Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (112)
Selânik'de 15 bin Türke mukâbil 18 bin dönme
O senelerde, Selânik’deki Yahûdi
nüfûsu da, göçler sebebiyle, inişler-çıkışlar göstermiştir… Böylece, (Molho’ya
nazaran; Veinstein 1999: 69) 1914'te 170 bine yükselen toplam nüfûs içindeki
Yahûdi nüfûsu 90 bindir. Son devir Osmanlı târihi mütehassısı François
Georgeon'un muhâkemesine nazaran, 1900 senesi civarındaki Selânik nüfûsu içinde
Türklerin oranı sadece %9, sayımda Türklere dâhil edilen Sabataîlerin oranı ise
%11'dir; yânî o devirde Selânik'de 15 bin Türke mukâbil 18 bin Dönme mevcûddur.
Sabataîler, 1900’lerde –muhtemelen- 50.000
nüfûsa sâhibdiler; şu ânda ise, belki 300.000
5) 16. asırdan 20. asrın başlarına
kadar, Selânik’de nüfûs ekseriyeti hep Yahûdi ve Sabataîlerde olmakla berâber,
umûmî nüfûsa oranları devir devir değişiklik göstermiştir. Şehrin 1865'de
50.000 olan nüfûsu, tıbbî imkânların ve refâhın artması sâyesinde sür’atle
çoğalarak, 1880'de 90.000'e, 1895'de 120.000'e ve 1912'de 170.000'e yükselir…(-Âilesi
Selânikli Sabataîlerden olan- Prof. Dr. Edgar Morin, Vidal et les siens,
Paris: Seuil/Points, 1996, p. 38)
1320 H. / 1902 M. Selânik Vilâyet
Sâlnâmesi'nde (Haz.: Hatice Oruç, T. Tarih Kur. Yl., 2014), vilâyet merkezi
nüfusu için (80.290+6.000'den fazla ecnebi≈87.000) rakamı verilmiştir. Bunların
24.699'u “İslâm” ve 44.331'i Yahûdi mahallelerinde mukîmdir. Rum mahalleleri
ile (şehrin cenûbî garbindeki çarşı tarafında bulunan) Frenk Mahallesi'nde ikâmet
edenler, 10.585 kişidir. Bulgar, Katolik ve Ermenilerin toplam sayısı 675'tir.
Vilâyetin tamâmının nüfûsu ise 1.052.400 olup bunun %45'i “Müslüman”, %55'i
Gayr-i Müslimdir. (ss. 352-353, 476) (Dönmeler, iş başındaki idârecilerin
idrâksizliğinin bir tezâhürü olarak, “Müslüman” nüfûsuna dâhil ediliyordu…)
Yunan makamları tarafından 1913'te
yapılan sayımda, (yaklaşık rakamlarla) 158 bin kişilik nüfûsun 61 bini
Yahûdilerden, 46 bini “Türkler”den, 40 bini Rumlardan ve geriye kalan 11 bini
de bilhassa Bulgarlardan ve ecnebîlerden müteşekkildi. Bu sayımda da,
Sabataîler, Türk nüfûsuna dâhil edilmiştir. Türklerin bir ânda nüfûsunun
yükselmesinin sebebi, 1912-1913 Balkan Harbi esnâsında, Bulgar, Rum,
v.s.’nin jenosid siyâsetine mârûz kalan Türklerden hayâtını kurtarabilenlerin kaçarak Selânik'e ilticâ etmiş
olmalarıdır. Bunların büyük kısmı, çadırlarda yaşıyor ve pek zavallı bir
topluluk teşkîl ediyordu… (Ne onlar, ne Moriskolar Yahûdi olmadıkları için ders
kitablarımız ve efkârıumûmiyemiz onlara alâka göstermiyor, haklarında romanlar
yazılmıyor, filmler çevrilmiyor, Allâh’ın her günü televizyonlar, gazeteler,
radyolar onlar hakkındaki haberlerle dolup taşmıyor! Bilakis, içimizde,
“Türklerin” Ermenilere, Süryânîlere, Rumlara, Bulgarlara, Kürdlere, ilh… jenosid
yaptıklarına dâir kirli propagandaya kanan pek çok idrâksiz var!)
O senelerde, Selânik’deki Yahûdi
nüfûsu da, göçler sebebiyle, inişler-çıkışlar göstermiştir… Böylece, (Molho’ya
nazaran; Veinstein 1999: 69) 1914'te 170 bine yükselen toplam nüfûs içindeki Yahûdi
nüfûsu 90 bindir. Son devir Osmanlı târihi mütehassısı François Georgeon'un
muhâkemesine nazaran, 1900 senesi civarındaki Selânik nüfûsu içinde Türklerin
oranı sadece %9, sayımda Türklere dâhil edilen Sabataîlerin oranı ise %11'dir;
yânî o devirde Selânik'de 15 bin Türke mukâbil 18 bin Dönme mevcûddur.
(Georgeon, “Müslüman ve Dönme Selânik”; G. Veinstein, Selânik 1850-1918, C. Akalın terc., İstanbul: İletişim Yl., 1999
içinde, ss. 117-118.)
Kendileri de Selânikli âilelere
mensûb olan Doç. Dr. Yıldız Sertel ile Prof. Dr. Edgar Morin’e îtibâr ederek, 1900 senesi civârında –Sabataîlerin
mukaddes merkezi olan- Selânik’deki Sabataî nüfûsunu 20 bin olarak tesbît
edebiliriz. (Morin 1996: 38, 24-25; Yıldız Sertel, Annem Sabiha Sertel
Kimdi, Neler Yazdı?, İstanbul: Yapı Kredi Yl., 1995, 2. baskı, -1. baskı:
1994-, s. 24) Muhakkak ki Osmanlı hudûdları içindeki toplam Sabataî nüfûsu, bu
rakamın çok fevkındedir. Çünki onlar, yukarıda da belirttiğimiz gibi,
Balkanlar’dan Adalar’a kadar çok geniş bir sâhaya yayılmışlardı ve hattâ, kâideten,
(İstanbul-Şişli’de olduğu gibi) her Yahûdi cemâatinin yanı başında bir Sabataî
cemâati de mevcûddu. Bu husûs dikkate alınarak, Türkiye’de, 1900 civârındaki
Sabataî nüfûsu, 50 bin olarak tahmîn edilebilir. (Elbette, birtakım ipuclarından
yola çıkarak, sâdece tahmîn edilebilir; hattâ kendilerinin dahi, bu husûsta,
kat’î bir rakama mâlik olduklarını zannetmiyoruz…) Bu tahmînden yola çıkarak ve
içlerinden mühim bir kısmının İsrâil’e ve Amerika’ya, Avrupa’ya, ilh… hicret
etmiş oldukları dikkate alınarak, ayrıca bir kısmının da samîmî olarak ihtidâ
edip Milletimize karışmış olabileceği farzedilerek (bittabi, Kemalizmi
benimsemiş olanlarını “mühtedî” telâkkî etmek hatâ olur; bilakis!), şu ânda
Türkiye’deki nüfûsları en az 200 bin ve muhtemelen birkaç yüz bin, belki 300
bin olarak hesâblanabilir. (Bâzı Yahûdi kaynaklarının verdikleri 60 bin veyâ
yüz bin rakamını, her zamanki kendilerini azlık gösterme tâbiyelerinin bir
tezâhürü olarak telakkî ediyoruz…)
“Kapanîler, Yâkubîler, Karakaşlar”19. asrın
sonlarından îtibâren birbirleriyle kaynaştılar
6) Selânik’in Sabataîlerin de merkezi
olması, açıkça bu şehirdeki nüfûs vazıyeti ile alâkalıdır. İçlerinden mühim bir
kısmı Sabatay Sevi’ye bağlanmış, “Sabatay’ın vefâtından sonra, yalnız zâhirî
değil, aynı zamanda bâtınî karısı olduğunu iddiâ eden” ve burada mukîm bulunan
“ikinci zevcesi Ayşe Kadın’ın etrâfında toplanmışlardır”. “Bu kadın, kendi öz
kardeşi Jacob’u, Sabatay Sevi’nin oğlu ve gûyâ mezardan çıkan kocasından
hâmil[e] kalıp, 12 yaşına erişmiş bir oğlan boyunda doğurmuş olduğu iddiâsı ile
ortaya çıkmıştır.” Ona “Querido (Sevgili)” ismini takan bâzı Sabataîler onun
ulûhiyetine kâil olmuşlardır. Böylece ortaya “Yâkubîler” hizbi çıkmış, bu yeni
inanca katılmıyan dîğer Sabataîler “İzmirliler” veyâ “Kapanîler”i teşkîl
etmişlerdir. (MEB İslâm Ansiklopedisi,
“Dönme” maddesi)
Bilâhare, 1700 senesine doğru,
Barukiya Ruso veyâ Osman Baba'nın, kendisinin Sabatay Sevi'nin tecessüdü olduğu
şeklindeki iddiâsı üzerine, Kapanîler de ikiye bölündüler. Osman Baba'ya tâbi
olanları, muhâlifleri tarafından, “Onyollular” şeklinde isimlendirildiler.
Onlara, “Koniosos” veyâ “Karakaşlar” da denilmektedir. Barukiya’nın
tarafdârları dahi, 1720 senesinde ölen Barukiya'ya ulûhiyet izâfe ettiler ve
1924 nüfûs mübâdelesine kadar, onun Selânik'deki kabri, sâlikleri için bir
ziyâretgâh olarak kaldı. Sabatay Sevi'ye bağlı kalıp Jacob Querido'yu da,
Barukiya Ruso'yu da tanımıyanlar, “İzmirliler” veyâ “Kavalieros” ismiyle
anılmıya devâm ettiler. Bunlara “Kapanî” (Kapancı, Kapanlı) veyâ “Papular” da
denilmiştir. (Başka kaynaklarla berâber hassaten Gershom Scholem, Le
Messianisme juif ; Essais sur la spiritualité du judaïsme -Yahûdi Mehdîciliği;
Mûsevîliğin Mânevî Cephesi Hakkında Deneme-, Pâris: Éditions Calmann-Lévy, 1974, ss. 232-233) Son senelerde
yapılan bâzı neşriyâta istinâden, eski (yânî Kale sûrları içindeki) Selânik’de,
mezkûr üç hizbin oturduğu mahallelerin mühim bir kısmını tesbît etmek mümkün
olmuştur.
Evleri
bitişik ve dehlizlerle birbirine bağlı idi; böylece gizliliği muhâfaza ve
ihtilâlci faâliyetler kolaylaşıyordu. Câmileri de kendi mâbedleri olarak
kullanıyorlardı. Mâmâfih, 1902'de, -Selânik’in şarkında, sâhil boyunca kurulan yeni- Hamidiye
Mahallesinde, Mîmâr Poselli'ye, Endülüs havra mîmârîsinden mülhem, “Magen
David”lerle müzeyyen “Yeni Câmi”i inşâ ettirip orayı merkezî mâbedleri
yaptılar. Bu Sabataî mâbedi, minâresi yıkılmış olmakla berâber, hâlen ayaktadır
ve gâfil Türkler, bu “Mescid-ı Dırâr”da ibâdet etmekte bir beis görmemektedir… Ayrıca,
Müslümanlardan ayrı olarak defnedildikleri mezarlıklardan ve vefât îlânlarından
yola çıkarak (-maâlesef tahrîf edilerek neşredilmiş- Yahûdilik ve Dönmeler
isimli eserimizde –Kasım 1989-) binlerce Sabataîyi gün ışığına çıkarmış
bulunuyoruz. (Ki onlara, sonradan, yüzlercesi daha ilâve oldu…)
Bu üç
hizib, 19. asrın sonlarından îtibâren, hâssaten (“Mustafa Kemâl’in Muallimi”)
Sabataî Hahamı Şemsî Efendi’nin gayretleriyle -geniş mikyâsta- birbirleriyle
kaynaştılar. Bu kaynaşmada, dîğer Yahûdilerin ve Mason Localarının da büyük
têsîri oldu…
Sabatay
Sevi’nin Türklere dâir tâlimâtı
7) Sabatay
Sevi, Cemâatine, “18 Emir” vaz’etmişti. Bunlar, Sabataî Akâidinin esâsını
teşkîl eder. İçlerinden husûsen 16 ve 17. Maddeler Türkler (veyâ Müslümanlar)
ile alâkalıdır:
“[18
Emrin] on altıncısı şudur ki Türklerin âdetlerine riâyete îtinâ edilsin; zîrâ
bu sûretle onların gözleri kör edilecekdir! Ve Ramazan orucunu tutmak için
sıkıntıya girmesinler! Kezâ onların şeytan için kestikleri kurban hakkında da!
Gözle görülen her şey îfâ edilsin! (La seizième
est que l’on ait soin à l’égard des
usages des Turcs, car par là on leur crève les yeux –on leur jette de la poudre
aux yeux-. Et pour le jeûne du Ramazan, qu’ils n’aient, en l’observant, aucun
scrupule –de conscience-. Ainsi, le sacrifice qu’ils –les Turcs- font aux
diables, peu importe si on ne le fait pas. Toute chose qui se remarque doit
être faite.)
“On yedincisi
şudur ki onlarla [Türklerle ve daha umûmî olarak bütün Müslümanlarla] nikâh
akdedilmemeli, münâsebette bulunulmamalı, hayâtta veyâ memâtta kendileriyle
hiçbir yakınlık kurulmamalıdır. Zîrâ onlar murdardır, kadınları sürüngendir ve
Kitâb-ı Mukaddes'deki şu Âyet bu mevzû ile alâkalıdır: ‘Bir dört ayaklı ile yatana lânet olsun!’ (La dix-septième est
que l’on ne doit contracter des alliances avec eux –les musulmans, ni avoir
aucun rapport avec eux- ni dans leur vie, ni dans leur mort, car ils sont
abomination et leurs femmes sont des reptiles, et c’est à ce sujet que –le
verset biblique- a dit: ‘Maudit soit celui qui couche avec un quadrupède’.)”
(Prof. Abraham Galanté, Nouveaux
Documents sur Sabbétaï Sévi. Organisation et us et coutumes de ses adeptes,
İstanbul, 1935, pp. 45-46; -Edirne Hahambaşısı- Abraham Danon, “Une Secte
Judéo-Musulmane en Turquie”, Actes du 11e
Congrès International des Orientalistes -1897-, Pâris, 1899, p. 65)
Pâris’te, 1897 senesinde akdedilen On Birinci Beynelmilel
Şarkıyâtçılar Kongresi’nin Zabıtlarının Üçüncü Kitabının yine Pâris’de yapılmış
1899 baskısının kapağı ve bu cildde (ss. 57-67) Edirne Hahambaşısı Abraham
Danon’un “Türkiye’de Bir Yahûdi-Müslüman Mezhebi” başlıklı teblîği… Gâfil
Müslümanlar, bu teblîğdeki mevsûk ve fevkal̃âde kıymetli, fevkal̃âde ibretâmîz
bilgilere dahi l̃âkayd kaldılar…
***