciyi karşılıklı kahve içmeğe çağırdı. Mr. Ward da Genel Kurmayın entelicans servisindeki albaya danıştıktan sonra daveti kabul etti. Kemal onu üniformasiyle değil de, sırtında jaketatay ve başında fesle karşıladı. Yanında arkadaşı Refet Bey vardı. […]

“Kemal Fransızların memleket içine sokulmasına karşı idi. Halk belki bir İngiliz yönetimini daha az güçlükle hazmedebilirdi.

1_af1c50673056294e0e54ab202d2fa03b.jpg

Nihat Erim’in kitabında, bu “Muâhede” hakkında şöyle bir hâşiye vardır:

“Sevr Andlaşınası metni ‘Sevr - Devlet-i Aliye ile Sulh Muahedesi – 10 Ağustos 1920’ başlığı altında Konya'da Öğüt Matbaası'nda 1336 - 1920 de basılan nüshadan nakledilmiştir (Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesi; Ks. No. 1339-153; Remi S. M. 130). Ancak, bu vesika tasdik edilüp Takvim-i Vekayi veya Düstur'da yayınlanmadığı için eldeki türkce basılı metin asıl olan fransızca metinle karşılaştırılmıştır. Büyük Millet Meclisi kitaplığındaki nüsha: Traité de Paix entre les Puissances Alliées et Associées et la Turquie signé le 10 août 1920 â Sèvres (Texte Français, Anglais et İtalien) başlığını taşımakta ve Esas No, 1932-1308, Remiz: S. M. 543 de kayıtlı bulunmaktadır.”

Şu hâşiyeden de anlaşılacağı vechiyle, Kemalizmin Pâdişâh-Halîfe Vahîdeddîn Han’a karşı onca istismâr ettiği bu “Muâhede”, onun tarafından tasdîk edilmemiştir. Mes’ele bu kadar da değil: “Muâhede”nin başlıca taraflarından olan Fransa da onu tasdîk etmemiştir. Böylece bu metin, başından îtibâren keenlemyekûn hükmünde kalmış, buna rağmen, yalan, istismâr ve tedhîş üzerine kurulu Kemalist Propaganda tarafından Pâdişâhı ve Osmanlı Hânedânını hâin göstererek gözden düşürmek için vicdânsızca biteviye istismâr edilmiştir. Üstelik, o zamân Pâdişâh Îtilâfçıların elinde esîrdi ve onlar, “Muâhede”yi, -Lord Kinross’un tâbiriyle- kendilerinin bir “Kuklalar Hükûmeti”nden başka bir şey olmıyan, yânî hiçbir sûretle Milleti temsîl kâbiliyeti bulunmıyan Dâmâd Ferid Paşa Hükûmetine empoze etmişlerdi. 10 Ağustos 1920’de, bu “Kuklalar Hükûmeti”ni temsîlen Sevr Muâhedesi”nin altına imzâ attırdıkları üç Murahhas, Âyân Meclisi Âzâsı Hâdi Paşa, yine Âyân Meclisi Âzâsı Dr. Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ile Türkiye'nin Bern Fevkalâde Temsilcisi ve Murahhas Elçisi Reşâd Hâlis Bey’di. Hâlbuki, o esnâda, Osmanlı Parlamentosu ortadan kaldırılmış bulunuyordu; çünki o, 16 Mart 1920’de Îtilâf Kuvvetlerinin İstanbul’u resmen işgâl edip Meclis’i basmaları ve bâzı Meb’ûsları tevkîf etmeleri sebebiyle dağılmış bulunuyordu, yânî hükümsüz bir hâldeydi. Dîğer taraftan, Resmî Târih, bu göstermelik “Muâhede”ye imzâ atanlardan, kaypak şahsıyetli Dr. Rızâ Tevfîk’in Osmanlı Şûrâ-yı Âlîsi ile Osmanlı Meşrik-ı Âzamı’nın müessislerinden ve Üstâd-ı Âzam olduğu gibi pek mühim bir vâkıayı sükûtla geçiştiriyor… Farmasonluğu Millete ihânetle ithâm etmiyorlar da muazzam bir entrikanın âleti olan o “Muâhede”yi –esîr olmasına rağmen- imzâlamıyan Pâdişâha “hâin” diyorlar! Kimler? En başta, gâfil Pâdişâhın daha dün kendisine îtimâd edip yanına “Yâver” alarak Almanya seyâhatine götürdüğü, sonrasında da eline Millî Mücâdeleye harcanmak üzere büyük bir meblağ emânet ederek Anadolu’ya gönderdiği asker! Rahmetli gâfil Pâdişâh, bu memlekette, bir küsûr asırdır, Tarih IV kitabının galîz hakâretleriyle anılmaktadır!

Dahası var! Kendi “Kuklalar Hükûmeti”ne bir “Sevr Muâhedesi” dayatanlar, Cenûbî Anadolu Cephesinde Mayıs 1920 Mütârekesi ile, 27 Şubat – 12 Mart 1921 Londra Konferansı ile, Franklin-Bouillon’un Haziran 1921’de Ankara’daki müzâkereleri ile Ankara Hükûmetini fiilen tanımışlardı ve hukûken de tanımak üzereydiler. O Hükûmet ise, Anadolu’nun tamâmını millî hudûdları kabûl etmişti. O Hükûmeti tanımakla, aynı zamânda Osmanlı Devleti’ni de yok farzediyorlar, onu ölüme mahkûm etmiş bulunuyorlardı. Binâenaleyh hükümrân olduğu arâzîsi kalmamış, vücûdu ortadan kalkmış bu hayâlete ne “Muâhede”si imzâlatıyorlardı? Âşikâr değil mi ki bütün mes’ele, Osmanlı’nın vücûdunu ortadan kaldırmıya tâ Selânik günlerinden, Selânik Localarında yemîn etmiş Ekipe, onu “ihânet”le ithâm edip ortadan kaldırılmasını kolaylaştırmak için bir koz daha vermekdi!

***

“Sevr Muâhedesi”nin tiyatro olduğunu gösteren sâir vâkıalar 1

Evvelâ şu hakîkati vurgulamak lâzımdır: İstiklâl Harbini Mustafa Kemâl ve arkadaşları değil, Müslümanlar başlatmışlardır. Başlıca sâik, Dîn gayreti ve ondan kaynaklanan fazîlet, nâmûs, vatanperverlik hisleri, hür yaşama irâdesidir. Daha Aralık 1918’den îtibâren, düşman işgâline karşı koymak, Vatanın istiklâlini korumak azmiyle, Anadolu’nun birçok şehrinde, “Müdâfaa-i Hukûk” ve “Redd-i İlhâk Cem’iyetleri” teşkîl edilmişti. Birçok mahalde Millî Mücâdele, Kemalist Ekipin inisiyatifi dışında başlamış ve büyük muvaffakıyetler elde etmiştir.

Millet, Allâh Rızâsı için İstiklâl Harbini başlatıyor, Mustafa Kemâl ise İngilizlerle pazarlık peşinde

Hâlbuki Mustafa Kemâl, İngilizlerin rızâsı alınarak Pâdişâh tarafından –Kenizé Mourad’ın tesbît ettiği vechiyle, Millî Mücâdeleye harcanması şartıyle, yine onun tarafından, harasındaki cins atlar satılmak sûretiyle elde edilmiş ve kendisine emânet edilmiş büyük bir meblağla berâber- Anadolu’ya gönderilmesinden evvel, İngilizlerle anlaşma, onlardan bir mevki elde etme peşindeydi:

“Mustafa Kemal, [Şişli’deki evinde Pâdişâha karşı bir ihtilâl komitesi tertîb etme teşebbüsünden netîce alamayınca] şimdi de, acaba bizzat Müttefikler yoluyla bir iş başarılabilir mi, diye düşünmeğe başlamıştı. […]

“Acaba, Müttefiklerden, hele Türkiyeden toprak isteğinde bulunmamış olan İngilizlerden bir mevki koparabilir miydi? […]

“Mustafa Kemal, İngilizlerin ağzını dolaylı yoldan aratmaya karar verdi ve aracılığa, tanınmış bir gazeteci olan Daily Mail gazetesinin muhabiri G. Ward Price’yi seçti. Pera Palas otelinin müdürüyle haber göndererek gazeteciyi karşılıklı kahve içmeğe çağırdı. Mr. Ward da Genel Kurmayın entelicans servisindeki albaya danıştıktan sonra daveti kabul etti. Kemal onu üniformasiyle değil de, sırtında jaketatay ve başında fesle karşıladı. Yanında arkadaşı Refet Bey vardı. […]

“Kemal Fransızların memleket içine sokulmasına karşı idi. Halk belki bir İngiliz yönetimini daha az güçlükle hazmedebilirdi.

‘Eğer İngilizler Anadoluda sorumluluğu üzerlerine almak niyetinde iseler tecrübeli Türk idarecilerine ihtiyaçları olacaktır,’ dedi. ‘Bu sıfatla yardımımı arzedebileceğim bir makamla temasa geçmek isterdim.’

“Ward Price gizli servisteki albaya bu konuşmayı anlattı, Albay bunun üzerinde durmayarak, ‘çok geçmeden iş isteyen bir sürü Türk generali çıkacak,’ dedi.” (Lord Kinross, Atatürk; Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Müt.: Nihal Yeğinobalı ve Ayhan Tezel, İstanbul: Sander Kitabevi, 1966, 1. cild, ss. 230-231. Bu kitab, Kemalist Hükûmet erkânının yarıdmıyle têlîf edilmiş ve kendilerinin büyük iltifâtına mazhar olmuş bir eserdir.)

Mustafa Kemâl gibi kendisi de Grande Oriente d’Italia’nın bir müntesibi olan Kont Sforza ise, biraz aşağıda “Kont Sforza” bahsinde göreceğimiz vechiyle, ona, Anadolu’ya geçip bir Laik Devlet için çalışması telkîninde bulunuyor ve sonuna kadar kendisini destekleme sözü veriyordu. Nitekim, sonuna kadar, vâdine sâdık kalmıştır…

Daha Mustafa Kemâl ortalıkta yokken Anadolu isyân kaynıyordu

Anadolu toprakları, Avrupalı müstevlîler tarafından parça parça işgâl edilmiye başlayınca, halkın hassâsiyeti had dereceye ulaştı. Anadolu fokur fokur isyân kaynıyordu. Versay Sulh Konferansı’ndaki Wilson ve Siyonist avenesi, Lloyd George, Georges Clemenceau ve arkalarındaki Gizli-Kuvvet’ten meydana gelen “Âlî Hey’et”in karârı üzerine ve onların himâyesi altında, Yunan Ordusu, 14 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkıp büyük vahşetler irtikâb ederek Vatan içlerine doğru yürüyüşe geçince, Milletin galeyânı artık zaptedilmez oldu…

Kısaca, Vatanın elden gitmesi tehlikesi baş gösterince, her tarafta hamiyetli Müslümanlar düşmana mukâvemet etmek üzere teşkîlâtlanmıya, silâhlı mücâdele için hazırlık yapmıya koyulmuş, yer yer silâhlı mücâdeleyi de başlatmış, kimse –henüz kâfî derecede propaganda edilmemiş- Mustafa Kemâl’den tâlimat gelmesini beklememişti… Sonrasında da, İstiklâl Harbinin bütün bedelini onlar ödemiş, onların destânî fedâkârlık ve kahramanlığıyle, hâricî düşmanlar, Vatan topraklarından def’edilmişlerdir… Lâkin kendilerine en yaman hasmın dâhilde olduğunu anlamadılar ve anlamamıya devâm ediyorlar…

Yunanlılar, büyük bir planın muvaffakıyeti için piyon olarak kullanıldılar

Hâl böyle olunca, Cambon – Grey Mutâbakatı’nı tertîb eden emperyalist kuvvetler, Anadolu’dan toprak koparma hırslarına sed çekmeleri gerekdiğini daha iyi idrâk ettiler. Zâten, bizzât Yunan Başkumandanı General Trikopis’in de (iş işten geçtikden sonra) anladığı vechiyle, Yunanlıları bir piyon olarak ileriye sürmüşlerdi. Asıl gâye, Anadolu’da, Hilâfeti yıkacak, Osmanlı’yı tasfiye edecek Laik, Avrupacı bir Devletin kurulması idi ve bunun için de düşmanı (yânî kukla Yunan’ı mağlûb ederek) efsâneleştirilecek bir “müncî”ye ihtiyâc vardı… Bütün zaferi, dâhiyâne sevk ve idâresi ve bükülmez irâdesiyle tek başına elde etmiş gibi gösterilecek –âdetâ fevkalbeşer- bir “müncî”… Pâdişâh-Halîfeyi hâin ve Osmanlı’yı menfûr bir varlık îlân ettiği zamân otoritesi tartışılamıyacak kadar efsâneleştirilmiş bir şahsıyet…

Bilâhare şeytânî bir startejiyle İslâma karşı bir “ihtilâl harbi”ne çevrilen İstiklâl Harbinin, Müslümanlık gayretiyle ve Müslümanlar tarafından başlatıldığı, ayrıca bütün bedelini de Müslümanların ödediği aslında apâşikâr bir vâkıadır. Lâkin yalan, istismâr ve tedhîş üzerine kurulu Kemalist Propaganda halkımızı beşikden mezara kadar öylesine afyonluyor ki bu âşikâr hakîkat dahi bir sis perdesinin gerisinde kayboluyor... Dediğimiz gibi, İstiklâl Harbini bütünüyle aydınlatmak, sırf Hakîkat aşkıyle hareket edecek birçok araştırmacının harcıdır. Mâmâfih, evvelâ 5816 Sayılı Mustafa Kemâl’i Tabulaştırma Kânûnu’nun lağvedilerek onların önünün açılması lâzımdır…

Biz şu beş vâkıayı ibret nazarlarına arzediyoruz:

Birincisi, rahmetli Kâzım Karabekir Paşa’nın 1924'te, İstanbul Üniversitesi talebelerine hitâben îrâd ettiği ve Milleti -Kemalizmin, Laikliğin, Frenkciliğin değil, ancak ve ancak- Müslümanlığın kurtardığını vurgulıyan Nutku…

Kâzım Karabekir: “Milleti Müslümanlık Kurtardı”

“Efendiler! Millet garplılaşmakla değil, ancak Dîn-i Mübîn-i İslâma sarılmak sûretiyle mevcûdiyetini kurtarmıştır! Türkoğlunu her şeyden tecrîd etseniz, Dîn-i Mübîn-i İslâmdan başka istinâd edecek yeri yoktur!

“Efendiler! Millet her türlü mahrûmiyet içinde ümîdsiz bir mücâdeleye nîçin atılmıştır? Evvelâ tahkîr edilen mukaddes Dînini îlâ etmek, sâniyen haysiyetini kurtarmak ve düşman ayağı altında inliyen aksâm-ı vatanı tahlîs etmek için değil mi? Mukaddesât-ı milliye ve dîniyemize edilen hakâreti iâde ettik. Emsâlsiz fedâkârlığa katlandık. Buna garplılaşmakla değil, Dînimize sarılmakla muvaffak olduk!

“[Bundan böyle de,] adâleti memlekette istikrâr ettirmek, mütefekkir ve hakîkî vatanperver insanları memlekette hâkim kılmak lâzımdır. Ancak bu sâyede Türkün harb zamânında pek kuvvetli olan kollarından medeniyet, sulh ve iktisâd sâhasında da istifâde etmek kâbil olacaktır.” (Kâzım Karabekir Paşa'nın, 1924 senesinde, İstanbul Dârülfünûnu önünde talebelere hitâbesinden, “Milleti Müslümanlık Kurtardı”, İslâm-Türk Ansiklopedisi Mecmûası, Ekim 1947, c. II, No: 82, s. 15; Büyük Doğu, 7 Kasım 1947, No 71, yıl 2, c.3, s. 6. Bu hitâbeyi araştırmalarımızda daha evvel de naklettik: “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni Söz, 21.3.2020/542; “Ayasofya Câmii’ne ‘Bizans Müzesi’ Hakâretinin Sahîh Târihçesi”, Yeni Söz, 23.11.2022/18… Eşref Edib ve Necip Fazıl, bu Nutku nereden iktibâs ettiklerini tasrîh etmiyorlar; lâkin onlar, bu neşriyâtı yaptıklarında Karabekir Paşa henüz hayâttaydı ve –bildiğimiz kadarıyle- bu neşriyâtı tekzîb etmemiştir. Yine de, başka araştırmacıların ilk kaynağı gün ışığına çıkarmalarını temennî ediyoruz.)