Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (117)
Siyonistler Türkiye’yle savaşıyorlar
“Türkiye’nin Sâdık Vatandaşları”,
Lurçat’nın mezkûr makâlesinde olduğu gibi, Türklere karşı verdikleri hâinâne
mücâdeleden bahsederken, hep, “Filistin’i veyâ İsrâil Topraklarını Türklerden
veyâhud Türklerin boyunduruğundan kurtarmak –libérer la Palestine ou Eretz
Israël des Turcs ou bien du joug des Turcs”- tâbirini kullanıyorlar… Şeytânî
mantık, böyle: Filistin’in hakîkî sâhibleri onlar; biz ve Arablar ise orada işgâlciyiz!
(https://www.cbc.ca/news/canada/nova-scotia/jewish-legion-fort-edward-windsor-nova-scotia-first-world-war-1.6636890) (22.4.2024)
(https://sheldonkirshner.com/the-centenary-of-the-jewish-legion/) (18.4.2024)
Üstte solda, Çanakkale’de ve Filistin
Cephesinde bize karşı savaşan Siyon Katırcıları Birliği ile Yahûdi Lejyonu’nun
–Jabotinski ile berâber- iki müessisinden biri olan Joseph Trumpeldor, ortada
Yahûdi Lejyonu’nun onbaşı rütbeli askerlerinden Ben Guryon’un 1918’de, Amerika
ve Kanada’dan Lejyon’a katılan gönüllülerin bir kısmının tâlim yaptığı Kanada,
Yeni İskoçya bölgesi, Windsor şehri yakınlarındaki Edward Kalesi Kampında
çekilmiş resmi, sağda, Yahûdi Lejyonu’nun, Bene Berit’in ve İsrâil Devleti’nin
amblemi Menora (ki aynı zamânda
Masonluğun da remizlerinden biridir), altta solda, Jabotinski, Lejyon’dan bir
grup askerle bir arada, sağda, Yahûdi Lejyonu’nun müessisi ve İsrâil’in
bânîlerinden biri olan Jabotinski’yi iftihârla yâdeden bir İsrâil afişi…
***
“Türkiye’nin, Harbe girdiği takdîrde,
ondan mağlûb ve paramparça olmuş olarak çıkacağından hiç şüphe etmedim (Je
n'ai jamais douté du fait qu'une fois la Turquie entrée en guerre, elle serait
vaincue et taillée en pièces).
“Bu
mes’elede de bu netîceden nasıl en küçük bir şüphe dahi duyulabileceğini
anlamaktan âcizim. Bahis mevzûu olan, tahmînler değil, objektif bir hesâb
mes’elesi idi. Bu satırlarda bu mes’eleden bahsetmekten memnûnum; çünki o
zamânlar, harbin gâlibi hakkında [kumarbâz gibi] bahse tutuşmakla ithâm
edilmiştim. Türkiye’de uzun müddet muhâbir olarak bulundum. Benim nazarımda,
gazetecilik mesleğinin kıymeti en üst seviyededir. Mesleğinin hakkını veren bir
muhâbir, bulunduğu memleket hakkında, herhangi bir büyük elçiden, hattâ benim
şahsî tecrübeme göre, o memleketin bir profesöründen dahi daha fazla bilgi sâhibidir.
Hâlbuki Türkiye hakkındaki bu bedîhî hakîkatin, sâdece profesörler değil, büyük
elçiler de farkındaydı. O devirde, elbette hiçbir gazeteci Almanya’nın mağlûb
ve kayıdsız şartsız teslîm olacağını peşînen söyliyemezdi. Lâkin bu harbin
bedelini, başka her memleketten daha fazla Türkiye’nin ödiyeceğinden aslâ şüphe
etmedim. Taş ve demir ateşe dayanabilirler; fakat ahşab bir kulübe cayır cayır
yanar ve hiçbir mûcize onu kurtaramaz… (Là encore, je suis incapable de comprendre
comment on pouvait éprouver le moindre doute à ce sujet. Il ne s'agissait pas
de suppositions, mais d'une question de calculs objectifs. Je suis heureux de
pouvoir en faire état ici, ayant été accusé d'avoir parié sur le vainqueur de
la guerre à cette époque. J'ai longtemps été correspondant en Turquie. Je tiens
le métier de journaliste en la plus haute estime : un correspondant
consciencieux en sait bien plus sur le pays où il se trouve que n'importe quel
ambassadeur – et selon ma propre expérience, souvent plus qu'un professeur
autochtone. Mais dans ce cas particulier, non seulement les professeurs, mais aussi
les ambassadeurs étaient avertis de cette vérité évidente concernant la
Turquie. Aucun journaliste ne pouvait évidemment prédire, à cette époque, que
l'Allemagne subirait la défaite et la reddition sans condition. Mais je n'ai
jamais douté du fait que la Turquie, plus que tout autre pays, devrait payer le
prix de cette guerre. La pierre et le fer peuvent supporter le feu ; une
hutte en bois brûlera, et aucun miracle ne pourra la sauver...)”
Osmanlı’yı
yıkmak için seferber oluyorlar
Jabotinski, bu sağlam kanâatle, Harb
esnâsında da, Türkiye’yi yıkmak için seferber olmak lâzım geldiğini düşünüyor
ve fikrini Siyonist lideri Max Nordau’ya açıyor:
“-
‘Doktor!’ dedim, ‘Gemimizi o ahmakların tâlimâtına göre kullanamayız! Hayır,
Türk bizim ‘kardeşimiz’ değildir! Hattâ bizzât hakîkî ‘İsmâil’ ile dahi hiçbir
rûhî yakınlığa sâhib değiliz! Allâh’a şükür, biz Avrupalıyız! Ayrıca, biz, iki
bin senedir Avrupa’nın bânîleriyiz! Sizin şöyle bir sözünüzü hatırlıyorum: ‘Biz
Avrupa’nın hudûdlarını Fırat’a kadar genişletmek için Eretz-İsrâil’e
gidiyoruz!’ Hâlbuki bunun önündeki mâni Türkiye’dir ve şu ânda onun son sâati
gelip çatmıştır! O hâlde kollarımız bağlı mı kalacağız? (- Doktor, - lui dis-je – on ne peut pas conduire
notre barque selon les instructions de ces idiots. Non, le Turc n'est pas ‘notre frère’, et même avec le
véritable ‘Ismaël’ lui-même, nous n'avons aucune proximité spirituelle. Nous
sommes, grâce à Dieu, des Européens, et nous sommes mêmes les constructeurs de
l'Europe depuis deux mille ans. Je me souviens d'un autre point de
vos discours : ‘Nous allons en Eretz-Israël pour élargir les frontières de
l'Europe jusqu'à l'Euphrate’. Et l'obstacle est la Turquie. A présent, sa
dernière heure est venue : allons-nous rester les bras croisés ?)” (Kaynak: Fransızca bir İsrâil
sitesi olan: Vu de Jérusalem. L’actualité vue de Jérusalem, comme nulle part
ailleurs!, “Une page d’histoire – Israël et la Turquie… en 1914, le regard
de Jabotinsky”; http://vudejerusalem.20minutes-blogs.fr/archive/2011/09/03/israel-et-la-turquie-en-1914.html; 21.11.2017.)
Bu
pasajda, “Avrupa’nın hudûdlarını Fırat’a kadar genişletmek için Eretz-Isrâil’e
gidiyoruz!” cümlesine hâssaten dikkat edilmelidir: En büyük emellerinden
birinin “Nil’den Fırat’a kadar bir İsrâil Devleti” inşâ etmek olduğunu bu
vesîleyle de ifâde etmiş oluyorlar…
Siyonistler,
“Yahûdi Lejyonu”nu teşkîl ederek Türkiye’yle savaşıyorlar
Jabotinski, öylece kollarını bağlayıp
durmıyacak, arkadaşı Yosef Trumpeldor (1880 - 1920) ile berâber, İngilizlerle
anlaşarak, 1915’de, İskenderiye’de, Osmanlı’nın, –Îtilâf Devletleri
tâbiiyetlerinde oldukları için- hudûd dışı ettiği 562 Yahûdiden müteşekkil bir
“Siyon Katırcıları Birliği (Zion Mule
Corps)” kurarak, Yahûdi târihinde iki bin seneden beri ilk def’a kendi
bayrağı altında savaşan küçük bir Yahûdi ordusu teşkîl edecek, bu birlik, aynı
sene, Çanakkale’de, nefret edilen ve Siyonist Emperyalizminin önünde o zamân en
büyük mâni olarak görülen Türklere karşı harbe katılacak, harbde, bir hayli
zâyiât vermekle berâber, büyük yararlık gösterecektir. (Pierre İtshak Lurçat,
“Gallipoli 1915: la Légion juive, première armée juive depuis l’Antiquité”,
https://vudejerusalem.20minutes-blogs.fr/archive/2014/02/21/la-creation-de-la-legion-juive-premiere-armee-juive-depuis-l-892747.html,
28.11.2017.)
“Türkiye’nin Sâdık Vatandaşları”, Lurçat’nın
mezkûr makâlesinde olduğu gibi, Türklere karşı verdikleri hâinâne mücâdeleden
bahsederken, hep, “Filistin’i veyâ İsrâil Topraklarını Türklerden veyâhud
Türklerin boyunduruğundan kurtarmak –libérer
la Palestine ou Eretz Israël des Turcs ou bien du joug des Turcs”- tâbirini
kullanıyorlar… Şeytânî mantık, böyle: Filistin’in hakîkî sâhibleri onlar; biz
ve Arablar ise orada işgâlciyiz!
Jabotinski ve Trumpeldor, bu kadarla
iktifâ etmiyecekler, yine İngilizlerle anlaşarak, 38, 39 ve 40. taburlardan
müteşekkil (İsrâil’in bânîlerinden ve ilk Başvekîli Ben Guryon’un, ikinci
Cumhûr Reîsi Yitsak Ben-Zvi’nin, yine
Başvekîl Levi Eşkol’ün, ilk
Müdâfaa Kuvvetleri Erkânıharbiye Reîsi Yaakov Dori’nin ve –o zamân Osmanlı
tâbiiyetindeki- “Türkiye’nin Sâdık Vatandaşları”ndan birçoğunun da aralarında
bulunduğu) beş bin kişilik bir Yahûdi Lejyonu (“Jewish Legion”) meydana getirerek 1917’de Filistin Cephesinde
Osmanlı’ya karşı hırsla savaşacak ve Osmanlı’nın tasfiyesiyle netîcelenecek
Filistin mağlûbiyetimizde mühim bir âmil olacaklardır. Tabiî, başımızdaki
hâinlerin ve Yahûdi câsûsların rolünü de gözden ırak tutmamak lâzım…