Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (66)
“Sevr Muâhedesi” tiyatrosu
19. asrın sonlarından Kemalist
Devlet’in teessüsüne kadar cereyân eden belli başlı hâdiseler üzerinde teemmül
edince, “Sevr Muâhedesi” denilen ve Pâdişâh Vahîdeddîn Han ve Fransa tarafından
tasdîk (ratifié) edilmediği için
beynelmilel hukûk noktainazarından keenlemyekûn hükmünde olan bir diplomatik
vesîkanın tanzîm edilmesinin esâs sebebinin, Pâdişâh ve Halîfe Vahîdeddîn Han’a
(ve onun şahsında bütün Osmanlı Hânedânına ve Müslümanlığa) karşı Ankara’daki
Kemalist Hükûmetin elini kuvvetlendirmek olduğu anlaşılıyor…
Nasıl bir muhâkemeyle böyle bir
netîceye ulaştığımızın anlaşılabilmesi için, Selânik Macedonia Risorta
Locası’nın têsîsine kadar geriye gidilmesi, (1906-1907 senelerinde) bu Locada
tekrîs edilmiş olan Ali Fethi ve Mustafa Kemâl gibi şahsıyetlerin Osmanlı
Devleti ve müstakbel Türkiye hakkında ne gibi projeler tasarladıklarının
bilinmesi, sonra da Siyonist Emperyalizminin ve Müttefîklerinin Osmanlı’yı
toptan tasfiye siyâsetinin (ki onlar buna “Şark Mes’elesinin Hâlli”
diyorlardı), -meselâ Woodrow Wilson’ın ağzından ifâde edildiği gibi- “Şark’ın
–cebren veyâ her ne sûretle olursa olsun, ama mutlakâ- Garblileştirilmesi”
hedefinin, Cambon – Grey Mutâbakatı’nın, hâssaten İtalya ve Fransa Masonluğunun
başından îtibâren Kemalist Ekipe desteklerinin, Mütâreke devrinde İtalya’nın
İstanbul’daki Fevkalâde Büyük Elçisi, müteâkiben muhtelif İtalyan
Hükûmetlerinde Hâriciye Vekîli, Farmason Kont Sforza’nın -İtalyan asıllı Madam
Corinne’le alâkası mâlûm olan- Mustafa Kemâl’i himâyesinin, daha Millî
Mücâdelenin başlangıcında Fransa ve Bolşevik Rusya ile têsîs edilen
münâsebetlerin ve bunların netîcesinde akdedilen îtilâfnâme ve
muâhedenâmelerin, v.s. göz önünde bulundurulması lâzımdır. Binâenaleyh “Sevr
Muâhedesi”nin aslında bir tiyatro olduğuna dâir muhâkememizin delîllerini,
Macedonia Risorta Locası’na kadar gerilere giderek ve onları mümkün mertebe
muhtasar tutmıya çalışarak serdedeceğiz.
Mustafa Kemâl ve Ali Fethi, daha 1900’lü
senelerde, Osmanlı’nın tasfiyesi ve yerine Laik bir Devlet kurulması dâvâsı
güdüyorlardı
“Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü,
Cenâzesi” başlıklı (hakîkî muâsır târihimizi büyük ölçüde gün ışığına çıkaran)
vâsi araştırmamızda, hayâtlarının sonuna kadar birbirine sâdık kalmış Cemâatdaş
dört arkadaşın, Mustafa Kemâl, Ali Fethi, Ali Fuad Erden ve Mustafa İsmet’in
muâsır târihimizde hep berâber nasıl birinci dereceden rol oynadıklarını –her
zamânki gibi- müsbit vesîkalarla ve tafsîlâtıyle îzâh etmiştik.
Hepsi de İTK Komitacısı ve Mason olan
bu dört Cemâatdaş, daha gencliklerinde (yânî 1900’lü senelerden îtibâren),
Pâdişâhı, Halîfesi, Gayr-i Türk beldeleriyle Osmanlı İmparatorluğu’nun toptan
tasfiye edilmesi, onun yerine (târihî şahsıyetleri kaybettirilmiş gûyâ)
“Türklerden” müteşekkil, bütünüyle Avrupacı, Laik bir Devlet kurma dâvâsı
güdüyor ve bu fikirlerini dost muhîtinde propaganda etmekden de
çekinmiyorlardı. Hattâ, Selânikli olan ve aralarında lider olarak öne çıkan
arkadaşları, kurulacak Avrupacı Laik Devlet’in başı olmak için planlar yapıyor,
arkadaşlarını (meselâ Dr. Tevfik Rüştü Aras’ı) o Devlet’in hangi makâmlarında
istihdâm edeceğini kendilerine tâ o zamândan haber veriyordu…
Bu dörtlüden Mustafa Kemâl, Emanuele
Carasso’nun Üstâd-ı Muhteremi olduğu ve Grande Oriente d’Italia’ya tâbi
Macedonia Risorta (Maçedônya Risôrta) Locasında, 27 Eylûl 1907’de tekrîs
edilmiş ve ömrünün sonuna kadar da ona sâdık kalmıştır. Onun Masonluğa
intisâbına delâlet eden Ali Fethi (Okyar) ise, aynı Locada, muhtemelen 1906
senesinde tekrîs edilmişti. Aralarındaki yakınlık ve İTK Komitacısı olarak
faâliyetleri düşünüldüğünde, Mustafa İsmet (İnönü) ile Ali Fuad Erden’in dahi o
senelerde tekrîs edilmiş oldukları istidlâl edilebilir; yalnız, Locaları
mechûlümüzdür. (Aynen Celâl Bayar ve daha pek çokları gibi…) (Bu husûslarda
mevsûk tafsîlât, başta “Mustafa Kemâl’in Masonluğunda Merâk Edilen Mes’ele:
Nîçin Loca Matrikülünde İsmi Yok?” başlıklı araştırmamız olmak üzere, muhtelif
araştırmalarımızda bulunuyor.)
“La Loggia Macedonia Risorta di Salonicco”,
daha evvel mevcûd olup “uykuya yatmış” bulunan “Macedonia” Locası’nın yeni
isimle devâmıdır ve 1900 senesi güzünde, İtalya Meşrik-ı Âzamı’nın Yahûdi
Üstâd-ı Âzamı Ernesto Nathan’ın
Selânik’e gönderdiği (kendisinin halefi olan Üstâd-ı Âzam) Ettore Ferrari
ile o zamân İtalyan tâbiyetinde bulunan Selânikli Avukat ve İş Adamı Emanuele
Carasso’nun gayretleriyle tekrâr têsîs edilmiştir. Ona “Dirilen Makedonya”
isminin verilmesi bu sebebledir. (Angelo Iacovella’nın Gönye ve Hilâl ünvânlı eserinde –Müt.: Tülin Altınova, İstanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yl., 1999, 2. baskı, ss. 36 v.d.-, mezkûr Loca hakkında, daha
evvel Türkiyeli Masonların dahi vâkıf olmadıkları mufassal mâlûmât mündericdir.
İsminden Yahûdi olduğu anlaşılan bu hanıma, âşikâr vâkıalar hakkındaki yanıltıcı
yorumları bir tarafa, muâsır târihimizin perde-arkasını aydınlatan çok kıymetli
mâlûmâtı muhtevî bu kitabı için müteşekkiriz.) İttihâd ve Terakkî Komitası,
1906’da, Carasso’nun öncülüğünde, bu Locada têsîs edildi. Bu sebeble, bu
ihtilâlcı fırkaya biz “Macedonia Risorta İTK’sı” diyoruz; ki bu fırka,
bilâhare, Sabataî Dr. Nâzım Bey’in gayretleriyle, Farmason Dr. İbrâhim Temo,
Farmason Dr. Abdullâh Cevdet, v.s.’nin têsîs ettiği ve kendi başına ihtilâl
yapabilecek kâbiliyette olmıyan ilk İTK ile birleşmiştir. Macedonia Risorta
Locası, İtalyan Konsolosluğu’nun himâyesi altında olduğu gibi, Veritas,
Perseverancia ve sâir Localar da Fransız ve İspanyol Konsolosluklarının
himâyesi altındaydı. Bu sebeble, İTK, bütün bu Emperyalist Devletlerin himâyesi
altında rahatça faâliyet gösterebiliyordu. Zâten 1878 Berlin Muâhedesi’nden
sonra, “ıslâhat” masalıyle bütün Balkanlar’da Osmanlı nüfûzunu asgarîye
indirmişlerdi…
Macedonia Risorta Locası (“La Loggia Macedonia Risorta
dell’oriente di Salonicco”) ile Meşrik-ı Âzam-ı Osmânî’nin damgaları…
(İkincisinin damgasının ortasında, “Magen David” vardır.) Bir kerre daha tekrâr
ediyoruz: Muâsır târih araştırmalarında, Siyonizm ve Masonluk âmillerini
dikkate almamak, târihi peşînen tahrîf etmekdir.
***
Mustafa Kemâl’in –daha 1900’lü
senelerde (1907 civârında)- Osmanlı’yı tasfiye edip yerine Anadolu’yle mahdûd
Laik bir Devlet kurma projesi hakkında, evvelki araştırmalarımızda, mevsûk
mâlûmât vermiştik. (Meselâ “Kemalizm İsrâil’in Kuruluşuna Nasıl Yardım Etti?”, Yeni Söz, 20.12.2017 – 9 Ocak 2018, her
gün tam sayfa 21 tefrika.) Verdiğimiz mâlûmâtın başlıca kaynakları, Org. Ali
Fuad Cebesoy, Falih Rıfkı Atay ve emsâli şahsıyetlerdir. Bu mâlûmâtı burada
tekrâr etmiyeceğiz.
Aslında, Ali Fethi’nin (Okyar;
Makedonya, Pirlepe, 1881 – İstanbul, Nişantaşı, 7.5.1943, Zincirlikuyu Mez.)
Mustafa Kemâl’inkiyle tamâmen aynı mâhiyetteki projesini de, daha evvel,
“Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi” başlıklı araştırmamızda bahis
mevzûu etmiş olduğumuz hâlde, burada ona yer vereceğiz; çünki evvelki mâlûmâtı
yeni veri ve yorumlarla zenginleştirmek
istiyoruz. Ayrıca, muhâkememizin mesnedinin kavranması için hiç olmazsa bu
misâli zikretmek mecbûriyetindeyiz. (Mezkûr araştırmamızda Ali Fethi Okyar
hakkında mufassal ve mevsûk mâlûmâtın münderic olduğu tefrikalar: Yeni Söz, 6-18.11.2018/48-60. Bu
tefrikalarda en geniş yeri, -muhâlifleri gün ışığına çıkarıp toptan tasfiye
etmek, sonraki Târih, Dil, Dîn İnkılâblarının yolunu açmak için tasavvur
edilmiş- “Serbest Cumhûriyet Fırkası stratejisi”nın îzâhı işgâl ediyor. Ayrıca,
Ali Fethi’nin hem Mustafa Kemâl, hem de Mustafa İsmet ile bir ömür süren yakın
münâsebetlerine de dikkat çekilmiştir. Öyle ki
Ali Fethi, son iki ayını –Milletin fakr-u-zarûret içinde yaşadığı bir
devirde, sırf “Ebedî Şef”in gönlü olsun diye, Hükûmet tarafından muazzam bir
bedel ödenerek satın alınan- Savorana yatında geçiren Mustafa Kemâl’e, Ali Fuad
Cebesoy’le berâber, Temmuz 1938’de, 22 gün refâkat ederek sonuna kadar ona
merbûtiyetini göstermiş ve “Büyük Şef” de Cumhûr Reîsliği mührünü ona emânet
etmiştir…)
Ali Fethi’nin Osmanlı’yı tasfiye, onun
yerine, Anadolu’yle mahdûd Laik bir Devlet kurma projesi
Ali Fethi’nin, “müstakbel Türkiye”
hakkında Mustafa Kemâl’e muvâzî bir projeyi onunla aynı târihlerde dost
muhîtinde yüksek sesle dile getirdiğini bize nakleden, mezkûr Dörtlüden Ali
Fuad Erden’dir. Buna dâir hâtırasını, İsmet
İnönü kitabının (İstanbul: Burhanettin Erenler Matbaası, 1952, 245 s.)
“İhtilâl” Faslında anlatıyor. Bu hâtırayı naklederken arkadaşı Ali Fethi’yle
mutâbık olduğunu beyân etmesi, aynı fikrin, o halkaya dâhil Mustafa İsmet’te,
hattâ, istidlâlen, İttihâdcıların mühim bir kısmında da revâcda olduğunu
gösterir. Zâten bütün lider kadrosunun “feyz menbâı”, Selânik’deki İtalyan,
Fransız ve İspanyol Locaları değil miydi? Bu meyânda, Ali Fethi ve arkadaşlarının,
Kıbrıs’ı dahi Türk Vatanının bir parçası olarak görmemeleri, hâssaten dikkate
şâyândır. Nitekim, Kemalist Hükûmetler, ne Lozan’da, ne de sonrasında,
Kıbrıs’a, On İki Ada’ya, Garbî Trakya ve Musul’a sâhib çıkmamışlar, Kıbrıs
Mes’elesi de ancak Kıbrıslı Türklerin çok büyük gayret ve mücâdeleleriyle
Türkiye efkârıumûmiyesine mâl olabilmiştir. (Bu kat’î vâkıaya rağmen, Kıbrıslı
Türklerin dâvâlarını Kemalizme sığınarak müdâfaa etmiye kalkışmaları ne kadar
abesdir!) Daha o günden benimsedikleri Türkiye haritası, Avrupalı
Emperyalistlerin ve arkalarındaki “Gizli-Kuvvet”in çizdiği Türkiye haritasına
geniş mikyâsta uymaktadır.
Hâtıra mahalli İstanbul’dur. Târihe
gelince, Erden, bunu dolaylı olarak belirtiyor: “Avusturya-Macaristan Bosna ve Hersek'i ilhâk etmişti.” Bu ipucundan,
târihin, Ekim 1908 olduğuna hükmedebiliyoruz. Zîrâ, her ne kadar
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (Berlin Muâhedesi hükmünce) Bosna-Hersek’i
1878’de işgâl etmiş bulunuyorsa da, hukûken, bu memleketin Osmanlı ile olan
bağı devâm ediyordu. Lâkin 5 Ekim 1908’de, mezkûr İmparatorluk, Bosna-Hersek’i
re’sen ilhâk etti ve bu da Osmanlı ricâli ve efkârıumûmiyesinde büyük infiâl
doğurdu. (Zafer Çakmak, “Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna-Hersek’i
İşgali ve Sonrasında Osmanlı Devleti ile Yaptığı Antlaşma”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları,
2003/4: 16-20) Hâlbuki Ali Fethi ve arkadaşları bu infiâlle alay ediyorlar,
çünki Bosna-Hersek’in kaybı, onların projelerine muvâfıktır:
“Ali Fethi ile Ramazan gecesi
Şehzadebaşında bir çaycıda otururken beyaz keçe külâh giymiş vatandaşlar
caddeden geçtiler. Avusturya-Macaristan Bosna ve Hersek'i ilhak etmişti. Fes
Avusturya mamulâtından olduğu için bu vatandaşlar fese karşı gösteri
yapıyorlardı.
“Ali Fethi bu manzara karşısında
dedi ki: ‘- Şu hale bakınız! Bosna-Hersek bizim mi idi? Şarkî Rumeli [başşehri Filibe olan Şarkî Rumeli
Vilâyeti], Girit, Mısır bizim midirler? Kıbrıs, Aden, Hadramut, Elhasa, Umman,
Maskat, Kuveyt, Bahreyn bizim midirler? Bütün bu yerler, Memâlik-i Osmaniye
haritasında bizim rengimize boyalıdır. Yalan! Yalanı ve maziyi tasfiye etmeli!
Cesurane bir ameliye-i cerrahiye ile kangren olmuş uzuvları kesmeli;
vatanımızın hudutlarını keskin bıçakla tahdit ve tesbit etmeliyiz. Ve bu
vatanın tam istiklâlini temine çalışmalıyız; gerçek siyaset takip etmeliyiz.'
“Bu görüş çok doğruydu. Lâkin bu sözleri söyliyen Ali
Fethi Bey bu kanaat ve fikrini infaz ve icra ettirecek mevkide değildi.” (Ali
Fuad Erden, İsmet İnönü, İstanbul: Burhanettin Erenler
Matbaası, 1952, s. 36)