Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (101)
(Miroir
de l’histoire / Les Combats d’Israël, Pâris: Jules Tallandier, 1973, No 9,
pp. 196-197)
Siyonist nüfûzunun en fazla hissedildiği
memleketlerden biri olan Fransa’da, 1946 – 1947’de, Fransa’nın BMT’de
Filistin’in paylaştırılması lehinde rey kullanması için kampanya yürüten
siyâsetci ve muharrirlerden bâzıları...
Bu muharrirlerden biri
de, uzun zamân Jean-Paul Sartre’la nikâhsız berâberlik yaşıyan, ahlâksız, cinsî
sapık, Kadın Hakları istismârcısı Simone de Beauvoir idi. Les Combats d’Israël’in işbu 9. sayısının 193. sayfasında onun
resmi de yer alıyor…
***
Filistinlilerin tahammül edilmez haksızlığa isyânı ve
yine Siyonist vahşetiyle mukâbele görmeleri
Böylece, Siyonistler, entrikayle, hîleyle, ahlâksız
yollarla hedeflerine ulaştılar: BMT Umûmî Hey’eti, 29 Kasım 1947’de, 33 lehde,
13 aleyhde ve 10 müstenkif reyle, yânî üçte iki ekseriyeti sağlıyan bir rey
fazlasıyle, Filistin arâzîsinin Siyonistler ve Filistinliler arasında
paylaşılmasını, her iki topluluğun kendilerine ayrılan topraklar üzerinde birer
Devlet kurmasını kabûl etti. (Perrin 2000)
Makyavelist Siyonistlerin Müslüman
Arab vatanını gasbederek orada bir Devlet kurmaları zâten büyük bir
adâletsizlik, büyük bir İnsan Hakları ihlâli iken, bu kadarıyle de iktifâ
etmediler: O târihte Filistin nüfûsunun sâdece üçte birini teşkîl ettikleri ve
toprakların da sâdece %6,5’unun (evet, altı buçuğunun!) mâliki oldukları hâlde,
kendilerine, büyük bir kısmı en münbitleri olmak üzere, Filistin topraklarının
%55’ini tahsîs ettirdiler. (Garaudy 1983: 132; Perrin 2000) Zâten, bilâhare,
gözleri bütün Filistin’de olduğu için, buna dahi râzı olmıyacaklar, BMT
Karârlarını hiçe sayarak, Filistinlilere Devlet kurdurmıyacaklar, adım adım
bütün Filistin’i yutmıya yöneleceklerdir. Düşünmeli ki emperyalist, jenosidci
emellerine uymıyan hiçbir BMT Karârına riâyet etmiyen İsrâil’e o devirden beri
herhangi bir müeyyide tatbîk edilmemiş, o da, dünyâ milletlerine karşı
küstâhlığını her geçen gün arttırarak, günümüzde, en zâlimâne usûllerle, bütün
dünyânın gözü önünde, hattâ Amerikan Kongre Âzâlarının tamâmının alkışları
altında Filistinli jenosidi icrâ edecek, bir senedir devâm eden vahşetle
(tesbît edilebildiği kadarıyle dahi) bebek, çocuk, kadın, erkek, ihtiyâr 50.000
civârında sivili imhâ edecek, bütün Gazze’yi harâbeye çevirecek kadar
pervâsızlaşmıştır!
Velhâsıl, göz göre göre kendilerine
bu kadar haksızlık yapılmasına tahammül edemiyen Filistinliler, BMT Karârını
tanımıyacaklarını îlân ve arkasından da, bir kerre daha isyân ettiler… Bir
taraftan Siyonistlerle meskûn mahallerde kanlı çatışmalar cereyân etti, dîğer
taraftan, Aralık 1947’de, bir umûmî grev hareketi başlattılar. İsyânları,
Siyonistlerden çok şiddetli bir karşılık gördü. (Perrin 2000)
Siyonistler, neredeyse bir asırdır bu çatışmalara hazırlanmaktaydı.
Kadın-erkek hepsi askerî tâlim görmüş, inzibâtlı, teşkîlâtlı, şuûrlu, tahsîlli
bir kitleydi. Ayrıca, dünyânın her tarafında faâliyet gösteren Beynelmilel
Siyonizmden ve onu destekliyen büyük Devletlerden yardım görüyorlardı.
Filistinliler ise, Siyonizmin
mâhiyetini ve kuvvet kaynaklarını kavrıyamamış, câhil, bölük börçük, başsız,
hazırlıksız bir kitleydi. Bıçak kemiğe dayanmasa, artık mücâdele bir
hayât-memât mes’elesi hâline gelmemiş olsa, muhtemelen harekete geçmezlerdi.
Dîğer taraftan, hâricî âlemden bir yardım görmüyorlardı. Onları destekliyen
Arab memleketleri, kendi aralarında çekişme hâlindeydi; her birinin Filistin’de
hâkimiyet sağlamak gibi bir emeli vardı; zâten kendileri de, Emperyalistlerin
nüfûzu altında bin bir desîseye sahneydi.
Objektif vazıyet böyleyken,
Siyonistlerin Filistinlileri ezeceği belliydi. “Eretz İsrael” ismini verdikleri
bütün Filistin’i ve adım adım, “Nil’den Fırat’a kadar” olan coğrafyayı Siyonist
Cihân Hâkimiyetinin merkezi yapmayı kafalarına koymuşlardı; en az bir asırdır
bunun için çalışıyorlar ve bu istikâmette büyük mesâfe kat’etmiş
bulunuyorlardı.
İlk merhaledeki hedefleri, bütün
“Eretz İsrael”i (Nisan 1920 San Remo Konferansı’na sundukları haritadaki gibi,
bütün Filistin’i içine alan dar mânâdaki “Eretz İsrael”i) fethedip orada etnik
temizlik yapmak, Filistinli bırakmamaktı. Bunların bir kısmı imhâ edilecek,
geriye kalanlar ise, vahşiyâne muâmeleyle dehşete düşürülerek kaçmıya
zorlanacaktı. Millî Yahûdi Fonu Müdürü Yossef Weitz’ın 1940’ta pervâsızca îlân
ettiği gibi:
“Şunu açıkça bilmeliyiz ki bu
memlekette iki millet için yer yoktur. Şâyed Arablar onu terkederlerse, o bize
yeter. (…) Onların hepsini bu memleketten çıkarmak, biricik çâredir. Onlara âid
tek köy, tek aşîret dahi burada kalmamalı… Roosevelt’e ve bütün dost Devlet
Reîslerine îzâh etmek lâzım ki eğer bütün Arablar buradan giderse ve hudûdlar
Litani ırmağı boyunca şimâle ve şarkta da Golan Tepelerine doğru biraz itilirse
İsrâil arâzîsi fazla küçük değildir. (Il
doit être clair pour nous qu’il n’y a pas de place pour deux peuples dans ce
pays. Si les Arabes le quittent, il nous suffira. (…) Il n’existe pas d’autre
moyen que les déplacer tous; il ne faut pas laisser un seul village, une seule
tribu… Il faut expliquer à Roosevelt et à tous les chefs d’États amis que la
terre d’Israël n’est pas trop petite si tous les Arabes s’en vont et si les
frontières sont un peu repoussées vers le Nord le long du Litani, et vers l’Est
sur les hauteurs du Golan.) (Yossef Weitz, Journal –Günlük-, Tel Aviv, 1965)” (Garaudy 1983: 117; Perrin 2000)
Bekleneceği
üzere, Siyonistler, çatışmaları lehlerine çevirmekte gecikmediler. Kısa
zamânda, BMT tarafından Filistinlilere tahsîs edilmiş birçok toprak parçasını,
birçok şehri zaptettiler. 18 Nisan 1948’de Taberiye, 25 Nisan’da Hayfa, 7
Mayıs’ta Safed, 12 Mayıs’ta Yafa ellerine geçti. Planladıkları gibi,
zaptettikleri topraklarda etnik temizlik yapmak için, vahşet irtikâb ettiler.
Bunlardan en dehşetengîz olanı, 9 Nisan 1948’de Deir (Deyr) Yâsîn köyünü,
içindeki çocuk, kadın, ihtiyar 254 siviliyle berâber imhâ etmeleridir. Bu
canavarca katliâm, bütün Filistinlileri, aynı âkıbete uğramak korkusuyle, en az
bin dört yüz senelik vatanlarını telâşla terketmek mecbûriyetinde bıraktı.
Jenosidci Menahem Begin, İsyân: İrgun’un
Târihi isimli kitabında (İnglizce baskısı 1951, s. 162, Fransızcası 1971,
s. 200) bu hâdiseyi memnûniyetle kaydediyor:
“Haganah [İsrâil ordusu], başka cephelerde de muzaffer
taarruzlar icrâ ediyordu… Paniğe kapılan Arablar ‘Deir Yâsîn! Deir Yâsîn’ diye
bağırarak kaçışıyorlardı…” (Garaudy 1983: 63)
BMT’de Filistin’in paylaştırılması hakkında
kullanılan reyler
Yukarıda, 29 Kasım 1947’de, BMT Umûmî Hey’etinde, üçte iki
ekseriyeti sağlıyan bir rey fazlasıyle, Filistin’in, iki topluluk arasında,
işgâlci ve üçte bir nüfûs oranına sâhib
Siyonistlere arâzînin %55’inin tahsîs edilerek paylaştırılmasına karâr
verildiğini kaydetmiştik. Bu muazzam haksızlığa hangi Devletin lehde,
hangisinin aleyhde rey verdiğini ve hangisinin müstenkif kaldığını, o devrin Cumhuriyet gazetesinden öğrenebiliyoruz.
1 Aralık 1947 târihli Cumhuriyet’in
3. sayfasındaki Anadolu Ajansı mahrecli habere nazaran, rey tasnîfi aşağıdaki
şekildedir (mezkûr gazetenin imlâsını muhâfaza ederek iktibâs ediyoruz):
- Lehde rey kullananlar: Avustralya, Belçika, Bolivya,
Brezilya, Beyaz Rusya, Kanada, Costarica, Çekoslovakya, Danimarka, Saint
Domingue, Equateur, Fransa, Guatemala, Haiti, İzlanda, Liberya, Lüksemburg,
Hollanda, Yeni Zelanda, Nicaragua, Norveç, Panama, Paraguay, Peru, Filipin,
Polonya, İsveç, Ukrayna, Güney Afrika, Uruguay, Sovyet Rusya, Birleşik Amerika,
Venezüella. (33 Devlet)
- Aleyhde rey kullananlar: Efganistan, Cuba, Mısır,
Yunanistan, Hindistan, İran, Irak, Lübnan, Pâkistan, Arabistan, Suriye,
Türkiye, Yemen. (13 Devlet)
- Müstenkif rey kullananlar: Arjantin, Şili, Çin, Kolumbia,
Salvador, Habeşistan, Honduras, Meksika, İngiltere, Yugoslavya. (10 Devlet)
“Kemalist
Türkiye”, üçte iki rey ekseriyeti garanti edildikden sonra aleyhde rey
kullanmış olmalıdır. Böylece bütün Arab ve İslâm Âlemi saflarında görünerek
zevâhiri kurtarmıştır. Lâkin 24 Mart 1949’da İsrâil’i tanıyarak asıl yerini
belli etmekde gecikmiyecekdir… (TC Dış İşleri Bakanlığı Sitesinde -https://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa; 28.10.2024- verilen 28 Mart 1949
târihi, İsrâil’in tanınma târihi değil, bu karârın gazetelere aksettiği
târihtir.)