Yahûdîlik-Masonluk münâsebeti (10)
(Vakit, 11.11.1941, s. 1)
Üstâd-ı Âzam
ve Hâkim Büyük Âmir Prof. Mim Kemal Öke’nin Kemâlperest makalesi, Us
kardeşlerin (Mehmet Asım, Hakkı Tarık, Hasan Rasim Us) Vakit gazetesinin 11 kasım 1941 târihli nüshasının 2. sayfasında
neşredilmiş, -o devrin zihniyetinin aynası olan- birinci sayfasında şu sûretle
takdîm edilmişti:
“Şişli
Halkevinde Ebedî Şefimiz için yapılan ihtifalde kıymetli ilim adamımız Profesör
Mim Kemal Öke uzun bir konferans vermiştir. Mim Kemal, Atatürkü Derne
çöllerinde tanımış, orada uzun müddet yanlarında bulunmuş, istiklâl harbinde
kaburga kemikleri kırıldığı vakit Atanın ameliyatını yapmış ve son
hastalıklarının tedavisinden son nefesine kadar yanlarında bulunarak gözlerini
ellerile kapamıştır. Mim Kemal, konferansında Ebedî Şefin eşsiz inkılâblarını
tahlil ettikten sonra Ataya hitab ederek bu hâtıralarını da çok veciz ve ateşli
bir ifade ile anlatmaktadır.”
***
Târihî
vâkıalar bir tarafa bırakılıyor, muhayyel bir tasvîrle fevkalbeşerleştirilen
fânî ve bin bir kusûrla mâlûl bir mahlûk ilâhlaştırılıyor!
Millet
felâkete sürüklenmiş… Pekâlâ, onu 1908-1909 İhtilâlinden başlıyarak kim
felâkete sürüklemiş? Kimler, daha Selânik günlerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nu
tasfiye planları yapmıştı?
Rezâletler
saymakla bitmiyor:
Balkan
Fâciası nedir? Çanakkale Zaferinin hakîkî kahramanları kimlerdir? Filistin
Cephesindeki hâinâne hezîmetin fâilleri kimlerdir? İstiklâl Harbini başlatanlar
Müslümanlar ve onların Îmânî hassâsiyeti değil midir? Harb onların canı, kanı,
maddî-mânevî fedâkârlığıyle kazanılmadı mı? Müteâkiben, o İstiklâl Harbi, o
Cihâd, kendilerine karşı bir “İhtilâl Harbi”ne çevrilmedi mi? Kendileri
fakr-u-zarûret içindeki Hindistan ve sâir beldeler Müslümanlarının –büyük bir
fedâkârlık yaparak-İstiklâl Harbine mâlî yardım olarak gönderdikleri muazzam
meblağın üzerine kim kondu ve hem bu meblağı, hem Devlet imkânlarını kullanarak
Memleketin bir numaralı kapitalisti hâline geldi? Bütün bu Kaarûn servetine
rağmen, kim, kendisine -başka kimseye nasîb olmıyan mıkdârda- astronomik bir
maaş bağlatacak kadar tamahkâr oldu? Anadolu Milleti sefâlet içinde sürünürken
kim bütün bir ömrünü işret sofralarında, âlemlerde, sefâhat içinde geçirdi? Kim
tek taraflı, yalan, istismâr, tahrîf ve tedhîşe dayalı bir propaganda ile
kendinin Mâbûd edinilmesine çalıştı?
Ne büyük
hakîkatsizlik, ne büyük iptidâîlik! İnsanlık sizden nasıl fazîlet umabilir?
Hakîkaten,
ağızlarında sakız ettikleri Müsbet İlim, Ahlâk, İnsan Hakları, Demokrasi hepsi
kof bir slogandan ibâret!
İşte,
Siyonizm ve Yahûdilikle bir alâkaları olmadığına dâir iddiâlarını da bu
ikiyüzlülüklerini dikkate alarak değerlendirmek lâzımdır. Nitekim, vâkıa, bir
def’a daha onları tekzîb ediyor!
4. Fasıl:
Masonluk Fikriyât ve Teşkîlâtında
Yahûdi Têsîrine Dâir
Muhtelif Delîller
Mason remziyâtı, isrâiliyât, Hiram
Hemen
dikkat çeken bir vâkıa var: Mason Remziyâtı (la symbolique) ve Ritüelleri, esâs îtibâriyle, Ahd-i Atîk’ten (Tanah’tan) ve Kabbala Bâtınîliğinden
neş’et etmiş isrâiliyât üzerine kuruludur.
Bunların orta direği de, Süleyman Mâbedi’nin inşâsı ve Hiram Usta
Efsânesidir:
“Masonların
kâinatta gerçekleştirmeğe çalıştıkları fikir ve ahlâk mabedini efsanevî
Süleyman Mabedi remzetmektedir. Süleyman Mabedini yapan mimar ustası ise,
Hiramdır. […] Her derecede, bu tarihî efsaneye ait bir sahne canlandırılmakta
ve bu suretle masonluğa ait inançlar öğretilmektedir… Hiram efsanesi
incelenmeden, masonluk öğretisini anlatabilmenin imkânı yoktur.” (DTM 1965: 94, 72)
“Usta
tekrisinin bütün sembolizmi, Hiram efsanesi, daha doğru olarak da Hiramın katli
etrafında cereyan etmektedir.” (Koray 1973: 101)
“Dul Kadının
Çocukları”
Tanah’ın
Krallar ve Târihler kitablarından uyarlanan Hiram Efsânesi’ne nazaran,
fevkalâde mâhir bir usta olan
Hiram, dul bir Yahûdi kadının oğludur. Masonlar onu kendilerine “mürşid” kabûl
ettikleri için, kendilerini de “Dul Kadının Çocukları” sayarlar. (“Dul Kadının
Çocukları deyimi Masonları ifade eder.” -Koray 1973: 106-)
Bu
bakımdan, bütün Masonların, Yahûdi hüviyetini benimsemiş oldukları
söylenebilir. “Tekrîs” sâyesinde yeniden doğarak yeni bir hüviyete, yeni bir
şahsıyete büründüklerine dâir inancları da, bu vâkıa çerçevesinde ele
alınabilir. Dereceler boyunca biteviye
isrâiliyâtla haşir neşir olmaları, “terfî ettikce”, bu hüviyetlerini daha da
pekiştiriyor olsa gerekdir.
“Ey İbrânîler! Siz
büyük bir milletsiniz!”
XV. Derece
Ritüelinde, Zorobabil Efsânesi’ni okuyoruz; Ritüellerde pek medhedilen Îrân
İmparatoru Keyhüsrev (Cyrus ?),
Yahûdi Prensi Zorobabil’e şöyle hitâb ediyor:
“Ey
İbranîler Prensi! Seni bu meclise kabul edişimin sebebi, her ne kadar tâlih
sizi esarete sürüklemiş ise de, sizin
yine büyük bir millet oluşunuzdur. Siz ilim ve fen bakımından büyüksünüz ve en
doğru büyüklük de budur! Siz Süleyman Mâbedinin sırrına îkaf olunmuşlardan
birisiniz; siz, çeşitli câhilliklere ve bu câhilliği istismar edenlerin
teşebbüslerine karşı müdafaası pek zor olan akıl ve hikmeti memleketinizde
muhafaza edenlerdensiniz!” (DTM 1965:
121)
Rite Écossais Rectifié.com Mason sitesinde, isrâiliyâtla,
hurâfelerle örülmüş Masonluğun merkezî efsânesinin baş kahramanı “Hiram
Usta”nın (“Hiram Abif”) masonî tasvîri, bu efsânenin ehemmiyeti hakkında kısa
îzâhat ve mezkûr efsâne hakkında –Mason têlîfi- bir kitab… En başta münderic
îzâhata nazaran: “ ‘Farmasonlar için bir baba ve nümûne’ olan Hiram, Tashîh
Edilmiş İskoç Ritine nazaran, 18. asrın ilk yarısında tedrîcen teşekkül etmiş
bir Mason efsânesinin kalbgâhında yer alır. Bu efsâne, Üstâd Derecesinde pek
mühim bir rol oynar ve günümüzde, asrî Farmasonluğun kurucu ustûresini teşkîl
eder.” (“Ustûre”, Fransızcadaki “mythe”
ve “esâtîr” de “mythologie”
mukabilidir.)
***