Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (111)

Sabataîlik hakkında Osmanlı’nın affedilmez lâkaydîsi

2) Sabatay hâdisesinin birinci derecede alâkadârı olan, olması lâzım gelen Türk ve Müslüman idârecileri, ilim ve fikir adamları, bu cereyâna karşı, üç buçuk - dört asırdır sürüp gelen inanılmaz ve affedilmez bir gaflet içinde bulunmuşlar, bu ölümcül gaflet ve lâkaydînin bir tezâhürü olarak, Osmanlı müellifleri, bu mes’eleyi, Avrupalılar kadar dahi (ki ilk temsîlcileri, Sabatay Sevi hakkındaki –birinci elden vesîkalara ve İzmir’deki şahsî müşâhedelerine müstenid- tedkîki 1669’da, Amsterdam’da basılan Felemenk Protestan Râhibi Thomas Coenen’dir) araştırmamışlar, araştırmadıkları gibi, onların araştırmalarına da bîgâne kalmışlar ve tâ –üç cildlik- Târih-i Siyâsî-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye kitabının (1908) müellifi Sadrâzam Kıbrıslı Kâmil Paşa’ya kadar, Nişâncı (Tuğracı) Abdî Paşa’nın Vekâyinâme’sindeki (1666) sathî, hattâ ahmakça kaleme alınmış yarım sayfalık metni –cüz’î tâdilâtla- tekrâr ededurmuşlardır… (Bu metinler için kaynak: İbrahim Alâettin Gövsa, Sabatay Sevi, İstanbul: Semih Lûtfi Kitabevi, 1940, ss. 47-50)

Bunun gibi, Edirne Hahambaşısı Abraham Danon’un, “Dönmeler” hakkında, 1897’de, Pâris’de, On Birinci Beynelmilel Şarkiyâtçılar Kongresi’nde sunduğu, birinci elden, fevkalâde kıymetdâr bilgileri muhtevî teblîğine dahi alâka göstermemişlerdir…

whatsapp-image-2024-12-02-at-153738_8aadbe5dd2b5ecd4e6cf6dd22d5746c1.jpeg

(İbrahim Alâettin Gövsa , Sabatay Sevi; İzmirli Meşhur Sahte Mesih Hakkında Tarihî ve İçtimaî Tetkik Tecrübesi . İstanbul: Semih Lûtfi Kitabevi, 1940, 100 s.; kapak ve 48. s.)


Osmanlı vak’anüvis ve müverrihleri, Sabatay Sevi hakkında, tâ 20. asra kadar, iki buçuk asır, Nişâncı Abdî Paşa’nın Vekâyinâme’sindeki (1666) yarım sayfalık sathî ve sâfderûn bilgiyi (sağdaki sayfa) tekrâr edip durdular! Bu cehâlet ve ahmaklığımızın bedelini, Milletce, pek ağır ödedik! Ödemiye de devâm ediyoruz!

***

Münâfıklıklarının sebebi, “Osmanlı zorbalığı” değildir

3) Günümüzde, Yahûdi-Sabataî müellifleri, mûtâd “mazlûm edebiyâtı”na uygun olarak ve bunun için de,-her zaman yaptıkları gibi- hakîkatleri ters-yüz ederek, Sabataîliğin “Osmanlı zorbalığının, Osmanlı baskı ve zulmünün” bir netîcesi olduğunu iddiâ ediyorlar…

Hâlbuki, “Mesîhliğini” îlân eden Sabatay, kendisinin kralı olacağı ve –dünyânın dört bir köşesine kral nâibi tâyîn ettiği- 12 yardımcıyle berâber idâre edeceği bir Yahûdi Dünyâ Devleti têsîs etmek emeliyle yola çıkmış, açıkça Osmanlı Pâdişâhının tahtına oturacağını propaganda etmiş, iddiâlarına inanmıyan birçok hahamla karşı karşıya gelmiş, Yahûdi cemâatlerinde kargaşa ve çatışmalara sebeb olmuştur. Bu gelişmeler, tabiî olarak, umûmî âsâyiş ve ictimâî huzûru da bozmuş, netîcede, bizzât hahamların şikâyeti üzerine, Osmanlı resmî makâmları mes’eleye müdâhil olmak mecbûriyetinde kalmışlardır. Böylesine bir fesâd hareketinin müsebbibi, elbette îdâmı hakketmişti. (Osmanlı, bundan çok daha hafîf cürümler için nice insanın kellesini uçurmuştur…) Fakat, Pâdişâh ve etrâfındakiler, -Müslümanların umûmî tavrına muvâfık olarak- zaaf göstermişler, sübût etmiş cürmüne mukâbil, hemen onu îdâm etmek yerine, “Mesîhlik” iddiâsından vazgeçip ihtidâ ederse, affa mazhar olacağını, hattâ iltifât göreceğini kendisine bildirmişlerdir. Görülüyor ki burada, bir cebir değil, îdâmı hakketmiş birisinin şarta tâbi affı bahis mevzûudur. Zâten İslâmda “Lâ ikrâhe fi’d-dîn” umdesinin cârî olduğu cümlenin mâlûmudur. Sabatay, merd bir adam olsaydı, sonuna kadar dâvâsının tâkîbcisi olur ve ölümden korkmazdı. Fakat o, fazlasıyle hakkettiği îdâma râzı olamamış, kendi hür irâdesiyle, ihtidâ etmiş görünerek, Münâfıkça yaşamayı tercîh etmiş, üstelik, zâhirî ihtidâsına, (Prof. Dr. Gershom Scholem’in tesbît ettiği gibi) dînî bir kılıf giydirmiş, Kabbalacı lâfazanlıkla, bunu “ilâhî vazîfesi”nin bir îcâbı gibi takdîm etmiştir…

Sabatay Sevi’nin sahte ihtidâsı bir tarafa, ya âilesinin, etrâfının ve sâir mürîdlerinin de Münâfıklığı tercîh etmelerine ne demeli? Çünki onların, böyle bir hayât-memât mes’elesi hiç bahis mevzûu değildi. Onlar da ancak kendi hür irâdeleriyle Münâfık reîslerinin izinden gitmeyi tercîh etmişlerdir. Binâenaleyh, Sabataîliğin Münâfıklık ve gizliliği ihtiyâr etmesi, bir hayât-memât endîşesinin netîcesi değildir, dînî bir tercîhdir ve Sabatay Sevi gibi bu kitlenin dahi cebren, baskı altında “ihtidâ” ettiğini yazmak, büyük bir tahrîfkârlıktır. ( Mustafa Kemâl’in Havradaki Resmî Cenâze Âyini isimli araştırmamızdan; Yeni Söz, 11.9.2022/38)

whatsapp-image-2024-12-02-at-153744_2ab013821c36283b75b3ece1f9b4287c.jpeg

Sabatay Sevi’yi şahsen tanımış ve mâcerâsını yakından tâkîb etmiş, İzmir’deki ecnebî tüccâr zümresinin hizmetinde bulunan Felemenk Protestan Râhibi Thomas Coenen tarafından têlîf edilip 1669’da, Amsterdam’da, Joannes van der Bergh Neşriyâthânesi tarafından, Yahûdilerin, Sabatay Sevi’nin Şahsında Boşa Çıkan Ümîdleri ismiyle, Levant Trading Company’nin idârecilerine münhasıran 24 nüsha olarak basılan, günümüze sâdece 4 nüshası ulaşan 9,3x14,6 cm 157 sayfalık bu fevkalâde nâdir kitabda, Sabatay’ın, -yukarıdaki- sağlığında yapılmış tek resmi ile mürîdi Gazze’li Nathan’ın da bir resmi münderic bulunuyor. Felemenkce têlîf edilmiş olup İbrânîce metinler de ihtivâ eden kitab, Sabataîlik hakkındaki ilk kaynaklardan biridir ve 2015’te, Nevyork’ta müzâyedeye çıkarılan bir nüshası, 21.250 dolara satılmıştır.

Sabatay Sevi’nin resminin altında evvelâ Felemenkce, sonra Fransızca birer îzâhat bulunuyor. Fransızcası, o devirdeki imlâyle, şu şekildedir: “ Vray portrait de Sabbathai Sevi qui se dict Restaurateur du Royaume de Juda et Israel : Kendisine Yahûdiye ve İsrâil Krallığının Muhyîsi diyen Sabatay Sevi’nin hakîkî portresi”… Kitab, satışa çıkarıldığı İnternet sitesinde şu sûretle tanıtılmıştır:

“Sabatay Sevi’nin Coenen tarafından têlîf edilmiş bu mufassal hayât hikâyesi, onun hakkında -bilâhare akademisyenlere kaynak olan- târihî birçok ilk bilgiyi ihtivâ ediyor. Coenen o kadar titiz bir müellifti ki –Sabatay Sevi’nin, Gazzeli Nathan’ın ve tarafdârları ile muârızlarının mektubları gibi- paha biçilmez kıymetteki bâzı metinleri kitabına İbrânîce asıllarıyle dercetmiştir. [Sağlığında İsrâil İlimler Akademisi Reîsi olan ve Sabatay hakkında âbidevî bir eser têlîf etmiş bulunan Prof. Dr. Gershom] Scholem, Sabatay’a dâir üstâd kaleminden çıkmış eserinde, geniş mikyâsda Coenen’e istinâd etmiş ve onu ‘pek nâdir’ bir eser olarak tavsîf etmiştir.” (

https://sothebys.com/zh/auctions/ecatalogue/lot... 1.4.2019)

***

Selânik: “Balkanlar’ın Kudüs’ü”

4) Selânik’i Bizanslılar ve Venediklilerden fethettik, Yahûdilere teslîm ettik!

Şöyle ki:

Muâsır Türkiye târihini şekillendiren bu şehir, 1374'ten îtibâren, I. Murâd, Yıldırım Bâyezid ve Mehmed Çelebi devirlerinde, birkaç def'a Bizanslılar, Venedikliler ve Türkler arasında el değiştirdikden sonra, II. Murâd tarafından 1430'da kat'î olarak Osmanlı topraklarına katıldı ve Balkan Harbi felâketine kadar Osmanlı hudûdları içinde kalmıya devâm etti.

İspanya’daki Engiziyon mezâliminden kaçan Yahûdi ve Marranoların (-aynen, netîcede jenoside mârûz kalmış üç yüz bin “Morisko”, yânî gizli Müslüman gibi- inanclarını gizlemek mecbûriyetinde kalmış Yahûdilerin, ki onlar, bu sebeble, Sabataîlerden ayrı tutulmalıdır) büyük bir kısmının, -II. Bâyezid Han’ın himmetiyle- Osmanlı topraklarına yerleşirken, tercîhleri Selânik oldu. (Osmanlı’nın onları bu himâyesi, esâs îtibâriyle, mazlûmlara yardımı emreden Müslümanlık gayretiyle idi; lâkin içlerinden bâzıları, büyük bir nankörlükle, bu himâyeyi, iktisâdî sâiklerle îzâh etmiye çalışıyorlar…) O zamâna kadar burada, sâdece, Bizanslılar devrinden kalmış küçük bir Yahûdi cemâati (Romanîler, “ Romaniotes”) yaşıyordu. Bu küçük cemâat, aynen şehre değişik zamanlarda yerleşen Aşkenazlar (Şarkî Avrupa Yahûdileri) gibi, kalabalık Sefarad cemâati içinde eridi ve arkası kesilmiyen Sefarad muhâceretlerinin tabiî nüfûs artışını tezyîd etmesiyle, 1550'den îtibâren, şehirde nüfûs ekseriyeti Yahûdilere geçti. Bununla berâber orada (her Cumartesi limanda hayât duracak kadar) iktisâdî üstünlüğü de sağladılar ve bundan sonra, dört asır zarfında, Selânik, bir Yahûdi şehri ve dünyâ (yâhud en azından Sefarad) Yahûdiliğinin merkezi olarak kaldı. Öyle ki, kendi aralarında, ona, “ La Jerusalén de los Balcanes (Balkanlar'ın Kudüs'ü)” ve “La Madre de Israel (İsrâil'in Annesi)” isimlerini verdiler… Siyonist ve Sabataîlerin Grande Oriente d’Italia’ya tâbi olarak têsîs ettikleri Macedonia Risorta (Maçedônya Risôrta)’nın sütûnları arasında vücûd bulan İttihâd ve Terakkî Komitası ise, “Kemalist Türkiye”nin de beşiği olan bu şehri, “Kâbe-i Hürriyet” nâmıyle tebcîl etti… 20. asra kadar şehrin siluetinde dikkati çeken minârelere gelince, onlar, âdetâ, sahîh Türklerin ancak Kale civârında ve hâricinde sersefîl ve sığıntı gibi yaşadıkları bu şehrin Yahûdi ve Münâfık çehresini gizlemiye, “Türklerin gözünü boyamıya” yarıyan bir nikâb mesâbesindeydiler…