Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (60)

Irkçı Wilson’a nazaran, Garb, mutlakâ Şark’a hâkim olmalı ve Şark, Garb’e temessül etmelidir

Zâten, Wilson, tipik bir Irkçıydı. Mâmâfih onun Irkçılığı, meselâ Yahûdilere –ki etrâfı onlarla çevriliydi- değil, bilhassa Siyâhîlere, Şarklılara (yânî Müslümanlara), Asyalılara yönelikdi. Japonya’nın “ırkların müsâvâtı” esâsının Cem’iyeti Akvâm Mîsâkı’na dâhil edilmesi teklîfi, onun muhâlefeti yüzünden akâmete uğramıştı. Kendi iktidârı zamânında, hem Federal Devlet müesseselerinde, hem de orduda ırk ayırımı siyâseti tâkîb etti. 1. Cihân Harbine iştirâk eden 2 milyon kadar Amerikan askerinden 400 bini Siyâhîydi; fakat bunlar, ya en tehlikeli cephe hatlarına sürülüyor, ya da aşçılık, ikmâl işleri gibi geri hizmetlerde çalıştırılıyordu.

(https://fr.wikipedia.org/wiki/Woodrow_Wilson#Biographie; 12.8.2024; “L'héritage raciste du président Wilson pèse sur les droits de l'Homme à l'ONU / -BMT’nin İnsan Hakları Yüksek Âmirliği Cenevre’de Wilson Sarayı’nda faâliyet gösterdiği için- Cumhûr Reîsi Wilson’ın ırkçı mîrâsı, İnsan Hakları çalışmalarına gölge düşürüyor”, haftalık Le Point mecmûasının 19.1.2018 târihli nüshasında Agence France-Presse’in haberi, https://www.lepoint.fr/monde/l-heritage-raciste-du-president-wilson-pese-sur-les-droits-de-l-homme-a-l-onu-09-01-2018-2184976_24.php; 12.8.2024)

O, Garb Medeniyetinin üstünlüğüne inanıyor ve bu kadarla da kalmıyor, o Medeniyete, bütün “Şark”ı kendine benzetme vazîfesi yüklüyordu. Bu kültür jenosidcisine göe, “Şark”, istese de, istemese de, Garb Medeniyetine temessül etmek mecbûriyetindeydi:

“Artık hiçbir millet kendi içine kapanık olarak yaşıyamaz ve Garb, zarûrî olarak Şark’a hâkim olmalıdır. Şark, istese de istemese de, Garb’e açılmak ve istihâle geçirmek mecbûriyetindedir. Garb’in ölçüleri ona mutlakâ kabûl ettirilmelidir. (No Nation can live any longer to itself and the West would necessarily dominate the East. The East is to be opened and transformed, whether we will it or no ; the standards of the West are to be imposed upon it.)” (Julian Go, “American colonial Empire : The limit of power’s reach (Amerikan Sömürge İmparatorluğu: İktidârın Şümûlünün Sınırı”, Items & Issues -Social Science Research Council-, 4. 4. 2003, p. 18-23, p. 18;

https://fr.wikipedia.org/wiki/Woodrow_Wilson#Biographie; 12.8.2024).

Mazlûm milletlerin; bütün dünyânın Garblileşmesi, yânî dünyâ çapında bir kültür jenosidi dâvâsı güden ve -Churchill’in de ifâde etmekden çekinmediği gibi- Amerika’yı bilhassa Siyonist baskısıyle (6 Nisan 1917’de) Cihân Harbine sokarak İngiltere, Fransa, İtalya gibi müstemlekeci Devletlerin kazanmasına yardım eden Wilson gibi ikiyüzlü siyâsetcilerden meded umması, ne büyük gaflettir!

Wilson ve Siyonist avenesi, Türklüğü –en azından kültür jenosidi yoluyle- yok etmek emelindeydi

Wilson’ın 12. Maddesi, Osmanlı İmparatorluğu hakkındadır:

“Mevcûd Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk bölgelerine hükümrânlık ve emniyet garanti edilmek lâzım gelir; hâlen Türk hâkimiyeti altında bulunan dîğer milletlere ise, mutlak bir can emniyeti ve muhtâr bir şekilde inkişâf etmek için tam imkân sağlanması lâzımdır. Boğazlar’a gelince, onların, beynelmilel têmînât altında, bütün milletlerin gemilerine ve ticâretine serbest geçiş imkânı vermek için mütemâdiyen açık tutulmaları gerekir. (Aux régions turques de l’Empire ottoman actuel devraient être assurées la souveraineté et la sécurité ; mais aux autres nations qui sont maintenant sous la domination turque on devrait garantir une sécurité absolue de vie et la pleine possibilité de se développer d'une façon autonome ; quant aux Dardanelles, elles devraient rester ouvertes en permanence, afin de permettre le libre passage aux vaisseaux et au commerce de toutes les nations, sous garantie internationale.)” (https://fr.wikipedia.org/wiki/Quatorze_points_de_Wilson; 6.8.2024)

Wilson’ın ve Siyonist avenesinin Irkçı ve Türk-Müslüman düşmanı zihniyeti bu maddede de tezâhür ediyor: Mondros Mütârekesinden de vâzıhan anlaşıldığı vechiyle, bu Siyonist ekipin tasavvuruna nazaran, Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun vâsi arâzîsi içinde sâdece Dâhilî Anadolu Mıntıkasında ekseriyettedir ve ancak burada onların hükümrânlık hakkı tanınabilir. Tabiî bu da, kendi şahsıyetlerini muhâfaza ederek mâlik olunacak bir hükümrânlık değildir; Garblileşmek şartına tâbi göstermelik bir hükümrânlıktır. Zîrâ, Wilson’ın ve Siyonist avenesinin şiârınca: “Garb, zarûrî olarak Şark’a hâkim olmalıdır. Şark, istese de istemese de, Garb’e açılmak ve istihâle geçirmek mecbûriyetindedir. Garb’in ölçüleri ona mutlakâ kabûl ettirilmelidir.” Nitekim, Garblileşmek şartı, bilâhare, Lozan’da da dayatılmış ve orada Türkiye’yi temsîl eden Sabataî-Mason Zümresi tarafından aynen ve memnûniyetle kabûl edilerek derhâl tatbîkâta konulmuştur: Sabataîliğin 20. asırdaki istihâle etmiş şekli olan Kemalizm, aynı zamânda bu siyâsetin de ismidir; aynı menbâdan beslenerek aynı netîceye varmışlardı…

Araştırmamızın 9. Fasl’ında, bilhassa Jabotinski bahsi mütâlaa ve üzerinde teemmül edildiğinde, bu gibi tesbîtlerimiz herhâlde daha iyi anlaşılacaktır…

Onların nazarında, Arablar ve Kürdler, sâdece birer âlettir

Osmanlı İmparatorluğu’nun dîğer Müslim / Gayr-i Müslim milletlerine gelince, onların da, “emniyet içinde ve muhtâr bir şekilde inkişâf etmesi”, dîğer tâbirle, istiklâllerini kazanmaları îcâb ediyor… Öyleyse bunlar kimlerdir? En başta Ermeniler ve Rumlar, sonra da Arablar ve Kürdler…

Ermeniler… Ekseriyeti teşkîl etmedikleri hâlde Emperyalistler tarafından “Ermeni Vilâyât-ı Sittesi” tâbir edilen Erzurum, Van, Harput (Elâziz), Diyârbekir, Sivas, Bitlis onlarındır! Burada, Rusya’nın nüfûzu altında, bir Ermenistan Devleti têsîs edilecekdir…

Rumlar… Onlar da Adalar (“Ege”) Bölgesinde –ekseriyeti teşkîl etmeseler de- kalabalık olarak bulunuyorlar; onlara da, o bölgede, “Megalo İdea” emelinin çekirdeğini teşkîl edecek bir vilâyet tahsîs edilecekdir…

Kürdler… Onlara küçük bir arâzî üzerinde bir Devlet kurdurmakla “Milletlerin kendi istikbâllerini tâyîn hakkı” yerine getirilmiş oluyor! Dîğer taraftan, “Ermeni Vilâyât-ı Sittesi” denilen Şarkî Anadolu’da, onların, Türkler ve sâir Müslümanlarla berâber ekseriyeti teşkîl ettiği vâkıası ise, görmezden geliniyor; çünki Wilson Planına göre buralar Ermenilere tahsîs edilmiştir…

Arablar… Bu maddeye nazaran, onlara da “kendi istikbâllerini tâyîn hakkı” tanınmış olması lâzımdı… Fakat öyle değil! Sykes - Picot (veyâ Cambon – Grey) Mutâbâkatıyle, İngiltere ve Fransa, Anadolu’yu ve Orta-Şark’taki bütün Arab memleketlerini paylaşmış bulunuyorlar ve Wilson, buna îtirâz etmiyor… (Bu iki sömürgeci Devlete, kendisine Anadolu’nun Akdeniz ve Adalar Bölgelerinin kısm-ı âzamı ile 12 Ada ayrılmış olan İtalya’yı da dâhil etmek lâzım.) Îtirâz etmiyor, çünki bu def’a bahis mevzûu olanlar Müslümanlardır ve ayrıca –yine îtirâz etmemiş olduğu- Balfour Beyânnâmesi’yle (kezâ ondan evvelki Cambon Beyânnâmesi’yle ve ondan da evvelki Herbert Samuel Muhtırası’ndaki tavsıyeye muvâfık olarak), Müslüman-Arab vatanı Filistin’de, İngiltere’nin himâyesi altında ve yine onun âzamî müzâheretiyle bir Yahûdi Devleti kurulacaktır! Siyonist Âleminin muazzam gayretlerine rağmen, o esnâda, Filistin’deki Yahûdi nüfûsunun oranı, sâdece onda birdir! Bu vazıyette nasıl olur da oralarda “milletlerin kendi istikbâllerini tâyîn hakkı” tatbîkâta konulabilir?

1_730ce91bb80e6a7c23da5066c4459860.jpg

(Alice Aldebert, “Sir Edward Grey”; Photo Henry Walter; https://www.14-18hebdo.fr/sir-edward-grey-1862-1933-ministre-britannique-des-affaires-etrangeres-de-1905-a-1916; 17.8.2024)

(https://fr.wikipedia.org/wiki/Paul_Cambon; 17.8.2024)

(https://journals.openedition.org/anatoli/328?lang=en; 15.8.2024)

Altı asırlık Devletimizi paramparça ederek sömürgeleştirmek, Milletimizi –kendi şahsıyetiyle- târih sahnesinden silmek ve Filistin’de Bir “Yahûdi Devleti” têsîs etmek gâyesiyle hazırlanmış Cambon – Grey (Sykes – Picot) Mutâbakatına son şeklini vererek imzâlıyan iki Farmason Devlet Adamı ve Paul Cambon’un Edward Grey’e Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılma esâslarını tesbît eden 9 ve 16 Mayıs 1916 târihli iki mektubunun -Fransa Hâriciye Vekâleti Arşivi’nde bulanan- kopyalarının 1. sayfaları… Woodrow Wilson’ın kat’iyen bu paylaşmayı engellemek gibi bir siyâseti ve düşüncesi yoktu; bilakis!

***

Bir “resmî târih” nümûnesi: Mustafa Kemâl’in Tarih IV kitabında “Wilson Umdeleri”

Câlib-i dikkattir, Mustafa Kemâl, kendi têlîfi olan ve onun devrinde târih sâhasında tek “lise târih ders kitabları” dizisi olarak okutulan (Kemalist “Târih Tezi” ve “Güneş-Dil” safsataları üzerine kurulu, İslâm düşmanı, Materyalist) Tarih I, II, III, IV dizisinin –kendi destânını anlattığı- sonuncusunda, Îtilâfçı Emperyalistlerin işgâli altındaki İstanbul’da, onların ağır baskılarına rağmen, rahmetli Vahîdeddîn Han imzâlamayı reddettiği için tasdîk edilmiyen ve beynelmilel hukûk kâidelerince keenlemyekûn hükmünde bulunan “Sevr Muâhedesi”ni uzun uzun bahis mevzûu ediyor ve onun haritasına yer veriyor da, onun aslı ve mesnedi olan “Sykes-Picot (daha doğrusu, Cambon – Grey) Mutâbakatı”nı hiç zikretmiyor, lâkin “Wilson Umdeleri”nden takdîrle bahsediyor! Onun fikrince, “Hukuku düvel profesörü Vilson”un, “belki hukukî esasları hayata geçirmek için samimiyetle ortaya attığı bu nazariyeler”, gâyelerinden saptırılarak “İngiliz ve Fransız politikacılarının elinde pek çabuk galip devletlerin siyasî menfaatlerine uyacak bir şekle dökülmüştür”:

“…Rusya mağlûp olduktan sora, [Mustafa Kemâl, “sonra” değil “sora” diyor] Vilson, meşhur ‘14 Madde’sini ilân etti (Kûnunusani 1918). Bu maddelerde mühim olarak her milletin kendi mukadderatını kendisi tayin etmek hakkını, silâhları eksiltilmiş bütün milletlerin bir cemiyet halinde derlenmesi ile sulhün kuvvetlendirilmesi fikrini ve mağlûp devletlerden harp tazminatı alınmamak esasını tespit ediyordu. Hukuku düvel profesörlüğünden Cumhurreisliğine getirilmiş olan Vilsonun, belki hukukî esasları hayata geçirmek için samimiyetle ortaya attığı bu nazariyeler, çok yorulmuş ve sulhe susamış olan İttifakçıların ahalisi ve ordusu içinde müthiş bir propaganda silâhı mahiyetini aldı. İtilâfçılar, Vilsonun 14 maddesini sulhe esas olmak üzere derhal kabul etmişlerdi; ancak Fransa harp tazminatından vazgeçtiğini ifade ile beraber istilâ olunan vilâyetlerindeki tahribatın, Almanlar hesabına tamir ettirilmesinde ısrar etmişti. (s. 2) […]

Sevr Muahedesi de gûya milliyet esasına göre tanzim olunarak Osmanlı İmparatorluğunun Türklerle meskûn olmadığı iddia edilen kıt’aları, İmparatorluktan koparılmış ve bu arada Türklerin ekseriyeti teşkil ettikleri bazı yerler de (Kilikya ve Musul gibi) İtilâfçıların siyasî ve iktisadî menfaatleri dolayısile Türk olmıyan sahalar arasına karıştırılmıştı. Vilsonun sulhe esas olan 14 maddesinde her milletin kendi mukadderatını kendisi tayin etmek hakkı ilân olunmuş iken Osmanlı İmparatorluğunun taksiminde bu esas tamamen unutulmuştu. Osmanlı İmparatorluğundaki Türklerin ve Türk olmıyan unsurların memleket hudutları tayin edildiği zaman, milliyet ve dil meseleleri, ciddî bir surette göz önünde bulundurulmadı. Ahalisinin çoğu Türk olan İstanbul ile sırf Türklerle meskûn vilâyetlerin bile mukadderatı galip devletler tarafından tayin olunmak istenildi.