Dolar (USD)
34.65
Euro (EUR)
36.32
Gram Altın
2933.42
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Ekim 2023

​'Yahudi şiddetin' kaynağı

Sadece bugün değil,

Yaklaşık beş bin yıllık tarihlerinde sürekli şiddetle birlikte anılan Yakupoğulları bilhassa Hz. Musa’dan sonra şiddeti bir “dini yöntem” olarak benimsemişlerdir. Şiddete olan düşkünlüklerini o reddedeydi ki Yahudiler bunu norm haline getirerek kutsal kitaplarına da sindirmişlerdir.

Yoksa On Emir’de, “ÖLDÜRMEYECEKSİN!” gibi evrensel ve büyük bir ferman dururken dini mecmualarında şiddete ve zulmün enva-i çeşidine cevaz veren hatta bu zulmü, bu katliamları “Tanrının dilinden” farz olarak dikte eden “ilahi emirler(!)” yer alabilir miydi? İsa as için reva görülen işkenceler ve çarmıh cezası ellerindeki kutsal kitaptan esinlenerek verdikleri cezalardı. Yoksa dönemin Yahudi âlimlerinin İsa as için çarmıh cezası da dahil verdikleri cezaların hiçbiri kafalarından uydurdukları cezalar değildi.

Yahudiler sadece işkence etmemişlerdir, kaynaklara baktığımızda Yahudilere karşı da acımasız saldırıların olduğu, korkunç cezalara çarpıtıldığını görebiliriz. Roma’nın sürgün ve ağır cezalarından sonra bu coğrafyada fazla yaşama şansı bulamayan Yahudilerin geride kalanları da batıya ve kuzeye göç etmek durumuyla karşı karşıya kalmışlardır.

Yahudilere uygulanan şiddet ve katliamların sebebini başka bir yazıya konu edebiliriz. Bu yazımızda Yahudilerin şiddeti bir yöntem olarak benimsemelerinin sebepleri üzerinde durmaya ve Yahudilerin şiddete olan düşkünlüklerinin dini motivasyonunu irdeleyeceğiz.

Tarihleri boyunca şiddetle iç içe olan, hem şiddetin faili hem mefulü olarak en korkunç şiddet eylemleri ile anılan Yahudilere göre kendileri “Tanrı”ya layıkıyla kul olmadıkları vakit “Tanrı” kendilerine şiddet uygulamayı reva görmüş. Burada bir parantez açarak, kulluğuyla övünülen “Tanrı” kuluna şiddet uyguluyorsa aynı zamanda benzer durumlarda kuluna da şiddeti bir çare olarak önermiştir. Yani Yahudiler “Tanrı”dan aldıkları yöntemle kendilerine boyun eğmeyen insanları şiddetle hizaya getirmeyi bir seçenek olarak kabul etmişlerdir.

Âlemleri yaratan, insanı âlemlerin gözbebeği kılan, bütün zamanlar için değişmez takdiri gereği “öldürmeyeceksin” diyen Allah Tebarek Teâla, Yahudiliğin kutsal kaynaklarında Yahudilere teslim olmayan diğer dinlerdeki insanlar hakkında -hâşâ- adeta soykırıma varan emirler veriyor(!)

Bunu biz söylemiyoruz, İsrailoğulları’nın kutsadıkları kitapları, Müslümanlar için de kutsal olan, ama Müslümanların inancına göre orijinalliğini yitirmiş kitapları bunu söylüyor. Burada Yahudi kaynaklarını temize çıkarmak bana düşmez, kendileri nasıl kabul ediyorlar ise biz de eleştirimizi o minvalde yapma hakkına sahibiz. Yoksa Yahudi Siyonistlere yaranmak için iki de bir “asıl Tevrat böyle söylemiyor, ama tahrif edilen Tevrat’ta bu var” demek yazımızın amacına uygun düşmez. Kaldı ki Tevrat bir kitap adı değil, Yahudilerin kutsal kitaplarının genel adıdır.

Şimdi Yahudi kaynaklarına bakalım ve “İsrailoğullarının” şiddeti bir “din” haline getirmelerinin sebep ve kaynaklarına inelim ki İsrail’in genelde Filistinlilere özelde de Gazzelilere reva gördüğü katliamın emrini nereden aldıklarını bulabilelim.

Şimdi aşağıdaki pasaja bakalım ve bu emirden sonra nelerin yaşandığını düşünelim:

“İsrail’in Allah’ı Rab şöyle diyor: Herkes kılıcını kuşansın ve ordugâhta kapı kapı dolaşsın ve herkes kendi kardeşini ve herkes kendi arkadaşını ve herkes kendi komşusunu öldürsün.” (Çıkış 32: 27-28) Tabi, bu emir gereği binlerce insanın kanı akmıştır hem de şiddetle ve en acı/klı yöntemlerle.

Yine Tevrat’a göre Tanrının, “eğer beni dinlemezseniz” diyerek İsrailoğullarını nasıl tehdit ettiğine bakalım. Sonra bu tehditten şiddetin nasıl boy attığı ve atacağını siz kararlaştırın:

“… Ve eğer canınız hükümlerimden nefret eder ise size şunu yapacağım: tohumunuzu boş yere ekeceksiniz, onu düşmanınız yiyecek. Sizden yüz çevireceğim… Sizi kovalayan yokken kaçacaksınız.” (Leviler 26: 14-39)

Tevrat[1] “Arz-ı Mev’ud/Va’d edilmiş topraklar” için en katısından şiddet önermiştir. Öyle bir tehdit ki İsrailoğulları şiddetten şiddet beğenmek zorunda bırakılıyor. Bu tehditten sonra çoluk-çocuk, bitki, hayvan herkes ve her şey katliama tabi tutulmuştur.

Anlayacağınız Yahudiler isteseler de şiddetten yüz çeviremezler çünkü kitaplarındaki “hükümlerimden yüz çevirirseniz” tehdidinin kapsamına “komşunu, çoluk, çocuk herkesi öldür” hükmü de var. Yahudi ya kitaplarında tanrı sözü-emri dedikleri bu hükme uyacak Tanrıdan(!) kendi canını kurtaracak ya da öldürmeyip tanrının kendilerini en korkunç cezalarla cezalandırmayı bekleyecek. Korkunç bir durum değil mi?

İsrailoğullarına 7 kavimle savaşmayı emreden Tevrat, bu kavimlerle anlaşma yapılamayacağını, bu 7 kavmin canlılarına zerre kadar acımadan hepsini öldürmelerini emrediyor.[2]

Hatta Amelekiler için, “Orduların Rabbi şöyle diyor: şimdi git Ameleki vur ve onların her şeyini yok et… Onların KADINLARINI, ÇOCUKLARINI, EMZİKLİ OLANINI, öküz, eşek, deve ne varsa hepsini öldür.”[3]

Bunu Yahudileri ve tahrif olmuş dinlerini yermek amacıyla söylemiyorum, “Tevratları” bunu böyle söylüyor. Yani Kur’an’a göre merhametin kaynağı (Rahman ve Rahim) olan Allah cc Yahudi kaynaklarına göre –haşa- ceza ve şiddetin kaynağına dönüşerek, “EMZİKLİ OLANLARIN hepsini (BÜTÜN BEBEKLERİ A. Ay) öldür” diyor. “Bebekleri öldürün(!)” diyen bir Tanrı(!) inancına sahip olan bu topluluk Gazze sahillerinde top oynayan çocukları öldürmekte bir beis görmediği gibi Gazze’de hastaneleri, okulları vurarak ve yaşlı, kadın, çocuk demeden bütün sivilleri toplu katliam yapmak suretiyle öldürmekten hiçbir beis görmez.

Yine Tevrat’ta cezai müeyyideler için insanları asarak, boğarak, yakarak, parçalayarak öldürülmeleri emredilmiştir.[4]

Ama insanı dehşete düşüren “İsrail’in Allah’ı Rab şöyle diyor: Herkes kılıcını kuşansın ve ordugâhta kapı kapı dolaşsın ve herkes kendi kardeşini ve herkes kendi arkadaşını ve herkes kendi komşusunu öldürsün” emrinin inananlarda bırakacağı psikolojik bozukluktur. Bu şiddetin gerekliliğine inanan bir kavim hangi şiddeti uygun görmez ki?.. Çünkü bu emirden sonra bazıları “gelin biz buradayız, işte komşun, işte arkadaşın, işte kardeşin olarak bekliyoruz, gelin bizi öldürün” demeyecek, eli kılıç tutan herkes alır eline kılıcını kardeş, akraba, komşu, arkadaş demeden birbirini öldürecek. Dünyada bundan daha ağır daha korkunç bir şiddet yoktur ve olamaz. Böyle bir dine inananların şiddetle ilişkisini düşünebiliyor musunuz?

Bundan daha ağır bir durum olabilir mi? Bu ağır durumun insan ruhu, psikolojisi, ahlakı üzerinde yaratacağı etkiyi ölçebilecek bir alet var mı?

Zaten şiddete meyyal olan insanoğlu dininden de şiddete teşvik görür ise şiddeti farz derecesinde bir yöntem olarak kabul etmesi kaçınılmazdır. Bu inancından dolayı hayatını, ilişkilerini belirlerken inandığı bu dininin düsturlarına göre tercihlerde bulunma mecburiyetinde kalacaktır.

Yahudi kaynaklarına bakacak olursak hâşâ Allah “bebeklere dahi şiddet uygulayın, öldürün” diyor! Babalarına kızan Yahudilerin bebeklere nasıl bir muameleyi uygulama hakkına sahip olduklarını görmek zor değil.

İslam’da böyle bir Allah tasavvuru ve inancı olmadığı için hiçbir şekilde velev ki savaş da olsa masuma, bebeğe, çocuğa el kaldırılmaz. Yahudiler ise kendilerine “Allah tarafından emredilen(!)” bu şiddet ve katliamın gereğini yapmak zorundadır. Biz dinimize nasıl bağlı isek onların da dinlerine bağlı olmaları kaçınılmazdır.

Şimdi Yahudiliğin kutsal kaynaklarına baktığımızda hangi dinin şiddetle iç içe olduğunu görmüş olduk. Bunlar, Yahudileri yermek için uydurduğum hikâyeler değil, bizzat kendi kutsal dini metinlerinden alıntıladığım inançlarıdır. Zaten dinci-şeriatçi Yahudiler bugüne dek inançlarının gereğini yerine getirmede kusursuz davrandılar. Filistin’de çocuk, bebek, yaşlı, engelli, ağaç, hayvan demeden “tanrı”larına[5] yakışır bir şekilde terör estirmişlerdir.

Eğer din ve şiddet arasında bir bağ/lantı kurulacak ise bundan daha açık, daha kavi bağ/lantı bulunamaz. Ama Batı aklı Yahudilikteki bu şiddet çılgınlığını görmeyip İslam ile şiddeti özdeşleştirip dünya gündemine sunuyor.

İşte şiddeti, katliamı, bebeği ile, yaşlısı ile insanı, hayvanı, bitkiyi ayırt etmeden canlıları topyekûn imha etmeyi esas alan bu Yahudilik Batı nezdinde Yahudo-FOBİA olmuyor, barbarlık olmuyor ama savaşlarda, kavgalarda ve her halükarda masumların, kadınların, yaşlıların çocukların öldürülmelerini yasaklayan aziz İslam’a Batılılar İslam FOBİA diyebiliyorlar.

İşin acı tarafı ne biliyor musunuz?

Bizim “yerli uşaklar” da bebek katletmeyi ilahi emir olarak gören katil ve korsan devleti temize çıkarmak için Yahudi deterjanını kullanmaktan yorulmuyor.



[1] Burada birçok kitabın genel adı olan Allah’ın vahyinden değil, tahrif olmuş Tevrat’tan bahsettiğimizi ifade etmek istiyorum. Ama “tahrif” bizim iddiamız, yoksa Yahudiler “orijinal Tevrat budur” diye inanıp gereğini yapmaktadırlar.

[2] Tesniye 20: 16-17

[3] I. Samuel 15: 2-3

[4] Sayılar 25: 4, Leviler 21: 9.

[5] Tevbe/31