Yahudilik-Masonluk münasebeti (43)
Türk düşmanı, Siyonizm tarafdârı, Farmason İngiliz Devlet
Adamı William Ewart Gladstone ve Amazon Sitesinde
satılan Herzl Defends Zionism isimli
elektronik kitabın tanıtma yazısı: Gladstone, Herzl’e mektubunda, Filistin’de
bir Yahûdi Devleti kurulmasına tarafdâr olduğunu yazıyor…
***
Bir îkâz:
Masonların “kendi müntesiblerinden” olarak gösterdikleri meşhûrlara dikkat!
Siyonizmin
hizmetindeki Mason Devlet adamları arasında kendisinden bu yönüyle bahsetmek
istediğimiz bir şahsıyet de David Lloyd George’dur. Lâkin, Yahûdi-Mason
neşriyâtında onun Masonluğuna dâir bir bilgiye rastlamış değiliz; biz,
şahsıyetine bakarak, onun Mason olabileceğine kuvvetle ihtimâl veriyoruz.
Bu
vesîleyle, husûsen alenî Mason neşriyâtında “Mason” olduğu ifşâ edilen meşhûr
şahsıyetler hakkında bir îkâzda bulunmak isteriz:
Mason
bildiğimiz şahsıyetlerin belki kısm-ı âzamı, “Cihânşümûl Masonluğun”,
propaganda maksadıyle Masonluklarının bilinmesinde fayda mülâhaza ettiği, bu
bakımdan iftihârla afişe ettiği sîmâlardır. Bunun hâricinde bildiklerimiz, şu
veyâ bu şekilde (bilhassa satışa çıkarılmış evrâk-ı metrûke şeklinde veyâ
Mareşal Pétain Hükûmetinin, Mason Arşivinin bir kısmını zaptedip Mason
listeleri neşretmesi gibi resmî yollarla) “Hâricî Âlem”e sızmış isimlerdir.
Farmasonluğun
esâs teşkîlât yapısının ve faâliyetlerinin gizliliğe istinâd ettiği bu vâkıadan
dahi anlaşılabilir…
Buna
mukâbil, Mustafa Kemâl’in, İnönü’nün, Celâl Bayar’ın, Ali Fethi’nin, v.s.
Masonluklarını saklıyorlar… (Son zamânlarda, Tamer Ayan’ın Atatürk ve Masonluk kitabında veyâ Memleket hâricindeki Mason
neşriyâtında olduğu gibi, Mustafa Kemâl’in Masonluğunu iftihârla yazmıya
başladılar. Bunun sebebi, artık çok kuvvetli olduklarını düşünmeleri ve bu
düşünceyle, kimseden pervâları olmadığını göstermek istemeleri olabilir… Sıra,
Sabataîlik îtirâfına geldi!)
Dîğer
taraftan, “Mason” olduğunu yaydıkları bâzı kimselerin hakîkaten öyle olduğu
şüphelidir. Kezâ, buna delîl olarak gösterdikleri vesîkalar… Çünki “kendileri
çalıp kendileri oynuyor”; hiçbir “Hâricî” ilim adamının arşivlerine girip
bunları tedkîk etmesine imkân tanımıyorlar. Paul Dumont, Angelo Iacovella,
Emanuela Locci, Orhan Koloğlu gibi araştırmacılar da, ya kendilerindendir, ya
da Masonluk sempatizanı ve Masonluk için çalışan kimselerdir. Muhakkak ki çok şüpheci
bir tavırla bunların çalışmalarından istifâde edilebilir.
Tefrîk mîyârı,
samîmî akîde ve ameldir
Umûmî
kâide, Mason kaynaklarında “kendilerinden” gösterilen şahsıyetlerin akîde ve
amellerine, bilhassa Münâfık inanc ve tavırlı olup olmamadıklarına dikkat
etmekdir. Akîdesi, fikir dünyâsı ve bilhassa amelleri, fiiliyâtı Masonluğa
uymıyan şahsıyetleri “kendilerindenmiş” gibi göstermelerinin bir kıymeti
yoktur. Bunlar, belki bilemiyeceğimiz bir maslâhat umarak Localara intisâb
etmiş olabilirler; Masonluk, müdâfaa ettikleri fikirlerde ve davranışlarında
tezâhür etmiyorsa, onları Mason olarak değerlendirmek yanlış olur. Bittabi,
bunlar, yalan neşriyât da olabilir…
Meselâ
Mason olduklarını iddiâ ettikleri Namık Kemâl gibi, Ziyâ Paşa gibi, Mustafa
Reşîd Paşa gibi şahsıyetler, Pâdişâh V. Murâd, bâzı şehzâdeler (Kemâleddîn ve
Nûreddîn Efendiler) üzerinde insâfla, dikkatle durmak lâzımdır.
Harzem Şâh temsîlinin (ki temsîlden ziyâde bir
romandır) müellifi Nâmık Kemâl, emsâli zor bulunur bir İslâmperverdir. Fikirlerinde
ve siyâsî tavırlarında Masonluğa çalan unsurların, muhtemelen, daha ziyâde –çok
haşir neşir olduğu- Fransız Kültürü yoluyle ona têsîr etmiş olması muhtemeldir.
(Bunlar, mukâyeseli edebiyât çalışmaları çerçevesinde araştırılacak
husûslardır…) Bâzı siyâsî tavırlarında yanılmış olması ve bunların, istemeden
Emperyalistlerin emellerine uygun düşmüş olması, onun toptan mahkûm edilmesini
îcâb ettirmez.
Yukarıda
isimlerini zikrettiğimiz üç şahsıyet, Millî Kültürümüze ve Milletimize büyük
hizmetlerde bulunmuşlardır. Onların içinde muayyen bir kesim tarafından en
fazla tenkîd edilen Koca Mustafa Reşîd Paşa, siyâsî tavırları ve hatâları bir
tarafa, İstanbul Türkcesinin tedrîcen Devlet Dili olmasında büyük hizmeti dokunmuş
ve Ahmed Cevdet Paşa gibi bir Müslüman dehâyı himâye edip önünü açmış bir
şahsıyettir; bu bakımdan, onu, şükrânla, rahmetle yâdediyoruz.
Bu
vurguladığımız husûslar, Türkiye’de bilhassa Sabataîlerin bir karârgâhı olan,
fanatik Kemalist, fanatik Garb Medeniyetcisi, binâenaleyh Türk Kültürü düşmanı
Masonluğa çok zıd şeylerdir.
Dahası, bâzı
Mason neşriyâtında, aslında Masonluğa düşman olan, Masonlukla uyuşması mümkün
olmıyan, hattâ Masonluk aleyhinde neşriyâtta bulunmuş insanlar dahi
“kendilerinden” gösteriliyor! Meselâ Edhem Pertev Paşa, meselâ Ömer Seyfeddîn,
meselâ Kâzım Karabekir, ilh…
Hâlbuki
bunların üçü de, neşriyât yoluyle, Masonluk aleyhinde bulunmuş
Milliyetci-Mukaddesâtçı, Masonluğa aykırı şahsıyetlerdir.
Rahmetli
Ömer Seyfeddîn’in (Gönen, 1884 – İstanbul, 6.3.1920) Masonluk aleyhdârı
risâlesi, Vatan! Yalnız Vatan…’dır.
İntişâr târihi, 22 Temmuz 1327 / 4 Ağustos 1911’dir. Selânik’de, Rumeli
Matbaası’nda basılmıştır. Başlık altı, “Beynelmilel gizli cem’iyetlerden ve
beynelmilel gizli gâyelerden sakınalım!” şeklindedir. (Bu risâleyi, kadîm
arkadaşım Târih Prof. Dr. Ali Birinci, Latin harflerine çevrirerek daktilo
etmiş ve bana da bu nüshanın bir fotokopisini vermişti. Onun bu nüshası, Tarih ve Toplum mecmûasının Ekim 1989
târihli 70. sayısında neşredilmiştir.)
Kâzım
Karabekir (İstanbul, 1882 – Ankara, 26.1.1948), İttihâdcılığı zamânında
Masonluğa intisâb etmiş olabilir; zâten İTK’ya intisâb, Masonluğa intisâbla
hemen hemen aynı şeydi. Lâkin rahmetli Karabekir’in şahsıyeti ve hayâtı, umûmî
Mason profilinden çok uzaktır. (Zamân zamân tezâhür eden bâzı şahsıyet
zaaflarına rağmen… Her kim olursa olsun, herhangi bir insanoğlunu
efsâneleştirmek tavrı bizden ırak olsun!) Onun Masonluk aleyhdârı neşriyâtı
ise, (başkası var mı, bilmiyoruz) rahmetli Eşref Edib’in İslâm-Türk Ansiklopedisi Mecmuası’nda (Eylûl 1947, sayı 79, ss.
4-8) münderic bir makâlesidir. Bu, “Müslümanlığın Karşılaştığı Tehlikeler”
başlığı altında, birkaç bölümlük bir makâlenin 2. Bölümü gibi verilmiştir.
Hakîkatte ise, bu “makâle”, Karabekir Paşa’nın bir eserinden iktibâs edilmiş
“Masonluk” başlıklı Fasıldır. Eserin ismi, Cihan
Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik? şeklindedir.
“Masonluk” bahsi, bunun 2. Kitabının I. Kısmında, 94 ilâ 107. sayfalarda
mündericdir. Kitab isminin altında, o nefîs İstanbul Türkcesiyle, Müellifin
hâdiselere bakış zâviyesi belirtilmiştir:
“Her
içtimaî hadise gibi harbe girişimiz dahi bir tek insan iradesinin eseri değil,
bir takım girift amillerin muhassalasıdır.”
Eser,
İstanbul’da, Tecelli Basımevi’nde, 1937 senesinde basılmıştır. Yânî “Ebedî Şef”
devrinde… Binâenaleyh, Masonluğun bütünüyle Kemalist Devletle aynîleştiği bir
devirde, üstelik kendisi de sıkı tâkîb ve baskı altındayken, Müellifin,
Masonluğu, nisbeten yumuşak bir üslûbla tenkîd etmesini ve makâlesini, idâre-i
maslahat kabîlinden ifâdelerle bitirmesini anlayışla karşılamak lâzımdır:
“Türkiye
Cumhuriyeti içindeki localara giren Türk münevverlerimiz de 10-10-1935 de kendi
basiretlerinden doğan kararlarile Türkiyede masonluk faaliyetine son
vermişlerdir. Bu, her türlü takdire lâyık bir harekettir.” (Karabekir 1937:
107) (Bu her iki kaynağa da, sevgili arkadaşım Prof. Dr. Ali Birinci’nin şahsî
kütübhânesinden ulaştım; kendisine müteşekkirim.)
Edhem
Pertev Paşa ise (Erzurum, 1824 – Kastamonu, 6.1.1873), evvelâ Masonluğa intisâb
etmiş, bizzât müşâhede ederek onun içyüzünü görmüş, bunun üzerine, Hâbnâme isimli bir risâle kaleme alarak hem
–rü’yâ görmüş gibi- yaşadığı tekrîs sahnesini tasvîr etmiş, hem de Müslümanları
bu tehlikeli Münâfık teşkîlâtına karşı kat’î bir dille îkâz etmiştir.
Kâzım Karabekir
Paşa’ya nazaran Masonluğun içyüzü
Rahmetli
Karabekir Paşa’nın bahis mevzûu ettiğimiz makâlesi (daha doğrusu kitab bölümü)
dikkatle mütâlaa edildiğinde, kendisinin, Masonluk târih, akâid ve siyâsetine
derinlemesine vâkıf olmadığı gibi bir intibâ ediniliyor. (Belki de bu, o
devirde, Totaliter Rejimin ağır baskıları altında, düşündüklerini olduğu gibi
yazamaması sebebiyledir…)
Onun, hâssaten
şahsî müşâhedelerine dayanarak Masonluk hakkında ulaştığı umûmî kanâat,
Masonluğun, 18. asırdan beri, İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük Devletler
tarafından, bütün dünyâda, memleketleri müstemlekeleştirmek ve istismâr etmek
için bir vâsıta olarak kullanıldığıdır. Aynı hâl, Osmanlı İmparatorluğunda da
vâkîdir. Osmanlı bahis mevzûu olduğunda, nihâî hedefleri Osmanlı’yı, millî
asabiyetleri körükliyerek paramparça etmek ve lokma lokma yutmaktır. 1. Cihân Harbine
kadar bu istikâmette büyük mesâfe kat’etmişlerse de, en büyük darbeyi,
Osmanlı’yı bu Harbe ve üstelik, Merkezî İmparatorluk saflarında sokarak
indirmişlerdir. Bilhassa bu son husûstaki müşâhedeleri fevkalâde şâyân-ı
dikkattir: Fransa ve İngiltere, Osmanlı’yı, kasd-ı mahsûsayle İttifâk
Devletleri saflarında Harbe girmiye zorlamışlardır ve Siyonistler de,
Filistin’i ele geçirip Devlet kurmak gâyesiyle bu siyâsete büyük destek vermişlerdir…
Acabâ
Farmasonlar, “kendilerinden biri” sıfatıyle hakîkatsiz propagandalarına âlet
ettikleri rahmetli Kâzım Karebekir Paşa’nın aşağıdaki tesbîtlerine ne cevâb
verirler?