Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (58)
Laurent Kupferman’ın
“Jacques Ravenne” nâmımüsteârını kullanan Birâderiyle ortaklaşa têlîf ettiği Cumhûriyet’in Mâcerâperestleri; Târihimizi
İnşâ Eden Şu Masonlar kitabının (Pâris: Éditions Fayard, 2015, 181 p.) kapağı…
Arka kapak yazısından dahi, “hakîkî târih”in, “resmî târih”ten ne kadar farklı
olduğu anlaşılıyor:
“Mutlakıyetin
yıkılmasından III. Cumhûriyet’e kadar geçen zamân zarfında, Fransa, zengin
muhtevâlı bir destân yaşadı… Cem’iyetimizi ve onun Cumhûriyetci esâs
değerlerini şekillendiren sıra dışı şahsıyetlerle dolu bir destân! Bunlardan
Farmason olan bir kısmı, hayâtî derecede olduğu hâlde pek de bilinmiyen bir rol
oynadılar. Bâzıları şöhretlerini muhâfaza ederken daha başkaları târihin tozlu
sayfalarında kayboldular: Voltaire,
Choderlos de Laclos, Lafayette, Mirabeau, Marat, Guillotin, ressâm David,
Fouché, Talleyrand, Gambetta, Léon Bourgeois, Maria Deraismes, Ledru-Rollin,
Adolphe Crémieux, Victor Schoelcher, Raspail, Bartholdi, Jules Ferry, Émile
Combes… Bu arada, tekrîs edilmemiş, “eldivensiz, önlüksüz Mason” tâbir
edilenleri de unutmamak lâzım: Şu çifte şahsıyetli, şeytânî Sade gibi…
(Şaşırtıcı değil mi?) (De la chute de la monarchie absolue à la IIIe République,
la France vit une riche épopée, jalonnée de personnages hors du commun qui ont
façonné notre société et ses valeurs républicaines fondamentales. Parmi eux,
des francs-maçons ont joué un rôle novateur souvent méconnu quoique décisif.
Certains sont célèbres, d’autres injustement tombés dans les oubliettes de
l’histoire : Voltaire, Choderlos de Laclos, Lafayette, Mirabeau, Marat,
Guillotin, le peintre David, Fouché, Talleyrand, Gambetta, Léon Bourgeois,
Maria Deraismes, Ledru-Rollin, Adolphe Crémieux, Victor Schoelcher, Raspail,
Bartholdi, Jules Ferry, Émile Combes… Sans oublier les non-initiés, dits
« maçons sans gants ni tablier », tel, étonnamment, l’ambivalent et
sulfureux Sade.) […]
“Jacques Ravenne, Mason Âleminin pek rağbet ettiği birkaç zâbıta
romanının ortak muharriri, Sade’ın hayâtına dâir bir kitabın müellifi ve
edebiyâtta tekevvünî tenkîd (critique
génétique) mütehassısı olup kendisi de Masondur. [Ayni Sitede, “Jacques
Ravenne” isminin “Fransız ritinde”, yânî Fransa Meşrik-ı Âzamı’na tâbi bir
Locada, “kendisine Üstâd derecesi tevcîh edilmiş bir Farmasonun nâmımüsteârı
olduğu” (pseudonyme d'un franc-maçon
élevé au grade de maître au rite français)
tasrîh ediliyor.]
“Denemeci ve edebî sâhada gazete muharriri (chroniqueur littéraire) Laurent Kupferman da Mason olup
Farmasonluğa dâir alâkaya mazhar olmuş birçok eserin (plusieurs ouvrages remarqués) müellifidir. [İnternet üzerinde, bu
mevzû ile alâkalı yedi kitabı görülüyor.]” (https://www.amazon.fr/Aventuriers-R%C3%A9publique-francs-ma%C3%A7ons-histoire-Documents-ebook/dp/B016MHI47K; 10.8.2024)
Bu metinde bahis mevzûu
edilen Marki De Sade (1740 – 1814), çeşid çeşid cinsî sapıklıklar hakkında
roman tarzında medhiyeler yazmış, târihin şâhid olduğu en denî mahlûklardan
biridir. “Sadist” (Fransızcada “sadique”)
kelimesi, onun ismine izâfeten türetilmiştir. Nev’-i beşerin bu yüz karasına
dahi sâhib çıkan Masonluk ne menem şeydir? Bir de “ahlâk mektebi” olduklarını
iddiâ ediyorlar!
***
Muâsır târih araştırmalarında, Siyonizm ve
Masonluk âmillerini dikkate almamak, târihi peşînen tahrîf etmekdir
Yeni Söz gazetesinin 7 Şubat 2018 ilâ 15 Nisan 2018 târihli nüshalarında
her gün tam sayfa ve toplam 68 tefrika hâlinde neşredilen “Mustafa Kemâl’in
Masonluğunda Merâk Edilen Mes’ele: Nîçin Loca Matrikülünde İsmi Yok?” başlıklı araştırmamızın
“Netîce” Fasl’ının 4. Maddesinde, yarım asrı aşkın araştırmalarımızın ve bunlar
üzerindeki tefekkürümüzün mahsûlü olarak, hem resmî târih hakkında umûmî bir
tesbîtimizi, hem de muâsır târih araştırmalarında tâkîb edilecek umûmî bir
kâideyi beyân etmiştik:
“4) Resmî târihimiz umûmiyetle muharreftir; yalanlar,
efsâneler, istismârlarla doludur. Çok kerre hâdiselerin hakîkî sebebleri,
perde-arkası araştırılmamakta veyâ ifâde edilmemekte, sathî, ve tâlî
ehemmiyetteki bilgilerle iktifâ edilmekte, kasıdlı, muharref bilgilerle insanlarımız
iğfâl edilmektedir. Bizâtihî târih, en büyük ideolojik istismâr sâhalarından
biridir. Şöyle bir umûmî kâide vaz’edilebilir:
“Bilhassa son iki asırlık Türk, İslâm ve Dünyâ târihi;
Siyonist Emperyalizmi ve Masonluk âmilleri dikkate alınmadan doğru îzâh
edilemez. Binâenaleyh bu âmilleri görmezden gelerek yazılmış umûmî veyâ fikrî,
siyâsî, iktisâdî, ictimâî târih, hattâ ictimâiyât kitablarına fazla ehemmiyet
vermemek, bunlardan ancak bu zaaflarını bilerek kayd-ı ihtiyâtla istifâde etmek
lâzım gelir.” (Yeni Söz,
15.4.2018/68)
“Sömürge beyinliler”le
tartışmak beyhûdedir
Bunlara ilâveten, bir de şöyle bir îkâzda bulunalım:
Bizde, “münevver” ve “ilim adamı” geçinen insanların büyük
kısmı, maâlesef, “sömürge beyinli” diye tavsîf ettiğimiz bir zümre teşkîl ediyorlar…
Bunlar, âileleri, kökleri îtibâriyle Müslüman asıllı oldukları hâlde, “Kemalizm
afyonu”nu yutmuş, Kemalist maârif sisteminin küçüklüklerinden îtibâren
aşıladığı Avrupa Medeniyetinin üstünlüğü fikriyle müdhiş bir eziklik duygusuna
sürüklenmiş, bu yüzden her mes’elede Avrupa’yı Hakîkat kıstası hâline getiren,
her şeyi Avrupalı şablonlarıyle düşünen, o şablonları sorgulıyamıyan, kendi
başına araştırıp düşünemiyen, velhâsıl Avrupa Medeniyetine îmân etmiş, Avrupa
Medeniyetini otorite hâline getirmiş, dolayısıyle (rahmetli Prof. Dr. Mümtaz
Turhan’ın pek güzel îzâh ettiği şekilde) iskolastik zihniyetli insanlardır.
Bunların yazıp çizdikleri, söyledikleri, umûmiyetle bu zihniyetin mahsûlü
olduğu için, onların iddiâları karşısında fevkalâde müteyakkız bulunmak, daha
doğrusu, mecbûriyet hâsıl olmadıkça bunlarla uğraşmamak ve kendileriyle de
tartışmaktan ictinâb etmek lâzımdır. Zîrâ, (hangi dîn veyâ ideolojinin sâliki
olursa olsun) İskolastik Zihniyetin cenderesi içine girmiş bir insana Hakîkati
göstermiye çalışmak, -kâideten- beyhûdedir. Hakîkat, ancak Hakîkatten başka
tabusu olmıyan, dâimâ Hakîkate tâlib ve tâbi olan ve Hakîkat uğrunda mücâdele
eden, “Müsbit Delîl”den (yânî Tecrübî Delîl ile Tecrübî İlmin verilerine
istinâd eden Felsefî Delîlden) başka otorite tanımıyan, kısaca sahîh İlmî
Zihniyet sâhibi insanlar için kıymeti hâizdir… “Dirâyetci Müslüman” ise, (zâten
Kur’ân-ı Hakîm’den neş’et etmiş olan) “İlmî Zihniyet” sâhibi olmaktan mâadâ,
araştırırken de, tefekkür ederken de, dâimâ Kur’ânî Rûhla irtibât hâlinde olan,
ondan feyz ve kuvvet alan, ulaştığı her tesbît ve fikri bir kerre de onunla
tartarak nihâî hükme varan bir “Hakîkatperver”, bir “Hakîkat Âmili”dir…
(“Âmil”: amel eden; “Hakîkat Âmili”: Hakîkatle amel eden…)
“Demokratlık”,
Münâfıklıkla kâbil-i têlîf midir?
2. Cihân Harbi’nden sonra çok
kuvvetlendiler, iyice pervâsızlaştılar: Dün alenen söylemekten imtinâ ettikleri
faâliyetleriyle bugün iftihâr ediyor ve bunu da yeni âzâlar kazanmak için
propaganda malzemesi olarak kullanıyorlar…
İnsan Hakları ve “Demokrasi”
müdâfii olduklarını söylüyorlar, fakat umûmî nüfûsa nisbetle bir avuc olan bu
insanlar, kendilerini gizliyerek, halkın nazarlarından uzak Localarda bir araya
geliyor, İnsanlığın mes’elelerini müzâkere ediyor, kendilerince bir siyâset
tâyîn ediyor, sonra bunu, bin bir kılık altında, bin bir müessese, bin bir
yolla halka benimsetiyor ve Parlamentoda kânûnlaştırıyorlar… Hâlbuki samîmî
“Demokrat” olsalardı, kendi hüviyetleriyle (meselâ bir siyâsî fırka, bir
dernek, v.s. teşkîl ederek) açıkça mücâdele eder, halkın rızâsını kazanmıya
çalışır, kâfî nisbette rey aldılarsa, ekalliyette kalanların da Temel Haklarına
dokunmadan, kendi hükûmet programlarını tatbîk ederlerdi… Öyle yapmıyorlar:
Çeşid çeşid maskeler takarak kendilerini başka başka hüviyetlerde gösteriyor ve
bu makyavelik, bu şeytânî usûllerle emellerine ulaşıyorlar… Çünki
ikiyüzlüdürler, çünki Münâfıktırlar; ideolojileri, Sabataîlerinki gibi,
Münâfıklık üzerine kuruludur!
Övündükleri “Laiklik” de o Münâfıklığın
tezâhürü bir başka ucûbe! Hem “Vicdân Hürriyeti”nden dem vur, hem de insanların
vicdânına tahakküm et, onları Materyalizme, Dünyevîliğe, İlhâda icbâr et!
Dışları başka, içleri başka!
“Masonluk, siyâsî fırkaların hizmetkârı
değil, efendisi olmalı!”
Delîlsiz ve delîllerimizi
insâfla tartmadan, haklarında hiçbir tesbîtte bulunmuyor, hiçbir hüküm
vermiyoruz. Bütün bu yazdıklarımızın gerisinde, yarım asrı aşan araştırmalar ve
tefekkür vardır. Bu araştırmamızın başından beri gözler önüne serdiğimiz pek
çok vesîka ve delîle ilâveten meselâ şunlar da, bu husûslarda, düşünen insana
belki daha iyi bir fikir verecekdir:
Alain Guichard (Saint-Etienne,
21.10.1917 - Pâris, 2.10.2010), Le Monde
gazetesinin pek îtibârlı bir muharririydi. Neşrettiği üç kitabdan (ki üçüncüsü Jezüitler’dir -1974-) ikisi,
derinlemesine araştırdığı iki topluluk hakkında gâyet sempatizan bir yaklaşımla
ve kendilerinden büyük yardım görerek têlîf edilmiştir: Farmasonlar (Les Francs-maçons) ve Yahûdiler (Les Juifs) (Paris: Grasset, 1971)… Biz, bunlardan
birincisini (ki, başında, iki Üstâd-ı Âzamın, Paul Anxionnaz ile Richard
Dupuy’nin takrîzleri vardır ve başlıca bir maksadı, Katoliklere Masonluğu
sevdirmekdir), daha piyasaya çıktığı sırada mütâlaa etmiş ve onda birçok mühim
mâlûmât bulmuştuk. Şu pek ibretâmîz tesbît, onun kitabında mündericdir:
“[20. asrın başlarında,] Meşrik-ı
Âzam’ın çalışmaları, hemen hemen otomatik bir şeklide kânûn hâline geliyordu
[Meclis’de kânûnlaşıyordu]. (Les travaux
du Grand Orient prenaient presque automatiquement forme de loi.)” (Alain
Guichard, Les Francs-maçons, Paris:
Éditions Bernard Grasset, 1969, 2e édition, p. 76)
“Demokrasi” veyâ Cumhûrî Nizâm (ki,
nazarımızda, “Cumhûriyet”le aynı şeydir ve belki bunların yerine “Hakkıyet”
demek daha isâbetlidir) zihniyeti, felsefesi, esâsları noktainazarından aslâ
kabûl edilemez olan bu hâli, muhtelif vesîlelerle kendileri de beyân etmekden,
bunun, kendilerinin cem’iyeti ve Beşeriyeti şekillendirmek için başlıca bir
faâliyet tarzları olduğuna işâret etmekden çekinmiyorlar. Meselâ aşağıdaki üç
beyân, Fransa Meşrik-ı Âzamı’nın dâhilî neşriyâtından iktibâs edilmiştir:
“Masonluğun têsîri her yerde
hissedilmeli, fakat kendisi hiçbir yerde keşfedilmemeli! (On doit sentir la maçonnerie partout, on ne doit la découvrir nulle
part!)” (Compte rendu du Convent du
GODF de 1922 – Fransa Meşrik-ı
Âzamı’nın 1922 İctimâının Zabıtları-, p. 362; kezâ: Compte rendu du Convent du GODF de 1929, p. 188)
“Müsbet dînlerin [yânî mevcûd
dînlerin] yerine, yavaş yavaş Masonluk geçmeli! (C’est la franc-maçonnerie qui doit se subtituer peu à peu aux religions
positives!)” (“Discours de clôture du Convent de 1893”, Bulletin du Grand Orient, 1893, p. 563)
“Masonluk, siyâsî fırkaların hizmetkârı değil, efendisi olmalı! (La franc-maçonnerie doit être la maîtresse et non la servante des partis politiques!)” (République maçonnique, 30 avril 1882) (Gabriel Français, Le Complot maçonnique et la France chrétienne –Mason Komplosu ve Hıristiyan Fransa-, Paris: Librairie Téqui, 1896, p. 5’den naklen. İlk iki iktibâsın kaynağını, maâlesef, dosyalarımda bulamadım.)