Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (117)

Siyonistler Türkiye’yle savaşıyorlar

“Türkiye’nin Sâdık Vatandaşları”, Lurçat’nın mezkûr makâlesinde olduğu gibi, Türklere karşı verdikleri hâinâne mücâdeleden bahsederken, hep, “Filistin’i veyâ İsrâil Topraklarını Türklerden veyâhud Türklerin boyunduruğundan kurtarmak –libérer la Palestine ou Eretz Israël des Turcs ou bien du joug des Turcs”- tâbirini kullanıyorlar… Şeytânî mantık, böyle: Filistin’in hakîkî sâhibleri onlar; biz ve Arablar ise orada işgâlciyiz!

1_2e202e670cdd8598b8dea1cab2fbb751.jpg

(https://www.gettyimages.dk/detail/news-photo/joseph-trumpeldor-formed-the-650-strong-zion-mule-corps-of-news-photo/944222428?adppopup=true; 24.4.2024)

(https://www.cbc.ca/news/canada/nova-scotia/jewish-legion-fort-edward-windsor-nova-scotia-first-world-war-1.6636890) (22.4.2024)

(https://sheldonkirshner.com/the-centenary-of-the-jewish-legion/) (18.4.2024)

(https://www.gettyimages.dk/detail/news-photo/zeev-jabotinsky-with-soldiers-of-the-jewish-legion-autumn-news-photo/944222330?adppopup=true; 24.4.2024)

Üstte solda, Çanakkale’de ve Filistin Cephesinde bize karşı savaşan Siyon Katırcıları Birliği ile Yahûdi Lejyonu’nun –Jabotinski ile berâber- iki müessisinden biri olan Joseph Trumpeldor, ortada Yahûdi Lejyonu’nun onbaşı rütbeli askerlerinden Ben Guryon’un 1918’de, Amerika ve Kanada’dan Lejyon’a katılan gönüllülerin bir kısmının tâlim yaptığı Kanada, Yeni İskoçya bölgesi, Windsor şehri yakınlarındaki Edward Kalesi Kampında çekilmiş resmi, sağda, Yahûdi Lejyonu’nun, Bene Berit’in ve İsrâil Devleti’nin amblemi Menora (ki aynı zamânda Masonluğun da remizlerinden biridir), altta solda, Jabotinski, Lejyon’dan bir grup askerle bir arada, sağda, Yahûdi Lejyonu’nun müessisi ve İsrâil’in bânîlerinden biri olan Jabotinski’yi iftihârla yâdeden bir İsrâil afişi…

***

“Türkiye’nin, Harbe girdiği takdîrde, ondan mağlûb ve paramparça olmuş olarak çıkacağından hiç şüphe etmedim (Je n'ai jamais douté du fait qu'une fois la Turquie entrée en guerre, elle serait vaincue et taillée en pièces).

“Bu mes’elede de bu netîceden nasıl en küçük bir şüphe dahi duyulabileceğini anlamaktan âcizim. Bahis mevzûu olan, tahmînler değil, objektif bir hesâb mes’elesi idi. Bu satırlarda bu mes’eleden bahsetmekten memnûnum; çünki o zamânlar, harbin gâlibi hakkında [kumarbâz gibi] bahse tutuşmakla ithâm edilmiştim. Türkiye’de uzun müddet muhâbir olarak bulundum. Benim nazarımda, gazetecilik mesleğinin kıymeti en üst seviyededir. Mesleğinin hakkını veren bir muhâbir, bulunduğu memleket hakkında, herhangi bir büyük elçiden, hattâ benim şahsî tecrübeme göre, o memleketin bir profesöründen dahi daha fazla bilgi sâhibidir. Hâlbuki Türkiye hakkındaki bu bedîhî hakîkatin, sâdece profesörler değil, büyük elçiler de farkındaydı. O devirde, elbette hiçbir gazeteci Almanya’nın mağlûb ve kayıdsız şartsız teslîm olacağını peşînen söyliyemezdi. Lâkin bu harbin bedelini, başka her memleketten daha fazla Türkiye’nin ödiyeceğinden aslâ şüphe etmedim. Taş ve demir ateşe dayanabilirler; fakat ahşab bir kulübe cayır cayır yanar ve hiçbir mûcize onu kurtaramaz… (Là encore, je suis incapable de comprendre comment on pouvait éprouver le moindre doute à ce sujet. Il ne s'agissait pas de suppositions, mais d'une question de calculs objectifs. Je suis heureux de pouvoir en faire état ici, ayant été accusé d'avoir parié sur le vainqueur de la guerre à cette époque. J'ai longtemps été correspondant en Turquie. Je tiens le métier de journaliste en la plus haute estime : un correspondant consciencieux en sait bien plus sur le pays où il se trouve que n'importe quel ambassadeur – et selon ma propre expérience, souvent plus qu'un professeur autochtone. Mais dans ce cas particulier, non seulement les professeurs, mais aussi les ambassadeurs étaient avertis de cette vérité évidente concernant la Turquie. Aucun journaliste ne pouvait évidemment prédire, à cette époque, que l'Allemagne subirait la défaite et la reddition sans condition. Mais je n'ai jamais douté du fait que la Turquie, plus que tout autre pays, devrait payer le prix de cette guerre. La pierre et le fer peuvent supporter le feu ; une hutte en bois brûlera, et aucun miracle ne pourra la sauver...)”

Osmanlı’yı yıkmak için seferber oluyorlar

Jabotinski, bu sağlam kanâatle, Harb esnâsında da, Türkiye’yi yıkmak için seferber olmak lâzım geldiğini düşünüyor ve fikrini Siyonist lideri Max Nordau’ya açıyor:

“- ‘Doktor!’ dedim, ‘Gemimizi o ahmakların tâlimâtına göre kullanamayız! Hayır, Türk bizim ‘kardeşimiz’ değildir! Hattâ bizzât hakîkî ‘İsmâil’ ile dahi hiçbir rûhî yakınlığa sâhib değiliz! Allâh’a şükür, biz Avrupalıyız! Ayrıca, biz, iki bin senedir Avrupa’nın bânîleriyiz! Sizin şöyle bir sözünüzü hatırlıyorum: ‘Biz Avrupa’nın hudûdlarını Fırat’a kadar genişletmek için Eretz-İsrâil’e gidiyoruz!’ Hâlbuki bunun önündeki mâni Türkiye’dir ve şu ânda onun son sâati gelip çatmıştır! O hâlde kollarımız bağlı mı kalacağız? (- Doktor, - lui dis-je – on ne peut pas conduire notre barque selon les instructions de ces idiots. Non, le Turc n'est pas ‘notre frère’, et même avec le véritable ‘Ismaël’ lui-même, nous n'avons aucune proximité spirituelle. Nous sommes, grâce à Dieu, des Européens, et nous sommes mêmes les constructeurs de l'Europe depuis deux mille ans. Je me souviens d'un autre point de vos discours : ‘Nous allons en Eretz-Israël pour élargir les frontières de l'Europe jusqu'à l'Euphrate’. Et l'obstacle est la Turquie. A présent, sa dernière heure est venue : allons-nous rester les bras croisés ?)” (Kaynak: Fransızca bir İsrâil sitesi olan: Vu de Jérusalem. L’actualité vue de Jérusalem, comme nulle part ailleurs!, “Une page d’histoire – Israël et la Turquie… en 1914, le regard de Jabotinsky”; http://vudejerusalem.20minutes-blogs.fr/archive/2011/09/03/israel-et-la-turquie-en-1914.html; 21.11.2017.)

Bu pasajda, “Avrupa’nın hudûdlarını Fırat’a kadar genişletmek için Eretz-Isrâil’e gidiyoruz!” cümlesine hâssaten dikkat edilmelidir: En büyük emellerinden birinin “Nil’den Fırat’a kadar bir İsrâil Devleti” inşâ etmek olduğunu bu vesîleyle de ifâde etmiş oluyorlar…

Siyonistler, “Yahûdi Lejyonu”nu teşkîl ederek Türkiye’yle savaşıyorlar

Jabotinski, öylece kollarını bağlayıp durmıyacak, arkadaşı Yosef Trumpeldor (1880 - 1920) ile berâber, İngilizlerle anlaşarak, 1915’de, İskenderiye’de, Osmanlı’nın, –Îtilâf Devletleri tâbiiyetlerinde oldukları için- hudûd dışı ettiği 562 Yahûdiden müteşekkil bir “Siyon Katırcıları Birliği (Zion Mule Corps)” kurarak, Yahûdi târihinde iki bin seneden beri ilk def’a kendi bayrağı altında savaşan küçük bir Yahûdi ordusu teşkîl edecek, bu birlik, aynı sene, Çanakkale’de, nefret edilen ve Siyonist Emperyalizminin önünde o zamân en büyük mâni olarak görülen Türklere karşı harbe katılacak, harbde, bir hayli zâyiât vermekle berâber, büyük yararlık gösterecektir. (Pierre İtshak Lurçat, “Gallipoli 1915: la Légion juive, première armée juive depuis l’Antiquité”, https://vudejerusalem.20minutes-blogs.fr/archive/2014/02/21/la-creation-de-la-legion-juive-premiere-armee-juive-depuis-l-892747.html, 28.11.2017.)

“Türkiye’nin Sâdık Vatandaşları”, Lurçat’nın mezkûr makâlesinde olduğu gibi, Türklere karşı verdikleri hâinâne mücâdeleden bahsederken, hep, “Filistin’i veyâ İsrâil Topraklarını Türklerden veyâhud Türklerin boyunduruğundan kurtarmak –libérer la Palestine ou Eretz Israël des Turcs ou bien du joug des Turcs”- tâbirini kullanıyorlar… Şeytânî mantık, böyle: Filistin’in hakîkî sâhibleri onlar; biz ve Arablar ise orada işgâlciyiz!

Jabotinski ve Trumpeldor, bu kadarla iktifâ etmiyecekler, yine İngilizlerle anlaşarak, 38, 39 ve 40. taburlardan müteşekkil (İsrâil’in bânîlerinden ve ilk Başvekîli Ben Guryon’un, ikinci Cumhûr Reîsi Yitsak Ben-Zvi’nin, yine Başvekîl Levi Eşkol’ün, ilk Müdâfaa Kuvvetleri Erkânıharbiye Reîsi Yaakov Dori’nin ve –o zamân Osmanlı tâbiiyetindeki- “Türkiye’nin Sâdık Vatandaşları”ndan birçoğunun da aralarında bulunduğu) beş bin kişilik bir Yahûdi Lejyonu (“Jewish Legion”) meydana getirerek 1917’de Filistin Cephesinde Osmanlı’ya karşı hırsla savaşacak ve Osmanlı’nın tasfiyesiyle netîcelenecek Filistin mağlûbiyetimizde mühim bir âmil olacaklardır. Tabiî, başımızdaki hâinlerin ve Yahûdi câsûsların rolünü de gözden ırak tutmamak lâzım…