Yahudilik-masonluk münasebeti (75)
Masonluk ile Kemalizm, el birliğiyle, “Doğu kültürünü tasfiyeye çalıştılar”, mücâdelelerine devâm ediyorlar
“Atatürk’ün liderliği altında Millî Kurtuluş hareketinden sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, büyük liderin giriştiği devrim aşamaları ile yeni bir görüş ve anlayışla yeni bir kültür safhasına ulaştı. Yeni Türkiye’de Batı Kültürüne temel olan fikir ve san’at hareketlerine başlandı. Doğu kültürü tasfiyeye çalışıldı. Fakat bütün bu gayretlere rağmen halâ görüşlerimizde, düşüncelerimizde ve zihniyetimizde bâzı çelişkiler içindeyiz.
“Kabul etmek lâzımdır ki, bu çelişkilere son vermek kolay değil. Kültürde uyanma döneminin henüz başlangıcındayız. Biz, Batı kültürünün kaynağını ve temelini teşkil eden eski Yunan ve Roma kültürü ile yoğrulmamışız. Eski Yunan ve Roma klâsik tefekkürünün etkisi altında düşünmeye henüz tam anlamiyle alışmamışız.
“Diğer taraftan, Batı kültürüne intibakta fevkalâde lüzumlu bir husus da, Batı kültürünü temsil eden milletlerle sıkı temas temin etmektir. Milletler ancak sıkı temaslar ve ilişkiler halinde birbirlerini etkileyebilirler. Bu temas ve ilişkiler ya kitle hâlinde seyahatlerle ve yahut kitaplar ve sair yayınlar yoliyle sağlanabilir. Her iki halde de Batı kültürü dillerinden birini iyi bilmek şarttır. Bu itibarla okullarımızda yabancı dil öğrenimine çok daha fazla önem verilmelidir.
“Batı medeniyetine intibakta sadece kültürü esas olarak mütalâa etmek kâfi değildir. Batının bugün erişmiş olduğu sanayileşmeyi de memlketimize en son şekliyle intikal ettirmek zorunluluğu vardır. Medeniyetin tanımlanmasında kültürle birlikte refah da vardır. Refahı sağlamak için sanayileşmekten başka çare yoktur. (ss. 85-86) […]
“Masonluk, Batı Medeniyetcisi bir müessesedir”
“Buraya kadar anlattıklarımız dikkatle incelenecek olursa görülür ki Masonluk akılcı, ilerici ve batı medeniyetçisi bir hür demokrasi müessesesidir. […]
“Masonluk bütün bu vasıflarını ve Batı Medeniyetçiliği ilkelerini kendine özgü alegoriler ve sembollerle yâni masonik kutsal dille ifadelendirmiştir. (s. 182) (Önceki Büyük Üstad Dr. Enver Necdet Egeran, Gerçek Yüzüyle Masonluk, Ankara: Başnur Matbaası, 1972)
Türkiye’deki Mason neşriyâtında, bu minvâl üzere, Masonluğun, Kemalizmle kol kola, “Avrupa Medeniyeti”nin misyonerliğini yapan bir müessese olduğunu têyîd eden pek çok metin bulunabilir, lakin aksine tesâdüf edilmiyor. Bu mâhiyette bir misâl daha:
“…Gerek Masonluğun, gerek Atatürkçülüğün tercihli temeli Batı Uygarlığı olduğundan esas yönünden çelişmeleri beklenemez.” (Mimar Sinan mecmûasının Nâşiri, Üstâd-ı Muhterem, Jeoloji ve Jeofizik Mühendisi Tamer Ayan -d. 1940-, Kalbimizde Saklı Kalan Atatürk ve Masonluk, Ankara: Yurt Kitap-Yayın, “Sır Metinler”, 2008, s. 444)
Bittabi, onların (Sabataî Cemâati, Fanatik Kemalistler, v.s. ile berâber), Avrupa Medeniyetinin (ki hâlihâzırda Avrupa Birliği ve ABD tarafından temsîl edilmektedir) içimizdeki bir uzantısını, âdetâ “beşinci kol”unu, “misyoner kuvvet”ini teşkîl ettikleri vâkıasını kavramak için, neşriyâtlarından ziyâde, hayât tarzlarına dikkat etmek daha öğretici olacaktır: Acabâ târihî Anadolu Milletiyle, iğreti bir bağın ötesinde, bir alâkaları kalmış mıdır ve onlarla karşılaşan Avrupalılar kendi vatandaşlarıyle karşılaşmış gibi olmuyorlar mı?
Mustafa Kemâl de, -Ferry, Wilson ve umûmî olarak Masonluk gibi- en fanatik bir tavırla, Avrupa Medeniyetciliği dâvâsı güdüyordu
Evvelki neşriyâtımızda, Mustafa Kemâl’in, en dogmatik ve fanatik bir zihniyet ve tavırla, Avrupa Medeniyetinin mutlak üstünlüğü ve sâir milletler gibi Anadolu Milletinin de –“rızâen veyâ cebren”- bu Medeniyete temessül etmesi dâvâsı güttüğüne, kendi sözlerini naklederek dikkat çekmiştik. Zâten, bu tesbîtimizi têyîd eden hiçbir alenî sözü olmasaydı dahi, ameli, bütün siyâsî ve husûsî hayâtı meydandadır ve bu ikincisi daha fazla isbât kıymetini hâizdir. Evvelki neşriyâtımızda bu cümleden olarak zikrettiğimiz sözlerinden birkaçı üzerinde dahi ibretle teemmül edilmesi, bu bahisde, Jules Ferry, Woodrow Wilson ve daha umûmî olarak Masonlukla Kemalizm arasındaki muvâzîliği teşhîs etmek için kâfîdir. Aslında, bu “Avrupa Medeniyetciliği” dâvâsı, onun mensûb olduğu Cemâatte, 19. asrın ortalarından beri müşterek bir zihniyet ve tavır olarak belirmiştir. Selânik’deki Mason Locaları, bu şuûr ve tavrı daha da bilemiş olmalıdır.
“Avrupa Medeniyetine mukâvemet beyhûdedir! Bu uğurda canlar alınacaktır! Mâni olmak istiyenleri ezip geçeceğiz!”
“Efendiler! Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz İnkılâbların gayesi, Türkiye Cumhûriyeti halkını tamâmen asrî ve bütün mânâ ve eşkâliyle medenî bir hey'et-i ictimâiye hâline îsâl etmektir. İnkılâbâtımızın umde-i asliyesi budur! Bu hakîkati kabûl edemiyen zihniyetleri târümâr etmek zarûrîdir! (30.8.1925, Kastamonu CHP binâsında, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yl., 2006, 5. baskı, II/224; “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni Söz, 5.1.2020/466)
“Avrupa Medeniyetcisi” “Cihânşümûl Masonluğun” üç mühim sîmâsı: Jules Ferry, Woodrow Wilson, Selânikli Mustafa Kemâl… “Rızâen veyâ cebren” bütün milletlerin sömürgeci, emperyalist, jenosidci Avrupa Medeniyeti Âlemine temessül etmesi dâvâsı güden üç Devlet Adamı…
***
“…Bu gidiş zarûrîdir. Bu zarûret bizi yüksek ve mühim bir netîceye îsâl ediyor. İsterseniz bildireyim ki bu kadar yüksek ve mühim bir netîceye vusûl için, lâzım gelirse, bâzı kurbanlar da verelim! Bunun ehemmiyeti yoktur! […] Medeniyetin coşkun seli karşısında mukāvemet beyhûdedir! (28.8.1925, İnebolu Türk Ocağı'nda, A. Söy. ve Dem. 2006: II/221; “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni Söz, 5.1.2020/466)
“İrticâkâr fikirler perverde edenler, muayyen bir sınıfa istinâd edebileceklerini zannediyorlar. Bu, kat'iyen bir vehimdir, bir zandır! Terakkî yolumuzun önüne dikilmek istiyenleri ezip geçeceğiz! Teceddüd vâdisinde duracak değiliz!” (Tecüman-ı Hakîkat Başmuharririne verdiği mülâkattan, mezkûr gazete, 4.12.1923, A. Söy. ve Dem. 2006: III/95; “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni Söz, 4.1.2020/465)
“Kan ile yapılan inkılâblar daha muhkem olur!”
“Kan ile yapılan inkılâblar daha muhkem olur; kansız inkılâb ebedîleştirilemez; fakat biz bu inkılâba vâsıl olmak için lüzûmu kadar kan döktük…” (22 Ocak 1923'te, Bursa'da Şark Sineması'nda, etrâfına toplanan kalabalıkla sohbetinden, A. Söy. ve D., 2006: II/72-73; İzmir Yollarında, ss. 43-44.; “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni Söz, 6.2.2019/140)