Dolar (USD)
34.61
Euro (EUR)
36.68
Gram Altın
2905.07
BIST 100
9395.39
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Yahudilik-Masonluk münasebeti (102)

Siyonistler, Filistin’in %80’ini yutuyor

İlk ânda, Siyonistlerin, kendilerinden kat kat üstün bir Arab Ordusuyle savaşıp onu mağlûb ettikleri zannedilebilir. Hakîkatte ise, Mısır, Sûriye, Ürdün, Lübnan ve Îrân’ın sâhaya sürdükleri muhârib sayısı sâdece 22 bin iken, aynı sayı, Siyonistler için 65 bindi. Üstelik, Siyonistler silâh bakımından da üstün vazıyetteydi ve Beynelmilel Siyonizmin ve birçok büyük Devletin desteğine sâhibdi. Tek merkezden idâre edilmiyen, birlikde hareket edemiyen, kendi aralarında da çekişen Arab kuvvetleri, bu bakımdan dahi dezavantajlı vazıyette idiler.

yesevi_58039873192cdf9e7981d49afc91646f.jpg

Truman recevant une hanoukkia des mains du premier ministre israélien David Ben Gourion (au centre). À droite se trouve Abba Eban, l’ambassadeur israélien aux États-Unis. (Truman, -resimde ortada yer alan- İsrâil Başvekîli David Ben Guryon tarafından takdîm edilen hanukyayı alırken. Resmin sağındaki İsrâil’in Amerika Sefîri Abba Eban’dır.)” (https://fr.wikipedia.org/wiki/Harry_S._Truman; 6.9.2024)

Amerika’nın 33 Dereceli Farmason ve Üstâd-ı Âzam Cumhûr Reîsi Harry S. Truman, entrikalarla, BMT Umûmî Hey’etinden Filistin’in paylaştırılması karârını çıkarttırdıktan sonra, 14 Mayıs 1948’de istiklâlini îlân eden İsrâil Devleti’ni tanımakta da büyük bir telâş gösterdi; onu fiilen (de facto) 11 dakîka sonra tanıdı… Kapitalist Amerika’yı Stalin’in Bolşevik Rusya’sı tâkîb ederek, o da ikinci sırada yerini aldı… Müteâkiben, Truman, İsrâil Devleti’ni hukûken de (de jure) tanıyan karârnâmeyi, 31 Ocak 1941’de, münhasıran, Bene Berit Masonluğunun üç temsîlcisinin huzûrunda imzâladı…

***

İlk Arab – İsrâil Harbi: Siyonistler, Filistin’in %80’ini yutuyor ve “Nil’den Fırat’a kadar” bütün topraklara göz dikiyor

1947 Kasım sonundan 1948 Mayıs ortasına kadar Filistin’de Müslümanlarla Siyonistler arasında cereyân eden kanlı çatışmalar sebebiyle Filistinlilerin topyekûn yok olma tehlikesine mârûz kalmaları üzerine, Arab Birliği Umûmî Kâtibi, BMT Umûmî Kâtibine, Filistinlilerin hayâtını korumak için Arab Devletlerinin müdâhaleye mecbûr olduklarını bildirdi (Garaudy 1983: 63); böylece 15 Mayıs 1948’de ilk Arab – İsrâil Harbi başladı ve fâsılalarla 6 Ocak 1949’a kadar sürdü. [Bununla berâber, mevziî çatışmalar bundan sonra da aylarca devâm etti ve Arab Devletleriyle ayrı ayrı mütârekeler, 1949’un Şubat ilâ Temmuz aylarında akdedildi. “Millî Şef” Hükûmeti, 24 Mart 1949’da İsrâil’i tanıdığında, hâlâ –meselâ Lût Gölü civârında- çatışmalar cereyân etmekte idi… (Akşam, 19 Mart 1949, s. 1.)] BMT Güvenlik Konseyi’nin müdâhalesiyle birkaç def’a mütârekelerle inkıtaa uğrayıp sonra tekrâr başlıyan muhârebeler toplamda 60 gün cereyân etti. Mütârekeler, hep İsrâil’in lehine oldu ve her seferinde toparlanıp daha büyük bir kuvvetle taarruza geçmesine imkân verdi. Meselâ mütâreke sonrası 8 Temmuz 1948’de çatışmalar tekrâr başladığında, kendilerine katılan yeni muhâcirlerle, Siyonist muhâriblerin sayısı iki katına çıkmıştı. Bu meyânda Komünist Blokundan büyük silâh yardımı görmüşlerdi. Yeni silâhlarının başlıca kaynağı Komünist Çekoslovakya idi. (Perrin 2000)

İlk ânda, Siyonistlerin, kendilerinden kat kat üstün bir Arab Ordusuyle savaşıp onu mağlûb ettikleri zannedilebilir. Hakîkatte ise, Mısır, Sûriye, Ürdün, Lübnan ve Îrân’ın sâhaya sürdükleri muhârib sayısı sâdece 22 bin iken, aynı sayı, Siyonistler için 65 bindi. Üstelik, Siyonistler silâh bakımından da üstün vazıyetteydi ve Beynelmilel Siyonizmin ve birçok büyük Devletin desteğine sâhibdi. Tek merkezden idâre edilmiyen, birlikde hareket edemiyen, kendi aralarında da çekişen Arab kuvvetleri, bu bakımdan dahi dezavantajlı vazıyette idiler. (Garaudy 1983: 157; Perrin 2000)

Bütün Filistin halkı dahi, öylesine teşkîlâtsız, başsız bir hâldeydi ki 15 Mayıs 1948’de İngiliz Manda İdâresi sona erdiğinde, onun yerini alacak bir merkezî otorite têsîs edemediler…

Netîce olarak, Harbden Siyonistler muzaffer çıktılar. “Filistin Eretz İsrâil’i” ve onu tâkîb edecek “Büyük Eretz İsrâil” istikâmetinde, muazzam bir mesâfe kat’etmişler, arâzîlerini %45 nisbetinde genişleterek Filistin topraklarının %80’ini yutmuşlar, bu meyânda, 1948’de mevcûd olan 475 Arab köyünden 385’ini yok etmişler, 700 ilâ 800 bin civârında Filistinliyi vatanlarından kaçırtmışlar, onları komşu memleketlerde sığıntı vazıyetine düşürmüşlerdi. (Perrin 2000) 1951’de, “kayıdlı mültecî sayısı, bir milyona ulaşmıştı”. (BMT Mültecîlere Yardım Komisyonu’nun Raporu; Dr. Arda Baş, “Filistin Uzlaştırma Komisyonu ve Türkiye”, Tarih Dergisi, İstanbul, 2019/1, sayı 69, ss. 155) Filistinli muhâcirlerin pek çoğu, mahkûm edildikleri kötü hayât şartlarına tahammül edemiyerek can verecekdir. Siyonistler, Filistinlilerin katliâmdan kaçarak terkettikleri toprakları derhâl kendi muhâcirlerine tahsîs ettiler ve kaçan Filistinlilerin (beynelmilel hukûk umdelerine ve BMT Karârlarına rağmen) bir daha vatanlarına dönmelerine müsâade etmediler.

Kimse Siyonistlerden hesâb soramıyor

Bütün dünyâda öylesine bir kudret seviyesine ulaştılar ki cinâyetleri hep yanlarına kâr kalıyor! Filistinliler, Müslümanlar zâten hesâba girmiyor! Lâkin 22 Temmuz 1946’da King David Oteli’ne bomba koyup yüzden fazla insanı katlediyorlar da İngilizlerden mukâbele görmüyorlar! 17 Eylûl 1948’de BMT Arabulucusu İsveçli Kont Bernadotte ile Fransız Yardımcısı Miralay Serot‘yu katlediyorlar, yine cezâsız kalıyorlar! (Garaudy 1983: 63-64) Bu iki kurbanın “kabâhati” de, Filistinli muhâcirlerin dramına dikkat çekmeleri, onların vatanlarına dönme haklarını vurgulamaları ve iki muhtâr Devletten müteşekkil tek bir Filistin Devleti’ni hâl çâresi olarak teklîf etmeleriydi. (Perrin 2000) Bu insanlar, BMT’nin şahsında bütün dünyâyı temsîl ediyorlardı. Binâenaleyh onları katletmek, bütün dünyâya meydan okumak demekdir. Bu kadar küstâhlaştılar!

“Bağdâd’dan Cezâyir’e uzanan bütün toprakları bir haftada fethedebilirlermiş”

1948 Felâketiyle defter kapanmıyacak, Siyonistlerin Filistinli jenosidi siyâseti de, “Nil’den Fırat’a kadar” genişleme siyâseti de hep tatbîkâtta olacak, günümüze kadar sürüp gelecekdir. 1982’ye gelindiğinde, Filistin’in %93’ünü işgâl etmiş bulunuyorlardı. (Garaudy 1983: 129) Hâlen dahi Filistinli vatanını kemirmiye devâm ediyorlar… Bu meyânda, 1982 Oded Yinon Planı çerçevesinde, bütün Orta-Şark’ı birbirine düşürerek harâbeye çevirdiler. Amerika ve Avrupa’nın desteğiyle de, paramparça olmuş, çökmüş bu memleketleri ilk fırsatta yutmaları zor olmıyacaktır. Milletimizin gafleti devâm ederse, pek de uzak olmıyan bir âtîde Toroslar’a dayanmaları işten bile değildir. Hattâ bizi birbirimize düşürüp Memleketimizi paramparça etmeleri de mümkündür. Son yirmi senede def’alarca uçurumun eşiğinden dönmedik mi? Başından beri PKK’nın, Mayıs –Temmuz 2013 Gezi Parkı Hâdiseleriyle Türkiye’yi karıştıranların, Fetullah Gülen’in ve 15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsünün arkasındakiler acabâ kimlerdir?

Bizdeki gâfiller, Siyonizmi, İsrâil’den ibâret sanadursunlar! Hâlbuki sırf İsrâil olarak dahi, bütün Orta-Şark’ı ve Şimâlî Afrika’yı yutabilecek askerî üstünlüğe sâhib olduklarını iddiâ ediyorlar! Nitekim Millî Müdâfaa Vekîli (1981 – 1983), Hâriciye Vekîli (1998 – 1999), Başvekîl (2001 – 2006) General Ariel Şaron (1928 – 2014), İsrâil gazetesi Yediot Aharonot’un 26 Temmuz 1973 târihli nüshasında açıkça öyle söylüyordu:

“İsrâil şimdi bir süper askerî kuvvettir. Avrupa memleketlerinin bütün kuvvetlerinin toplamı, bizimkilerden daha küçükdür. İsrâil, Hartum’dan Bağdâd’a ve Cezâyir’e kadar olan bölgeyi bir haftada fethedebilir. (Israël est maintenant une superpuissance militaire. Toutes les forces rassemblées des pays européens sont moins grandes que les nôtres. Israël pourrait conquérir, en une semaine, la région qui va de Karthoum à Bagdad et à l’Algérie.)” (Garaudy 1983: 187)