Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (72)
“Jules Maigne: İnsan
Haklarının îlân edildiği memlekette bunu söylemiye nasıl cür’et edersiniz? (Oh! vous osez dire cela dans le pays où ont
été proclamés les droits de l'homme!)
“De Guilloutet: Bu, köleliği ve zenci ticâretini haklı çıkarmak
demekdir! (C'est la justification de
l'esclavage et de la traite des nègres!)
“Jules Ferry: Şâyed pek muhterem Maigne Bey haklıysa, şâyed İnsan
Hakları Beyânnâmesi Hattıüstüvâ Afrika’sının Siyâhîleri için yazıldıysa, hangi
hakla onlara mübâdeleyi, ticâreti empoze edeceksiniz? Sizi çağırmıyorlar ya! (Si l'honorable M. Maigne a raison, si la
déclaration des droits de l'homme a été écrite pour les noirs de l'Afrique
équatoriale, alors de quel droit allez-vous leur imposer les échanges, les
trafics? Ils ne vous appellent pas!)
“Raoul Duval: Biz onlara bunları empoze etmek istemiyoruz! Bunları
empoze eden sizsiniz! (Nous ne voulons
pas les leur imposer! C'est vous qui les leur imposez!)
“Jules Maigne: Teklîf etmek
ile empoze etmek çok farklı şeylerdir! (Proposer et imposer sont choses fort
différentes!)
“Georges Périn: Herhâlde
zorla mübâdele yapılmaz! (Vous ne pouvez pas cependant faire des échanges
forcés!)
“Jules Ferry: Tekrâr ediyorum ki üstün ırkların aşağı ırklar
üzerinde bir hakları vardır, çünki onlara karşı bir vazîfeleri vardır. Bu
vazîfe, onları medenîleştirmekdir! (Je répète qu'il y a pour les races
supérieures un droit, parce qu'il y a un devoir pour elles. Elles ont le devoir
de civiliser les races inférieures...)
“Joseph Fabre: Bu kadarı da fazla! 1789 ve 1848 Umdelerinin ilgâsı
gibi bir netîceye varıyorsunuz! (C'est excessif! Vous aboutissez ainsi à
l'abdication des principes de 1789 et de 1848...) […]
Ferry’ye nazaran, sömürge halkları eskisinden daha
mes’ûd yaşıyorlarmış!
“Jules Ferry: Ben diyorum ki üstün ırkların vazîfeleri vardır… Bu
vazîfeler, Beyler, geçmiş asırların târihinde çok kerre îtibâr görmedi…
Muhakkak ki İspanyol asker ve kâşifleri, Orta Amerika’ya köleliği soktukları
zamân, üstün ırk adamlarının vazîfesini îfâ etmiyorlardı. Lâkin günümüzde,
Avrupa milletlerinin, bu yüksek medenîleştirme vazîfesini cömerdce, asâletle,
dürüstlükle yerine getirdiklerini iddiâ edebilirim! (Je dis que les races supérieures ont des devoirs... Ces devoirs,
messieurs, ont été souvent méconnus dans l'histoire des siècles précédents, et
certainement, quand les soldats et les explorateurs espagnols introduisaient
l'esclavage dans l'Amérique centrale, ils n'accomplissaient pas leur devoir
d'hommes de race supérieure. Mais, de nos jours, je soutiens que les nations
européennes s'acquittent avec largeur, avec grandeur et honnêteté, de ce
devoir supérieur de civilisation.) […]
“Jules Ferry: Şimâlî Afrika’da, Fransa tarafından fethedildiğinden
beri, daha fazla adâletin, daha fazla maddî-mânevî nizâmın, daha fazla
hakkâniyetin, daha fazla ictimâî fazîletin mevcûd olduğunu inkâr edebilir
misiniz, herhangi biri bunları inkâr edebilir mi? Korsanlığı yok etmek ve
Akdeniz’de ticâret serbestîsini têmîn etmek üzere Cezâyir’e gittiğimiz zamân,
haydutluk mu, çapulculuk mu, yıkıcılık mı yapıyorduk? Bugün Hindistan’da,
İngilizler tarafından fethedildiğinden beri, bu fethin târihindeki bâzı acı
vak’alara rağmen, eskiye nisbetle nâmütenâhî derecede daha fazla adâlet, daha
fazla aydınlık, daha fazla âsâyiş, daha fazla umûmî ve husûsî fazîlet olduğu
inkâr edilebilir mi? (Est-ce que vous pouvez nier, est-ce que
quelqu'un peut nier qu'il y a plus de justice, plus d'ordre matériel et moral,
plus d'équité, plus de vertus sociales dans l'Afrique du Nord depuis que la
France a fait sa conquête ? Quand nous sommes allés à Alger pour détruire la
piraterie, et assurer la liberté du commerce dans la Méditerranée, est-ce que
nous faisions oeuvre de forbans, de conquérants, de dévastateurs? Est-il
possible de nier que, dans l'Inde, et malgré les épisodes douloureux qui se
rencontrent dans l'histoire de cette conquête, il y a aujourd'hui infiniment
plus de justice, plus de lumière, d'ordre, de vertus publiques et privées
depuis la conquête anglaise qu'auparavant?) […]
“Jules Ferry: Hattıüstüvâ Afrika’sının Fransız veyâ İngiliz Milletinin himâyesi altına
girmesinin bu zavallı topluluklar için iyi bir tâlih olduğu inkâr edilebilir
mi? (Est-ce qu'il est possible de nier
que ce soit une bonne fortune pour ces malheureuses populations de l'Afrique
équatoriale de tomber sous le protectorat de la nation française ou de la
nation anglaise ?) İlh…” (https://www2.assemblee-nationale.fr/decouvrir-l-assemblee/histoire/grands-discours-parlementaires/jules-ferry-28-juillet-1885#:~:text=Il%20faut%20que%20notre%20pays,oh%20!; 4.9.2024)
Ey
Anadolu Milleti! Artık ibret al; yoksa bir istikbâlin olmıyacak!
Görüldüğü gibi, Jules
Ferry’nin gûyâ “insânî maksadlarla ve medenîleştirmek hak ve vazîfesiyle”
sömürgecilik yaptıklarına dâir iddiâsı, zâten kendi kendini cerhediyor. Lâkin
Ferry, mantıkî tenâkuzu daha da ileri götürerek, sömürgecilik lehinde,
“insânî-medenî maksadlarla sömürgecilik” iddiâsını tamâmen cerheden iki delîl
daha ileriye sürüyor ki bunlar ilk delîl gibi ikiyüzlü değil, hakîkatin tâ
kendisidir.
Anadolu Milleti,
Emperyalistlerin bu zihniyetini iyi öğrenmeli, geçmişteki pek çok Devlet Adamı
ve “münevver”in, sâfderûnluklarıyle Milletimize ne büyük zarârlar verdiklerini
anlamalıdır. Doymak bilmez bir canavar iştihâsıyle Osmanlı’ya gözlerini çevirip
onu yutmak için nasıl asırlarca tuzak kurdular, her zayıf ânımızda ve her zayıf
tarafımızdan taarruz ettiler, yetmedi, ittifâklar kurdular, Vatanımızı kendi
aralarında gizli gizli paylaştılar, Cambon – Grey Mutâbakatını hazırladılar,
vücûdumuzu ortadan kaldırmayı Birinci Cihân Harbinin başlıca gâyesi olarak
vaz’ettiler, üzerimize hırsla, bütün kuvvetleriyle saldırdılar, içimizdeki
hâinlerle işbirliği yaparak bizi sırtımızdan hançerlediler, akabinde Mondros’u
dayattılar, Sevr Muâhedesi tiyatrosunu ortaya sürdüler, Müslümanların “İstiklâl
Harbi”ni onlara karşı bir “İhtilâl Harbi”ne çeviren Sabataî-Farmason kadroları
desteklediler ve netîcede, Lozan Muâhedesi’yle, kendilerinin dümen suyunda
giden Laik, Avrupacı, Şahısperest, Totaliter bir rejimin ortaya çıkmasında âmil
oldular…
Bütün bunları yapanların
habîs zihniyetleri, Jules Ferry’nin ağzından kelimeler hâlinde dökülüyor!
Ve o günden beri işin esâsı
değişmedi! Biz dâimâ av mevkiindeyiz, onlar da avcı! Farklı usûllerle yine
avlanıyor, siyâsî-hukûkî vâsıtalara ilâveten iktisâdî-kültürel vâsıtalarla da
yine millî mevcûdiyetimizi tehdîd ediyorlar! Biz derin uykulardayken, her gün
canımızdan bir parça, belki bin parça koparıyorlar da farkına varmıyoruz!
Kemalizm bizi öylesine afyonlamış! Hâlâ Avrupa Birliği terânesi! Hâlâ cehâlet!
Hâlâ Tecrübî İlmi baş tâcı etmek yok! Hâlâ İlmin rehberliğinde ve Îmân
heyecânıyle teşkîlâtlanmak yok! Böyle devâm ederse, bir millî istikbâlimiz
olmıyacak! Çocuklarımızın, torunlarımızın bir millî vatanı olmıyacak! Bunlar
kehânet değil; görünen ufuk!
İbret al! Ey Anadolu Milleti
artık ibret al!
“Cânîler
mutlakâ hesâb verecek!”
El-hak!
Biz de tekrâr ediyoruz: Elinizdeki sersemletici, karayı ak, akı kara göstermiye
muktedir o muazzam propaganda imkânlarıyle insanları, bütün bir İnsanlığı
yanıltabilirsiniz! Lâkin, ister inanın, ister inanmayın, bir gün, sizi bu
mel’anetleri işliyesiniz diye yaratmamış olan Kâinâtın Rabbi’ne hesâb
vereceksiniz! Ve hiç şüphesiz, bu, bizim kuru iddiâmız, boş bir tesellîmiz
değildir; O Rab, bunu, bütün Beşeriyete böylece bildirdiği için Hakîkatin tâ
kendisidir! Şâyed kalbinizi karartmamış, idrâkinizi kör etmemiş olsaydınız,
Müsbet İlmin ve onun üzerinde yükselen Müsbet Tefekkürün bu Hakîkati böylece
tasdîk ettiğini idrâk edebilirdiniz!
***