Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (61)

Mustafa Kemâl’e göre, Wilson’ın iyi niyetle ortaya attığı “Umdeler”i gâlib Devletler hedefinden saptırmış

“ Zaten Profesör Vilsonun hukuk nazariyatına uygun umdeleri, İngiliz ve Fransız politikacılarının elinde pek çabuk galip devletlerin siyasî menfaatlerine uyacak bir şekle dökülmüştü. Milliyet prensipi yalnız mağlûp devletlerin kuvvetten düşmesi için tatbik edilerek, İngiltere, Fransa gibi müteaddit milletlere hâkim olan galip imparatorluklara asla teşmil edilmemiştir. Bundan başka mağlûp devletlere tatbikında dahi esasa sadık kalınmıyarak büyük devletlerin o andaki menfaatleri gözetilmişti. […]

“Hasılı XIX. asrın ortalarındanberi milliyet nazariyatçılarının tahakkuk ettirmek istedikleri millî devletler ve Avrupada millî devletler birliği gayesine müteveccih Vilson umdeleri, büyük devletlerin menfaatlerine göre bozulmak istenilince, Amerika Müttehit Devletleri Hükûmeti, Avrupa işlerinden tekrar elini çekti; ‘Milletler Cemiyeti Misakını’ ve bu harbe hitam veren muahedeleri tasdik etmedi; bu suretle Milletler Cemiyetine girmemiş oldu. İlh…” (Tarih IV: Türkiye Cümhuriyeti, İstanbul: Devlet Matbaası, 1934, ss. 2, 4-5, “Maarif Vekâleti Millî Talim ve Terbiye Dairesinin 25.1.1934 tarih ve 458 numaralı emrile II. nci defa olarak 32.000 nüsha tab’edilmiştir”)

1_56e4e90df1b0a54e653c4d71f9b91750.jpg

“Carte du découpage de l'Empire ottoman suivant les accords Sykes-Picot. (Osmanlı İmparatorluğu’nun Sykes-Picot Mutâbakâtı’na nazaran parçalanma haritası.)”

(https://fr.wikipedia.org/wiki/Accords_Sykes-Picot; 15.8.2024)

Grey – Cambon Mutâbakatına nazaran, Osmanlı İmparatorluğu, Mutâbakat’ın zeyli olan bu haritada gösterildiği şekilde taksîm edilmişti: A mıntıkası, Fransa’nın manda sâhasını işâret ediyor. (İlkin, Musul da bu mıntıkaya dâhildi; bilâhare İngiltere’ye terk edildi.) A mıntıkasının garbindeki koyu mâvi renkli sâhil şeridi, Anadolu içlerine (Antakya, Adana, Mersin, Gâzianteb dâhil, Sivas ve Diyârbekir’e) kadar olan mıntıka, Fransa’nın doğrudan idâre edeceği sâha olarak tâyîn edilmiştir. B mıntıkası, İngiliz manda idâresinin sâhasını gösteriyor. Onun sağındaki ve Basra Körfezi’ne kadar uzanan koyu (kırmızı) renkli mıntıka, İngiltere’nin doğrudan idâre edeceği sâhadır. Filistin, başlangıcda, beynelmilel (İngiltere, Fransa ve Rusya’nın) murâkabe sâhası iken, bilâhare, Siyonist stratejisine muvâfık olarak, münhasıran İngiltere’nin himâyesine (manda idâresine) bırakıldı. Şarkî Anadolu’da ise, Rusya’nın nüfûzu altında bir Ermenistan Devleti’nin têsîsi derpîş edilmiştir. (Bu taksîmde, Sivas ve Diyârbekir, “Ermeni Vilâyât-ı Sittesi”nden çıkarılmış, Fransa’ya verilmiştir.) Akdeniz ve Adalar Bölgeleri ile 12 Ada ise, İtalya’ya ayrılmıştır. Boğazlar, ilkin, Rusya’nın nüfûz mıntıkası olarak tanınmışken, bilâhare, beynelmilel murâkabe altında, bütün Devletlerin gemilerine her zamân açık olması esâsı kabûl edilmiştir. Türkiye, Dâhilî Anadolu, Karadeniz ve Marmara Bölgelerine inhisâr ettirilmiştir. Yalnız, müstakil bir Devlet olması şu şarta tâbidir: “Medenîleşecek”, yânî Avrupa Medeniyetine temessül edecekdir. Lozan’da Türkiye’yi temsîl eden Sabataî-Mason Zümresi, zâten kendileri de yarım asırdır aynı gâyeyi güttüklerinden, bu şartı cân-u-gönülden benimsemiş ve derhâl tatbîkâta koymuştur… Yeni Türkiye’nin hudûdlarına gelince, hudûdlar, Dîn gayretiyle Müslümanların başlattığı ve sonuna kadar bütün can ve mal bedelini yine Müslümanların ödediği, lâkin kısa zamânda kendilerine karşı –Org. Ali Fuad Erden’in tesbîtiyle- bir “İhtilâl Harbi”ne çevrilen “İstiklâl Harbi”yle tâyîn edilecek, Lozan Muâhedesiyle tasdîk edilecekdir… Artık bahis mevzûu olan, “Kemalist Türkiye / La Turquie kémaliste”tir…

***

Kemalist Târih kitablarının Başmüellifi

Biraz yukarıda, 1930’lu senelerde liselerde -târih sâhasında- tek ders kitabı olarak okutulan Tarih I, II, III ve IV dizisinin Mustafa Kemâl’in têlîfi olduğunu kaydettik; -ki bunlar, sonraki Kemalist târih kitabları için de model vazîfesi görmüştür; husûsen “İnkılâb Târihi” kitabları-… Bu kitabların Başmüellifinin –kendi tâbirleriyle- “Türk tarih yazma sanatında cihanşümul bir inkılâp yapan”, “Türk Milletinin Büyük Müverrihi”, “Büyük Türk Âlimi”, “Güneş Dehâ Sâhibi Büyük Üstâd”, “Karanlıkları Yırtan ve Asırlara Hâkim Olan Dehâ”, “Yüce ve Kutlu Varlık” olduğunu daha evvel neşredilen bâzı çalışmalarımızda isbât etmiş bulunuyoruz. Bunlardan ilki, “Dîn Aleyhdârı Kemalist Târih Kitabları Nasıl Yazıldı?” başlığını taşıyor (Yeni Söz, 3-5.11.2017, tam sayfa üç tefrika). Bilâhare, bir çalışmamızda daha, yeni delîllerle, bu mevzûa tekrâr temâs ettik: “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni Söz, 11-20.3.2020- /532-541.

Yeni Söz’de en son neşredilen çalışmamızda ise, daha evvelki tesbîtlerimizi hülâsa etmiştik:

“ ‘Dîn Aleyhdârı Kemalist Târih Kitabları Nasıl Yazıldı?’ başlıklı araştırmamızda (Yeni Söz, 3-5.11.2017, 3 Tefrika), 1930’lu senelerde, liselerde okutulacak tek ‘Târih ders kitabları’ dizisi olarak hazırlanan Tarih I, II, III ve IV’ün Başmüellifinin Mustafa Kemâl olduğunu ve bu kitablardaki birçok bölümün (meselâ Tarih I’deki başlangıç bahsinin ve Tarih II’deki İslâm ve Hulefâ-i Râşidîn devrinin) doğrudan doğruya onun kaleminden çıktığını, her hâl-ü-kârda tamâmının onun murâkabesi altında ve tâlimâtları istikâmetinde têlîf edilmiş bulunduğunu isbât etmiştik. Bunda başlıca mesnedimiz, M. Uluğ İğdemir’in naklettiği mevsûk mâlûmât idi. Bilâhare, ‘Musta Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi’ başlıklı –tam sayfa tefrikası iki seneye yakın süren- vâsi araştırmamızda bu mes’ele üzerinde tekrâr ve daha genişçe durduk; bilhassa Gürbüz D. Tüfekçi vâsıtasıyle Âfet Hn.’dan intikâl eden el yazmalarıyle mezkûr dört Tarih kitabındaki alâkalı metinleri mukâyese ederek, onların esâs müellifinin Mustafa Kemâl olduğunu bir kerre daha isbât ettik. Bu ikinci tedkîkimizde (Yeni Söz, 10-24.3.2020/531-545), ayrıca, onun, hem militan bir Ateist, hem de çok katı bir İslâm düşmanı olduğuna dâir yeni vesîkalar takdîm ettik, yeni îzâhatta bulunduk. İlh…” (“Ayasofya Câmii’ne ‘Bizans Müzesi’ Hakâretinin Sahîh Târihçesi”, Yeni Söz, 18-20.3.2023/129-131)

Mustafa Kemâl’in, mezkûr Tarih dizisinden mâadâ, üzerine kendi imzâsını koymadan, başkalarının imzâsını kullanarak neşrettiği pek çok makâlesi mevcûddur. Bunlardan muhtelif çalışmalarımızda bahsetmiştik.

Mustafa Kemâl’in hâssaten “Totaliter Şef” mevkiini kazandıktan sonraki üslûbu, gâyet mütekebbir ve mütehakkimdir, ayrıca hâdiseleri naklederken, tarafgîrdir, “égocentriste”tir; bu bakımdan tanınması, kolaydır… Meselâ Tarih IV’teki şu ifâdeler, buna birer nümûnedir:

“Türk Milleti, kendinin bütün büyük hasletlerini nefsinde tecelli ettiren bu Büyük Evlâdına, lâyık olduğu mükâfatı vermekte asla gecikmedi: Büyük Millet Meclisi, Sakarya Muzafferine ‘Gazi’ ünvanile, yeni Türk Devletinin ‘Müşür’ rütbesini tevcih etti (19 Eylûl 1921). Padişah Hükûmeti, evelce görüldüğü veçhile, ‘Gazi’yi askerlikten tardetmiş ve utanmadan ‘Mustafa Kemal Efendi’ dediği bu beşeriyet harikasına idam cezasını vermişti (11 Mayıs 1920)… […]

“Her millet, büyük adamlar yetiştirmiştir; lâkin Türk Milleti kadar büyük devlet adamları, büyük kumandanlar yetiştiren hiçbir millet yoktur. Her cihetten bakılırsa Türk Milletinin yetiştirdiği en büyük adam Mustafa Kemaldir. Mustafa Kemal, ruhu, ruhunun emsalsiz melekeleri, dehası, iradesi, metaneti, hasılı bütün manevî şahsiyetile, Büyük Türk Milletini şahsında tecessüm ettirir.” (Tarih IV: Türkiye Cümhuriyeti, İstanbul: Devlet Matbaası, 1934, ss. 101 ve 133)

Siyonist Emperyalizminin emelleri istikâmetinde “Sykes – Picot” (daha doğrusu, Cambon - Grey) Mutâbakatı

İngiltere ve Fransa’nın müttefîki ve bu îtilâf Devletlerinin Harbi sür’atle kazanmalarında başlıca âmil olan Amerika’nın Cumhûr Reîsi Wilson’ın başından îtibâren “Sykes-Picot” (daha doğrusu, Cambon – Grey) Mutâbakatından haberdâr olmaması, elbette düşünülemez. Dîğer taraftan, onun, “14 Madde”sini îlân ettiği 8 Ocak 1918’de, bütün dünyâ, Bolşevik Hükûmetinin Kasım 1917’deki ifşâatı sâyesinde, (Rusya ve İtalya’nın da tasvîb ettikleri) mezkûr Mutâbakatı öğrenmiş bulunuyordu. Hâl böyleyken, Wilson’ın, mezkûr Mutâbakata hiçbir müşahhas muhâlefeti görülmedi; hâlbuki isteseydi, Müttefîkleri üzerinde ağır baskı yapma imkânlarına sâhibdi… Onlara zıd bir siyâset gütmedi, çünki bahis mevzûu olan, Şarklılardı, Müslümanlardı ve bunlar da –onun îtikâdınca- Garb’e boyun eğip “medenîleşmek” mecbûriyetindeydi… Ayrıca, yerli halkların irâdesini hiçe sayarak, hattâ onları yok farzederek yapılan bu emperyalist taksîme îtirâz, mantıken, Filistin’deki taksîme, yânî Filistin’in İngiliz himâyesine terk edilmesine de îtirâz, binâenaleyh, “Yahûdi Devleti” projesinin suya düşmesi demekdi! Wilson ve Siyonist avenesi, böyle bir âkıbete râzı olabilir miydi? Cihân Harbi çıkarmaktan başlıca maksadlardan biri, Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiye edilmesi değil miydi?

İngiltere ve Fransa arasındaki Mutâbakat, kısaca, Devletimizin paramparça edilmesi, Türklere Dâhilî Anadolu, Karadeniz sâhili ve Marmara mıntıkasını hâvî bölgede (ve tabiî, Garb medeniyetine temessül etmek şartıyle) küçük bir Devlet hakkı tanınması, Boğazlar’ın beynelmilel murâkabe altında her Devletin gemilerine açık tutulması, Filistin’de bir Yahûdi Devleti ile Şarkî Anadolu’da bir Ermenistan Devleti kurulması, Cenûbî ve Garbî Anadolu ile Sûriye ve Irak’ın ise doğrudan veyâ manda idâresiyle (İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından) sömürgeleştirilmesi planından ibâretti. (Paul Cambon’un Grey’e 9 ve 16 Mayıs 1916 târihli mektublarında İtalya’dan bahis yoktur…)

Asırlarca dünyâya kan kusturmuş iki sömürgeci Devletin, Devletimizi tasfiye edip onun arâzîlerini ve halkını kendi aralarında taksîm ederek sömürgeleştirme planı, Fransız Hâriciyecisi François Georges-Picot ile İngiliz Parlamenteri Sir Mark Sykes arasında cereyân eden müzâkerelerin netîcesinde tesbît edilmişti. Lâkin ona, (temsîl ettikleri kendi Devletleri nâmına) son şeklini verenler, İngiliz Hâriciye Vekîli Edward Grey ile Fransa’nın Londra Büyük Elçisi Paul Cambon oldu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun taksîm şartları, bu iki şahsıyet arasında, Mayıs 1916’da, Londra’da teâtî edilen mektublarla bir kerre daha müzâkere edildi ve 16 Mayıs 1916’da, onların imzâsıyle kat’iyet ve resmiyet kazandı; mâmâfih, bilâhare, Clemenceau ve Lloyd George arasında, Fransa’nın Londra Büyük Elçiliği’ndeki yüz yüze yapılan bir müzâkereyle, Mutâbakatın bu ilk şeklinde tâdilata gidildi. Şöyle ki: Musul, ilkin, Sûriye topraklarının bir parçası olarak Fransa’ya bırakılmışken, Fransa, Musul-Kerkük Türk Petrol Şirketi’nin (Turkish Petroleum’un) % 23,75 hissesi karşılığında Musul’u –İngiltere’nin sömürgesi hâline gelen- Irak’a terk etti. (Prof. Henry Laurens, “Les ravages d’une guerre arbitraire: Comment l’Empire ottoman fut dépecé –Keyfî Bir Harbin Tahrîbâtı: Osmanlı İmparatorluğu Nasıl Lime Lime Edildi?”, Le Monde diplomatique, avril 2003, pp. 16-17; https://www.monde-diplomatique.fr/2003/04/LAURENS/10102#nh6/www.monde-diplomatique.fr; 16.8.2024) Kezâ, ilk şekle göre, Filistin, beynelmilel himâye (İngiltere, Fransa ve Rusya’nın himâyesi) altında bulunmak lâzım gelirken, -Beynelmilel Siyonizmin stratejisine muvâfık olarak- İngiliz himâyesine verildi.

Velhâsıl, Osmanlı’nın Cambon - Grey taksîmine nazaran, Sûriye ve Cenûbî Anadolu (Antakya, Adana, Mersin, hattâ Diyârbekir ve Sivas) Fransa’nın, Filistin’den Îrân hudûduna ve Basra Körfezi’ne kadar uzanan Irak arâzîsi de İngiltere’nin hissesine düştü. (Kuveyt ile Arabistan Yarımadası’nın bütün şarkî ve cenûbî sâhil şeriti zâten İngiltere’nin hâkimiyeti altına girmişti. Yarımada’nın sâir arâzîsinde ise, işbirlikci Suûdîler, bir krallıkla mükâfâtlandırılmıştı…) Dîğer taraftan “İnsan Hakları” dâvâsını da dillerinden düşürmiyen bu makyavelist Devletler, 19-26 Nisan 1920 San Remo Konferansı’nda, arkalarındaki Siyonist Emperyalizminin ve kendilerinin bir âletinden başka bir şey olmıyan Cem’iyet-i Akvâm’a bu taksîmi têyîd ve tasdîk ettirdiler; böylece, gûyâ “beynelmilel hukûk” muvâcehesinde, Sûriye üzerinde Fransa, Filistin ve Irak üzerinde de İngiltere, manda idâresi kurdu. Fransızcasıyle “mandat”, yânî “vekâlet” idâresi… Yânî Sûriye ve Irak halkları, onlara, gûyâ: “Biz kendi kendimizi idâreden âciziz; gelin, bizi vekâleten siz idâre edin!” diyesilermiş!