Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (76)
“İnkılâblar için plebisit yapılamaz! Biz artık Garplıyız!”
“Uysal ve asyaî
îtikadlara bağlı, sinsi ve sindirici hurâfeler, köstekleyici yanlış îtiyâdlarla
inhisârcı kuvvetlerin têsîrlerine sürüklenebilecek yığınlarda iyi inkılâblar
için plebisit yapılamaz!
“Esâsen, millet
irâdesi ile milleti temsîl edenler, münevverler olacaktır. Bunlar, yaptığımız
ve yapacağımız kanûnlarla İnkılâblarımızı kökleştirecek ve Muâsır Medeniyet
seviyesine ulaştıracaklardır…
“Bugün iki kerre
sekiz on altıdır. Bunu on kişi böyle dese ve yüz kişi de on diye ısrâr etse,
yüz kişinin dediğini mi kabûl edeceğiz?
“Biz artık
Garplıyız!
“Eski dünyâya hâkim
Eski Medeniyetimizle sâdece övünerek değil, bütün zincirleri kırarak, son asır
medeniyetinin gittiği yollardan yürüyerek, bu seviyenin de üstüne çıkmağa
çalışacağız!
“Hurâfeleri
atacağız! İlimde, irfânda, san'atte, her iyi şeyde, nûrlu insanlar, büyük, asîl
ve uysal milletimizi, nûrlarıyle, bilgileriyle, azimli icrâ ve irâdeleriyle
birlikte bu yola götüreceklerdir!
“Şüphesiz ve mutlak
olarak hedefe ulaşacağız!” (Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'nin Siyasî
Hayatında Batılılaşma Hareketleri, c. 2, İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yl.,
1999, s. 20'den naklen)
Mustafa Kemâl’in,
7-15 Nisan 1934 Ege Askerî Tatbîkâtı esnâsında etrâfındaki kumandanlara hitâben
sarfettiği bu mahrem sözler, bilâhare 1.9.1945 - 19.7.1947 târihlerinde Harb
Akademileri Kumandanlığını deruhde eden, ayrıca Biz Ne İdik? Ne Olduk? Ne
Olacağız isimli bir kitab (1962) ile daha başka kitabların müellifi bulunan
Korgeneral Bakî Vandemir (İstanbul, 24.3.1890 – a.y., 23.1.1963) tarafından
zaptedilmiş ve yine kendisi tarafından, 31 Temmuz 1952 târihli Cumhuriyet gazetesinde
(ss. 1, 5) “Atatürk'e Ait Yeni Bir Hatıra” başlığıyle neşredilmiştir. (“Mustafa
Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni
Söz, 6, 7.2.2019/140, 141)
Mustafa Kemâl’in “…Nûrlu
insanlar, büyük, asîl ve uysal milletimizi, nûrlarıyle, bilgileriyle, azimli
icrâ ve irâdeleriyle birlikte bu yola götüreceklerdir!” sözünde, “nûrlu
insanlar”dan Masonları kasdettiği herhâlde anlaşılmıştır… Kezâ, “Milleti temsîl
ettiklerini” iddiâ ettiği ve kendilerine “İnkılâbı kökleştirme” vazîfesi
verdiği “münevverler”den de…
(Şapka
sâyesinde) “artık medenî bir milletiz!”
“Büyük Şef”in
Samsun’da îrâd ettiği nutuktan: “Sarık ve cübbe ile muvaffak olmanın imkânı
yoktur! Artık medenî bir millet olduğumuzu cihâna isbât ettik!” (Cumhuriyet,
26.11.1925, s. 1; “Kemalizmin Târih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi Hurâfeleri”, Yeni Söz, 11.2.2022/1)
“Ebedî Şef”:
“Öylesine Avrupalılaşacağız ki Memleketimize gelen bir Avrupalı burada kendini
memleketinde gibi hissedecekdir!”
1924’ten îtibâren Çankaya Köşkü’nün
Mûtemedi, 1927’de Kalemimahsûs Müdürü, 1934’te Cumhûr Reîsliği Umûmî Kâtibi Hasan Rızâ Soyak’ın (Üsküb, 1888 – İstanbul, 26.10.1970, Edirnekapı Şehîdliği) naklettiğine göre, “Büyük Şef”, 1925 Eylûl sonunda Bursa’dan Balıkesir’e geçmiş, Belediye dâiresi
önünde Belediye Reîsi Hayrettin Bey: “Ey Ulu Gazi, hoş geldin, sefâ geldin,
yurdumuza saâdetler getirdin” diye başlıyan bir nutuk îrâd etmiş, onu tâkîben, Galip Bey isminde genç
bir tabîb: “Kahraman Müceddîd!” hitâbıyle söze başlıyarak ve: “Başımızda
taşıdığımız zevk ve güzellikle hiç alâkası olmıyan kırmızı Yunan serpuşu, sonra
ona zehirli bir yılan gibi sarılan bir cehalet timsali, istihza remzi gibi
sırıtan acayip sarık, bizi senelerce en hain ve tahammül edilemez istihzalara
maruz bıraktı” şeklinde devâm ederek çok
ateşli bir hitâbede bulunmuştur. “Medenî olmak” uğrunda yapılan inkılâbları senâ ettikten sonra şöyle
diyordu:
“…Artık Türk toprağı, bir Avrupalıya,
yabancı bir memleket, garîp bir diyâr hissini vermiyecek; o, tıpkı kendi
memleketinde, kendi memleketinin insanları arasında dolaşıyormuş gibi olacak…”
Bu hitâbeden fevkalâde mütehassis
olan “Ebedî Şef” de onun bu sözlerini tasdîk ederek şu mukâbelede bulunuyordu:
“Muhterem genç arkadaşımızın çok
kıymetli ve esâslı fikirleri kavrıyan ve halkın millî duygu ve heyecânlarına
açık sûrette tercüman olan hitâbesini baştan nihâyete kadar derin bir
duygululuk içinde ve çok dikkatle dinledim. Memleket umûmî efkârını, yalnız
bana değil, bütün cihâna ulaştıran beyânâtından dolayı kendisini tebrîk
ederim.”
Soyak, bu sözleri naklettikden sonra
onlara kendi yorumunu ekliyor:
“Bugün sevinç ve şükrânla görüyoruz
ki bu genç hatîbin yüksek ve derin inancı, her şeye rağmen, her gün biraz daha
gerçekleşmekte, Türk millet ve vatanı Büyük Adam’ın açtığı yoldan engin hedefe
doğru durmadan yürümekte ve yükselmektedir.”
Soyak, ayrıca, onun, başından beri,
bütün İnkılâblarını bu
istikâmette planlamış
olduğunu da kaydediyor:
“…‘Batı medeniyetine uyma’ hareketini –bu sefer tamamen çağdaş
medeniyet lehine- hayatın bütün bölmelerine teşmil ederek geniş ve kesin
adımlarla hızlandırmayı, tarihî ve kutsal bir ödev olarak, şahsen üzerine almış
ve bu hususta kendisine, ötedenberi düşündüklerine uygun bir faaliyet programı
çizmişti.” (Hasan Rızâ Soyak, Atatürk’ten
Hâtıralar, İstanbul: Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Yl., 1973, ss. 273-274, 257)
“Batı Medeniyetine uyma (topyekûn
Avrupalılaşma) hareketi, öteden beri düşündüklerine uygun bir faâliyet (bir
inkılâb) programı”… O “hareket”, o “program”, Selânik’e, Maçedônya Risôrta,
Volter, v.s. Localarına, Selânik Ordusu’na, Ali Fethi, Mustafa İsmet, Ali Fuad
Erden, v.s.’den meydana gelen kafadârlar takımına kadar gerilere gitmiyor mu?
“Millî Şef”: “Avrupalılardan farkımız olmasın
istiyoruz!”
“Ebedî Şef’in Râdifesi”nin beyânına
nazaran da, Kemalist İhtilâlin hedefi, Anadolu Milletini Avrupalı milletlerden
tefrîk edilemiyecek kadar Avrupalılaştırmaktır:
“Şapka
inkılâbından sonra dîğer bir arkadaşımızın, Ankara Vâlisi Yahyâ Galip Bey’in
bir ziyâretini hatırlarım. Aynı zamânda meb’us olarak bulunan Yahya Galip Bey
de çok yakınımızdı. Bir teklifi vardı.
- ‘Nedir?’ dedim.
- ‘Şapkanın orta yerine bir Ay-Yıldız
koyalım; dîğer milletlerden farkımız belli olur.’ dedi. Teklif bu! Yahya Galip Bey’e:
- ‘Canım, biz bunları farkımız olmasın
diye yapıyoruz, sen ne teklif ediyorsun!’ diye çıkıştım.” (“İnönü’nün Hâtıraları”, Ulus gazetesi, 5 Nisan 1969; İ. İnönü, Cumhuriyetin İlk Yılları I -1923/1938-, İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yl., 1998, s.
83)
Ali Fethi (Okyar),
Voltaire Locası’nda ne demek istiyordu?
Voltaire
Locası, Mason bâzı Devlet Adamları, Masonluğun sömürgeci ve Avrupacı siyâseti,
v.s. hakkında buraya kadar verdiğimiz îzâhat dikkate alınınca, Ali Fethi’nin,
1910’da, Voltaire Locası’ndaki “Masonluk, Türkiye’de de Fransa’da oynamış
olduğu rolü oynıyacaktır!” beyânının mânâsı iyice anlaşılmış olmalıdır, ki bunu
kısaca şöyle ifâde edebiliriz:
Nasıl ki
Masonluk Fransa’da Kraliyet rejimini devirerek “Laik bir Cumhûriyet” têsîs
etmiştir ve o zamândan beri memleket hayâtına istikâmet vermekte, ayrıca
Avrupalı olmıyan milletleri “medenîleştirme”, yânî Avrupalılaştırma dâvâsı
gütmektedir, aynı şekilde, biz de, Türkiye’de Pâdişâhlığı ve Hilâfeti devirecek
ve “Laik”, yânî Dîn aleyhdârı ve Avrupa Medeniyetcisi bir “Cumhûriyet” inşâ
edecek, vatandaşlarımızı tamâmen
Avrupalılaştıracağız; öyle ki “Avrupalılardan hiçbir farkımız kalmıyacak”, “bir
Avrupalı, memleketimize geldiğinde, kendisini memleketinde gibi hissedecek”!
Onun sözü,
Voltaire Locası’nın ve sâir Meşrik-ı Âzam Masonlarının ne kadar hoşlarına
gitmiş olmalıdır!
Mâmâfih,
hâdisenin memnûniyetin ötesinde çok daha mühim bir mânâsı vardır: Fransa
Masonları, 12 Ocak 1909’da Askerî Ataşe sıfatıyle Pâris’e gider gitmez
–mantıken- Mason Localarına devâm etmiye başlıyan Ali Fethi’yi ve onun
şahsında, Mustafa Kemâl gibi, Mustafa İsmet gibi yakın arkadaşlarını daha
yakından tanıma fırsatı bulmuşlar, herhâlde, onlara müstakbel Türkiye
hakkındaki tasavvurlarında güvenebileceklerini de anlamışlardır. Zâten bu
arkadaş grupu, Nisan 1909’da teşkîline iştirâk ettikleri (bizim tâbirimizle
Selânik Ordusu’nun, Mustafa Kemâl’in tâbiriyle) “Hareket Ordusu”nun ihtilâl
hareketi içinde mühim roller oynıyarak kendilerini isbât etmiş bulunuyorlardı.
Hattâ, yine yakın arkadaşı Ali Fuad Erden’in verdiği bilgiye nazaran, Ali
Fethi, hâdiseler başlayınca, Pâris’deki vazîfesini terk ederek sür’atle
Selânik’e intikâl etmiş ve İhtilâlin ön saflarında yerini almıştı:
“1324
(1908) yılı ilkbaharında Selâniğe gitmiştim.
“Selânik o
zaman hürriyet kıvılcımlarının saçılmaya başladığı ihtilâl öncesi devrini
yaşamakta idi. […]
“İttihat
ve Terakki merkez-i umumîsi Selânikte idi. Genç Kurmay subaylar –Ali Fethi
(Okyar), Enver (Paşa), Cemal (Paşa), Hafız Hakkı (Paşa), Mustafa Kemal, Ali
Fuad (Cebesoy) Beyler cemiyet mensuplarından ve ileri gelenlerindendi.
“Ali
Fethi’nin, dört yıl önce, mektepte, Abdülhamid idaresini yıkmakla görevli
gördüğü genç Kurmaylar bu vazifeyi ifa etmek için fîlen çalışmaya
koyulmuşlardı. […]
“Rumelide
zekâlar ve enerjiler Abdülhamid idaresine karşı birleşmişler ve harekete
geçmişlerdi.
“Ali
Fethi, hürriyeti cebren almak üzere ordunun İstanbula hareket etmesi için
plânların hazır olduğunu söyledi. Genç Türkler 31 mart isyanı üzerine
yaptıkları hareketi o zaman yapmağa hazırdılar.
“Fakat
ordunun hareket etmesine hacet kalmadı. Zekâların ve enerjilerin ittifakı
karşısında Abdülhamid mağlûp oldu. Genç Türkler meşrutiyeti aldılar. […]
“İstanbulda
31 mart isyanı oldu. İsyanı tenkil etmek için Selânikten bir tümen tahrik
edildi. Tümen komutanı Hüsnü Paşa, Kurmay Başkanı Mustafa Kemal Beydi.
Edirneden de bir tümen tahrik edildi. Bu tümenin komutanı Şevket Turgut Paşa,
Kurmay Başkanı Kâzım Karebekir Beydi. İsmet Bey de bu tümenle birlikte geldi.
Paris, Berlin, Viyana ataşemiliterleri Ali Fethi, Enver, Hafız Hakkı Beyler
hareket ordusunun hücum kolları kumandanları oldular.” (Erden 1952: 34-37)
Aklıselîmin
muktezâsıdır ki “Kemalist Totaliter Rejim”in têsîsiyle netîcelenen Kemalist
İhtilâl Hareketini Ali Fethi’nin Voltaire Locası’ndaki konuşmasına ve ondan da
ötesine, Selânik’deki Fransız, İtalyan ve İspanyol Localarının faâliyetlerine
kadar gerilere götürmek lâzımdır. Bu üç memleketin Meşrik-ı Âzamları, tâ o
zamândan esâslı bir yatırım yapmış ve yatırım fevkalâde semereli olmuştur…
Bilâhare,
aynı ekip Millî Mücâdelenin dümenini ele geçirince (ki bu işte de selânik
Cemâati ve Localar pasif kalmamışlardır), Kont Sforza’nın şahsınde İtalya
Meşrik-ı Âzamı, Henri Franklin-Bouillon’un şahsında Fransa Meşrik-ı Âzamı,
onların Anadolu’daki (Org. Erden’in tâbiriyle -1952: 146-) “İhtilâl Harbi”ni
desteklemekte ve “Anadolu İhtilâl hükûmetinin” (Erden 1952: 146) Laik bir rejim
inşâ etmesine yardımcı olmakta tereddüd göstermiyeceklerdir. Bu meyânda,
İngiltere’nin el altından desteğini de gözden kaçırmamak lâzımdır…
Âşikârdır
ki Kemalist “İhtilâl Harbi”, işgâlcilere karşı yapılan bir harb değildir; ancak
bir rejimi, bir düzeni yıkmak veyâ değiştirmek için yapılan harbe “İhtilâl
Harbi” denir. Öyleyse neyi devirmek, yerine ne ikâme etmek istiyorlardı? Yine
âşikâr ki hedefleri, Pâdişâhlığı, Hilâfeti ve “İrticâ” yaftası altında
Müslümanlığı yıkmak, bu meyânda Osmanlı İmaparatorluğu’nu tasfiye etmek,
bunların yerine, Anadolu’yle mahdûd bir
Devlet, “Cumhûriyet” yaftası altında totaliter, şahısperest, Avrupacı bir
rejim ve Millî Kültürüne yabancılaşarak
târihî şahsıyetini kaybetmiş, bütünüyle Avrupalılaşmış, yânî Avrupa
Medeniyetine temessül etmiş Laik bir millet, Laik bir cem’iyet inşâ etmekdi…
“Sevr Muâhedesi”nin
tiyatro olduğuna dâir sâir delîller
İşte
buraya kadar bu geniş çerçeve içinde çizmiye çalıştığımız levha, bize, “Sevr
Muâhedesi”nin, hâssaten Fransa ve İtalya Meşrik-ı Âzamları, mâmâfih aynı
zamânda Churchill gibi İngiliz Masonları tarafından desteklenen Anadolu’yle
mahdûd Kemalist Laik Devlet projesini gerçekleştirmek, bu uğurda Pâdişâh ve
Halîfe Vahîdeddîn Han’a (ve onun şahsında bütün Osmanlı Hânedânına ve
Müslümanlığa) karşı Ankara’daki Kemalist Hükûmetin elini kuvvetlendirmek için
ortaya sürülen bir tiyatro olduğuna dâir iyi bir fikir vermiş olmalıdır. Bu
mevzûun ve bu meyânda “İstiklâl Harbi”nin bütünüyle aydınlanması için,
münhasıran Hakîkat endîşesiyle têlîf edilmiş cild cild eserlere ihtiyâc vardır.
Belki başka araştırmacılar, bir gün buna muvaffak olabilirler. Biz, çizdiğimiz
levhanın tamâmlanması ve daha bâriz hâle gelmesi kabîlinden, başka birkaç
husûsa daha dikkat çekmek istiyoruz. Bunları, “Sevr Muâhedesi’nin tiyatro
olduğunu gösteren sâir vâkıalar 1, 2, ilh…” ara başlıklarıyle takdîm edeceğiz.