Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (106)

İsrâil’i resmen tanımasıyle kendini iyice belli edecekdir

Bu Siyonizm tarafdârı siyâset, Kemalist Hükûmetin, daha İsrâil’in istiklâlini îlân etmesinin üzerinden bir sene dahi geçmeden ve İsrâil’in Filistin topraklarının %80’ini gasbetmesiyle netîcelenen ilk büyük Yahûdi-Arab Harbi henüz tamâmen bitmemişken (çünki İsrâil ile Mısır ve Lübnan arasında mütâreke imzâlanmış, Ürdün ve Sûriye’yle imzâlanmamıştı), pürtelâş (24 Mart 1949’da), İsrâil’i resmen tanımasıyle kendini iyice belli edecekdir.

“Kemalist Türkiye”nin “Millî Şef” Hükûmeti de İsrâil’i tanıyor

Türkiye’yi idâre eden Kemalist Şef’in ve sâir idârecilerin, İsrâil Devleti’nin kurulmasıyle netîcelenecek “Türkiye üzerinden muhâceret harekâtı”na bilerek yardım ettikleri âşikârdır. Bu yardımı sırf Yahûdileri Nazi mezâliminden kurtarmak için insânî endîşelerle yaptıklarını iddiâ etmek, onların, hakketmedikleri derecede ahmak veyâ câhil olduklarına hükmetmek olurdu…

Nitekim 2. Cihân Harbi netîcelendikden sonra da, “Kemalist Türkiye”, Siyonizm tarafdârı siyâsetine devâm etti. Bunun pek bâriz delîli, her şeyden evvel, Kemalist Hükûmetin o devirde hiçbir sûretle Filistinli mazlûmların dâvâsına sâhib çıkmaması, Siyonist Emperyalizmini tenkîd etmemesi, bilâkis bu mâhiyetteki bâzı aksülamellere kat’î bir tavırla ve zecrî tedbîrlerle sed çekmesidir. Kemalist Hükûmet, mes’eleyi, ancak “…Yakın Doğuda sürekli ve tehlikeli bir kargaşalık yuvası olmak istidadını gösteren Filistinde adaletli ve temelli bir nizam kurulması için Türkiye elinden gelen gayretleri harcamağa hazırdır” kabîlinden yuvarlak lâflarla geçiştiriyordu… (Farmason –ve muhtemelen Sabataî- Hâriciye Vekîli Necmettin S. Sadak’ın 20 Aralık 1948’de TBMM’deki konuşmasından; Cumhuriyet, 21.12.1948, s. 4.)

Bu Siyonizm tarafdârı siyâset, Kemalist Hükûmetin, daha İsrâil’in istiklâlini îlân etmesinin üzerinden bir sene dahi geçmeden ve İsrâil’in Filistin topraklarının %80’ini gasbetmesiyle netîcelenen ilk büyük Yahûdi-Arab Harbi henüz tamâmen bitmemişken (çünki İsrâil ile Mısır ve Lübnan arasında mütâreke imzâlanmış, Ürdün ve Sûriye’yle imzâlanmamıştı), pürtelâş (24 Mart 1949’da), İsrâil’i resmen tanımasıyle kendini iyice belli edecekdir.

1_f1377eafa8b156a9faeaa4a36128428f.jpg

(Resmî Gazete, 1.4.1949, s. 1)

Sabataî Cemâatinin ve Farmason Câmiasının güzîdesi, BMT Filistin Uzlaştırma Komisyonu Âzâsı Hüseyin Cahid Yalçın, İsrâil’i tanıyan Hükûmet Karârnâmesi’nin imzâlanmasından üç hafta kadar evvel “Büyük Şef”ine İsrâil Devleti’nin sür’atle tanınması tavsıyesinde bulunmuştu. Ondan elbette mazlûmların hakkını müdâfaa etmesi beklenemezdi. Farmason (ve muhtemelen Sabataî) Hâriciye Vekîli Necmettin Sadak da aynı zihniyetteydi ve Vekâletinin 24 Mart 1949 târih ve 35970/115 sayılı yazısıyle, “İsrâil Devleti’nin derhâl tanınması” tavsıyesinde bulunmuştu. İsrâil’in tanınmasına dâir Hükûmet Karârnâmesi hemen aynı gün imzâlandı... Ne de olsa, burası, “Kemalist Türkiye”dir!

***

Muvâzaalı Muhâlifler de İsrâil’in tanınmasını desteklediler

Üstelik, tanıma karârı gibi bunca hayâtî bir mes’ele, ne efkârıumûmiye tarafından, ne de TBMM’de tartışıldı… Zâten totaliter bir rejimde (ki o senelerde açık totaliter rejimden, örtülü totaliter rejime geçilmiş bulunuyordu ve el’ân da bu keyfiyet berdevâmdır) efkârıumûmiye bir sürüden başka nedir ki? Gûyâ “muhâlif” denilen muvâzaalı partiler (Celâl Bayar’ın Demokrat Parti’si, Yusuf Hikmet Bayur ve Fevzi Çakmak’ın Millet Partisi, v.s.) ise Hükûmetin hâricî siyâsetini bütünüyle desteklemekteydiler. Nitekim, Hüseyin Cahid Yalçın, 17 Mart 1949 târihli Ulus’taki başmakalesinde, “muhâlefet”i bu tavrı sebebiyle harâretle tebrîk edecekdir. Sabataî, Farmason, Fanatik Kemalist gibi unsurlardan meydana gelen Mütehakkim Zümrenin zihniyetini anlamak bâbında, Hüseyin Cahid’in makâlesinin iktibâs ettiğimiz son iki paragrafındaki “Bu adamlar vatandaşların kalbinden kanun korkusunu kaldırarak gûya yerine Allah korkusunu ikame etmek isteyen sapıklardır.” ve “Bolşeviklerin binecekleri beygirler de koyu mürtecilerdir.” cümlelerine ve “kara tehlike” tâbirine hâssaten dikkat edilmelidir. O devirde, Hüseyin Cahid Yalçın’ın Cemâatdaşı Ahmet Emin Yalman da, ısrârla, “Mürteci” tâbiriyle tezyîf ettiği Müslümanları, Bolşeviklerin maşası olarak göstermiye çalışıyordu.

“Vatanımızda parti münasebetlerinin normale doğru gidişinde bahsettiğimiz büyük değişikliği lâyıkile anlamamış olanlar varsa dün Millet Meclisinde dış politika üzerinde cereyan eden müzakereler onları tenvir edebilir. Gerek Yusuf Kemal Tengirşenk’in, gerek Fuat Köprülü’nün ve bilhassa Fuat Köprülü’nün dış politikamız hakkındaki beyanatları, ihtiva ettikleri siyasî kiyaset ve ruhî asalet bakımından parlâmento tarihimizin kıymetli sahifelerini teşkil edeceklerdir. Vatanın selâmet ve istiklâlini takdir ve müdafaa hususunda muvafakat ile muhalefetin tam bir ruh birliği içinde elele müttefik ve müttehit yürümeleri memlekete mağlûp olmaz bir ordu temin etmek kadar büyük bir muvaffakıyettir. […]

“Demokrat Parti gürültülü patırtılı bir tarzda gelişi güzel ve birdenbire vücut bulduktan sonra bir tekâmül devresi geçirip içindeki bulanık ve bulaşık unsurları ya kendi dışarı attı, ya onlar orada hayat hakkı bulamıyarak çekildiler. Şimdi efkârı umumiyenin tezahürünü kanun dairesinde bir rekabet ve münakaşa ile kazanmağa çalışan iki muntazam vatansever partinin yanı sıra mantıktan, muvazeneden, selim histen mahrum, mağşuş bir küme göze çarpıyor ki Halk Partisine olduğu kadar Demokrat Partiye de düşmandır. Bunlar hâlâ çıkacak ihtilâlden bahsediyorlar. Bu adamlar vatandaşların kalbinden kanun korkusunu kaldırarak gûya yerine Allah korkusunu ikame etmek isteyen sapıklardır.

“Bu memlekette ancak bolşevikler ihtilâl çıkarmayı düşünebilirler. Onların binecekleri beygirler de koyu mürtecilerdir. Bu manevranın eksilmemiş, hattâ artmış olduğu da göze çarptı. Fakat memleketin kalblerinde vatan aşkı taşıyan, selim duygulara sahip olan muvazeneli unsurlarının ikinci parti halinde normal hayata doğru yürümeleri[nin], kara ve kızıl tehlikeyi ezmeğe kâfi bir kuvvet vücuda getirdiğinde şüphe yoktur.” (Hüseyin Cahit Yalçın’ın 17 Mart 1949 târihli Ulus’taki başmakâlesinden; Akşam, 17.3.1949, ss. 1 ve 2’den naklen)

2_902964ba4e8b7d5ce937fd8cc566f7d3.jpg

(Akşam, 17.3.1949, s. 1)

Gûyâ “muhâlif” denilen muvâzaalı partiler de (Demokrat Parti, Millet Partisi, v.s.), “Millî Şef” Hükûmetinin Farmason Necmettin Sadak’ın idâresindeki hâricî siyâsetini (Jenosidci Siyonist Devletin tanınması dâhil) bütünüyle desteklemekteydiler… O “muvâzaalılar” hâricinde kalan “Mürteci” yaftalı Müslümanlar ise, Hüseyin Cahid’e nazaran, “Bolşeviklerin binecekleri beygirler”dir!

***