Yahûdîlik-masonluk münâsebeti (17)
Haham Dr. İsidore Epstein’ın -eserlerinden yapılmış İngilizce bir derleme kitabın 1995 baskısının kapağındaki- resmi ve bizim, Mesîhcilikle alâkalı bâzı pasajlarını tercüme ettiğimiz Yahûdilik kitabının Fransızca tercümesinin 1969 baskısı…
***
Yahûdiliğin en hayâtî ve sarsılmaz akîdesi: Mesîhcilik
Mesîh devrinde Arz üzerinde tahakkuk edecek İlâhî Krallığa olan inanc, Yahûdiliğin bütün tezâhürlerinin, hattâ bizzât Yahûdi Milletinin binlerce seneden beri yaşıyabilmesindeki sırrın anahtarıdır. Yahûdiler, bütün târihleri boyunca, dâimâ bu devrin hayâliyle yaşamışlar, en zor şartlarda dahi bu ümîdlerini kaybetmemişlerdir. Bu devir, Mesîh’in şahsında temsîl olunmaktadır. Fakat Mesîh, fevkalbeşer bir mahlûk değildir. O, en nihâyet, Benî İsrâil’in kurtuluşunun ve eski vatanına tekrâr kavuşmasının bir vâsıtasından başka bir şey olmıyan bir fânîdir. Benî İsrâil vâsıtasıyle de, bütün beşeriyetin ahlâkî ve mânevî kurtuluşu tahakkuk edecek, bu sûretle her insan, İlâhî Krallığın vatandaşı olmıya lâyık hâle gelecekdir. (p. 131) Böylece, yeryüzünde bütün insanların bağlanacağı tek bir cihânşümûl dîn bulunacak ve artık ilâhî maksad da tahakkuk etmiş olacaktır. (p. 132)
Bütün “Goyim” için tek dîn: “Nûh Dîni” veyâ “Cihânşümûl Dîn”
“Mûsevîlik [veyâ Yahûdilik], oldukça erken bir devirden îtibâren, dîğer insanların sâdece ‘Nûh Kanûnları’na riâyet etmelerini kâfî görmüştür. […] ‘Nûh’un oğulları’, Benî İsrâil’in tek Allâh akîdesini kabûl etmekle mükellef değildirler; Putperest olmamaları kâfîdir; buna mukabil, isterlerse, İki İlâh veyâ Teslîs akîdesine sâhib olabilirler. […] Nûh Kanûnları, Yahûdilerin dîğer insanları dînlerine kazanma husûsundaki tavırlarına da têsîr etmiştir. […] Yahûdiliğin resmî teşekkülleri, Putperest Yunan-Roma Âleminde, dîğer insanların Yahûdiliğin hükümlerine uymaları için hiçbir teşkîlâtlı teşebbüsde bulunmamışlardır. Zîrâ Yahûdiliğin hükümleri, husûsen râhiblikle vazîfelendirilmiş olan İsrâil’den başka hiçbir millete müteveccih değildirler. Yahûdiliğin bütün arzûsu, Putperestlerin sahte ilâhları ve sahte ahlâkları yerine Nûh’a vahyedilmiş olan Beşeriyet Dînini (la religion de l’humanité révélée à Noé) ikame etmekden ibâretti. Ama bir def’a Putperestliğin yerine, peşpeşe kendinden neş’et etmiş olan Hıristiyanlık ve İslâm dînleri kaim olunca, Yahûdilik, artık bu husûstaki mücâdele sâhasından çekilip Beşeriyet Dînini yayma işini onlara bıraktı. (Mais quand le paganisme eut été remplacé par le christianisme , puis aussi par l’islam le judaïsme se retira du champ de la mission et se contenta de laisser aux confessions issues de lui la tâche de répandre la religion de l’humanité.) Bunun sebebi de, dîğer milletlerin âkıbetine lâkayd kalmak değildi; Hıristiyanlık ile İslâmın –sıhhatli bir Tevhîd akîdesine sâhib olmasalar da- ihtivâ ettikleri pek çok ahlâkî ve dînî hakîkatin ana dîn (la religion-mère) olan Yahûdilikle müşterek olmasıydı. Ve Yahûdiliğin tâlimine göre, Allâh’ın tâyîn ettiği vakitte, Mesîhî Krallık têsîs edilince, gerisi zâten gelecekdir; hem de zarûrî olarak gelecekdir… İşte İsrâil’in tükenmez ümîdi de budur. O ümîd ki Yahûdiliğe, en eski devirlerden günümüze kadar devâm edegelen hayâtiyetini ve Yahûdi dînî hayâtı tarafından temsîl olunan birleştirici kuvvetini kazandırmaktadır.” (pp. 135-136)
Tişri ayının ilk günü, Yahûdi yılbaşısı Roş Hoşana Bayramı tes’îd edilir. O gün havrada yapılan âyinin zirve noktası, Mesîh devrinin bir ân evvel başlaması için yapılan duâdır. “O altın çağ geldiğinde, bütün beşeriyet İlâhî Krallığı tanıyacak ve tek bir grup teşkîl edecekdir.” (p. 164)
[Marx’ın da çok têsîri altında kaldığı ve 19. asrın ilk mühim Siyâsî Siyonistlerinden, 1862’de neşredilen Roma ve Kudüs kitabının müellifi, Komünist Yahûdi mütefekkiri] “Moses Hess’in (1812 – 1875) milliyetciliği, İbrânî Mesîhciliğinin cihânşümûl idealiyle yoğrulmuştu. Ona göre, Yahûdiler, Mesîh milletidir; teşkîlâtlı ve birleşmiş bir İnsanlıkta ictimâî adâlet, insânî yardımlaşma ve ebedî sulh umdelerini tahakkuk ettirmek onların vazîfesidir. Bunun için de evvelâ eski vatanlarına dönüp Yahûdi Devletini kurmaları lâzımdır…” (p. 287)
“Yahûdilerin 19. asırda pek çok memlekette her çeşid haklarına kavuşmaları ve bu yüzden de sık sık devletlerin ve ticâret âleminin kilit mevkilerine geçmeleri, pek çok Şarkî Avrupa Yahûdileri tarafından Mesîh devrinin alâmetleri olarak tefsîr edildi. Böylece Filistin’de Yahûdi Devletinin doğrudan ilâhî müdâhaleyle, bir ânda, mûcize ve hârikalarla têsîs edileceği şeklindeki eski inanc yerine, kurtuluş devrinin, tedrîcen, insanın eliyle geleceği fikri hâkim oldu. Bu fikri ilk def’a serdeden, Haham Lévi Hirsh Kalisher’dir (1785 – 1877); ki 1862’de neşrettiği Derişat Zion isimli eserinde, Tanah ve Talmud’dan parçalarla tevsîk ettiği nazariyesine göre, Filistin’de Yahûdi müstemlekelerinin têsîsi, müsâmahakâr hükûmetler ile cömerd Yahûdilerin yardımları sâyesinde mümkün olacaktı. Nitekim kendisi de bu istikamette faâliyette bulundu ve netîce de aldı…” (p. 288)
“Mukaddes Arâzî’nin ilk Hahambaşısı olan Abraham İsaac Kook’a (1868 – 1935) göre, Filistin’de başlıyan Allâh’a dönüş hareketi bir gün muhakkak bütün dünyâyı fethedecekdir. […] Yahûdilik, rolünü ancak Mukaddes Arâzî’yi merkez yaparak müessir bir şekilde oynıyabilir. Daha şimdiden pek çok Yahûdi fikri, Beşeriyetin müşterek malı olmuştur ve bu da Yahûdilerin, Mukaddes Arâzî’ye döndükden sonra, dîğer milletler üzerindeki mânevî nüfûzlarını icrâ etmelerini kolaylaştıracaktır.” (p. 293)
“İsrâil Başvekîli Ben Guryon, 1957 Temmuz’unda Kudüs’de bir araya gelen Umûmî Siyonist Hey’eti âzâlarına hitâben, İsrâil Devleti’nin têsîsindeki en mühim âmilin, Mesîh devri hakkında beslenen inanc olduğunu ve Yahûdi Milletinin kendi memleketine dönüşünün, Mesîh devrinin başlangıcını teşkîl ettiğini (le retour du peuple juif, à son pays, est le commencement de la réalisation de la vision messianique) söylemiştir.” (p. 301)
“Mesîh devri ümîdi, (hangi temâyüle mensûb olurlarsa olsunlar) bütün Yahûdiler arasında müşterekdir. Usûlleri farklı olsa da, […] hepsi, dört bin senedir devâm eden ve Allâh tarafından tesbît edilmiş olan aynı millî gayenin tahakkuku uğrunda gayretlerini birleştirmektedirler; ki bu gaye de, Mesîh Krallığının têsîsidir.” (p. 303) (İsidore Epstein, Le Judaïsme, Paris: Éditions Payot, 1969, 11x18 cm, 310 p.) (Epstein’dan naklettiğimiz metinleri, ilk def’a, Yahûdilik ve Dönmeler kitabımızda -1989, ss. 434/437- neşrettik.)
Yahûdilik de, Masonluk da, Kemalizm de hep “dünyevî dîn”
Yahûdilik-Masonluk münâsebetinde fevkalâde dikkat çekici bir başka husûs, her ikisinin de, esâs îtibâriyle dünyevî birer dîn olmasıdır. Gerek kendilerine atıfta bulunduğumuz Bernard Lazare, Joseph Cohen, Benamozegh, gerekse burada zikretmediğimiz sâir Yahûdi müellifleri hep bu husûsu tebârüz ettirirler. Kezâ Yahûdiliğe dâir birçok eserin müellifi olan feylesof, denemeci, romancı, şâir Edmond Fleg (Flegenheimer; Cenevre, 26.11.1874 – Pâris, 15.10.1963):
“Yahûdilik, sâdece dünyânın istikbâline müteveccihdir.” (Edmond Fleg, Anthologie juive, Paris: Éditions Crès, 1923, 2 volumes, p. 261)
Bizdeki Yahûdi müelliflerinden Prof. Avram Galanti (Abraham Galanté)’nin (1873 – 1961) –Mustafa Kemâl ile İbrânî Peygamberleri arasındaki benzerliğe dikkat çeken- Kemâlperest bir makalesinde de aynı tesbîti görüyoruz. Kemalizme sâdece fikrî değil, ırkî bir taassubla da sâhib çıkan Bene Berit Farmasonu Galanti'nin târifiyle, Mustafa Kemâl, Laikliğin, yâni “Dînler Üstü Dünyevî Dîn”in bir “Peygamber”idir; -kendi tâbirleriyle- “İlâhî” değil, “Dünyevî bir Peygamber”, yânî kendi başına bir dîn îcâd edip ona rehberlik eden bir ideologdur:
“…İlâhî Peygamberlerden başka Dünyevî Peygamberler vardır. Karl Marx, Marksizmin yânî Sosyalizmin Peygamberi; Lenin, Leninizmin, yânî Komünizmin Peygamberi; Mustafa Kemâl, Kemalizmin, yânî hürriyet, istiklâl ve terakkî aşkının Peygamberidir.
“ ‘-Kanûnlarımız, ancak dünyevî ihtiyâclardan mülhem olacaktır!' diyen Mustafa Kemâl, Peygamberlik sâhasında Mûsâ'ya benziyor. Mûsâ, İlâhî Peygamber olmakla berâber, Dünyevî [Laik], Sosyalist ve hattâ biraz Komünist bir Peygamberdir. Buna hayret edilmesin; Tevrât meydandadır. Mûsâ, İbrânîlerce daha evel tanınmış olan Vahdet-i İlâhiye fikrini takviye ve îlân ettikden sonra, dünyevî işler ile meşgûl olmuştur. Vâzı-ı kanûn sıfatıyle vaz'ettiği kanûnları, ancak dünyevî esâslara müsteniddir. Mûsâ, şimdiki tasavvur olunan şekilde, Cennet ve Cehennemden bahsetmedi. Cennet ve Cehennem fikri, Yahûdilere, yabancı akvâmdan gelmiştir. Ahd-i Atîk'ın [Tanah; Yahûdi Kitab-ı Mukaddes'i] hiçbir yerinde Cennet ve Cehennem kelimeleri yoktur. Evâmir-i İlâhiyeye karşı gelenlerin, yeryüzünde ve sağlıkları zamânında görecekleri cezâlar Tevrât'ta mezkûrdur. Görülüyor ki Mûsâ'nın vaz'ettiği kanûnlar, insanların saâdetini, insanlar arasında hüsn-i âmîzişi, yâni medeniyeti hazırlıyan bahtiyâr bir ictimâî hayâtı têmîn etmeğe mâtûftur.” (Avram Galanti, 11 Teşrînisânî 1341 / 11 Kasım 1925 târihli Akşam gazetesinde intişâr eden “Mûsâ / Mustafa Kemâl” başlıklı makalesinden; Müellifin Küçük Türk Tetebbular isimli makale derlemesinin Önder Kaya tarafından Latin harflerine çevrilmiş baskısı: Türklük İncelemeleri, İstanbul: Yeditepe Ye., 2004, ss. 146-147)
Bütün dünyâda –hahambaşılar dâhil- Yahûdilerin Masonluğa rağbet göstermesi, elbette sebebsiz değil
İşte Yahûdilik ile Masonluk arasında bu kadar büyük bir benzerlik olduğu içindir ki Yahûdiler, dünyânın her tarafında Masonluğa fevkalâde rağbet göstermişlerdir. Öyle ki meselâ Fransa’da: “Vasat Mason, çok kere, Yahûdidir.” (Le Monde gazetesi muharrirlerinden Alain Guichard, Les Francs-Maçons, Paris: Éd. Bernard Grasset, 1969, 2. éd., p. 59)
DEVAM EDECEK