'Yahudi şiddetin' kaynağı
Sadece bugün değil,
Yaklaşık beş bin yıllık tarihlerinde
sürekli şiddetle birlikte anılan Yakupoğulları bilhassa Hz. Musa’dan sonra
şiddeti bir “dini yöntem” olarak
benimsemişlerdir. Şiddete olan düşkünlüklerini o reddedeydi ki Yahudiler bunu
norm haline getirerek kutsal kitaplarına da sindirmişlerdir.
Yoksa On Emir’de, “ÖLDÜRMEYECEKSİN!” gibi evrensel ve büyük bir ferman dururken dini
mecmualarında şiddete ve zulmün enva-i çeşidine cevaz veren hatta bu zulmü, bu
katliamları “Tanrının dilinden” farz
olarak dikte eden “ilahi emirler(!)”
yer alabilir miydi? İsa as için reva görülen işkenceler ve çarmıh cezası
ellerindeki kutsal kitaptan esinlenerek verdikleri cezalardı. Yoksa dönemin Yahudi
âlimlerinin İsa as için çarmıh cezası da dahil verdikleri cezaların hiçbiri
kafalarından uydurdukları cezalar değildi.
Yahudiler sadece işkence etmemişlerdir,
kaynaklara baktığımızda Yahudilere karşı da acımasız saldırıların olduğu,
korkunç cezalara çarpıtıldığını görebiliriz. Roma’nın sürgün ve ağır
cezalarından sonra bu coğrafyada fazla yaşama şansı bulamayan Yahudilerin
geride kalanları da batıya ve kuzeye göç etmek durumuyla karşı karşıya
kalmışlardır.
Yahudilere uygulanan şiddet ve
katliamların sebebini başka bir yazıya konu edebiliriz. Bu yazımızda
Yahudilerin şiddeti bir yöntem olarak benimsemelerinin sebepleri üzerinde
durmaya ve Yahudilerin şiddete olan düşkünlüklerinin dini motivasyonunu
irdeleyeceğiz.
Tarihleri boyunca şiddetle iç içe
olan, hem şiddetin faili hem mefulü olarak en korkunç şiddet eylemleri ile
anılan Yahudilere göre kendileri “Tanrı”ya
layıkıyla kul olmadıkları vakit “Tanrı”
kendilerine şiddet uygulamayı reva görmüş. Burada bir parantez açarak,
kulluğuyla övünülen “Tanrı” kuluna
şiddet uyguluyorsa aynı zamanda benzer durumlarda kuluna da şiddeti bir çare
olarak önermiştir. Yani Yahudiler “Tanrı”dan
aldıkları yöntemle kendilerine boyun eğmeyen insanları şiddetle hizaya
getirmeyi bir seçenek olarak kabul etmişlerdir.
Âlemleri yaratan, insanı âlemlerin
gözbebeği kılan, bütün zamanlar için değişmez takdiri gereği “öldürmeyeceksin”
diyen Allah Tebarek Teâla, Yahudiliğin kutsal kaynaklarında Yahudilere teslim
olmayan diğer dinlerdeki insanlar hakkında -hâşâ- adeta soykırıma varan emirler
veriyor(!)
Bunu biz söylemiyoruz,
İsrailoğulları’nın kutsadıkları kitapları, Müslümanlar için de kutsal olan, ama
Müslümanların inancına göre orijinalliğini yitirmiş kitapları bunu söylüyor. Burada
Yahudi kaynaklarını temize çıkarmak bana düşmez, kendileri nasıl kabul
ediyorlar ise biz de eleştirimizi o minvalde yapma hakkına sahibiz. Yoksa Yahudi
Siyonistlere yaranmak için iki de bir “asıl Tevrat böyle söylemiyor, ama
tahrif edilen Tevrat’ta bu var” demek yazımızın amacına uygun düşmez. Kaldı
ki Tevrat bir kitap adı değil, Yahudilerin kutsal kitaplarının genel adıdır.
Şimdi Yahudi kaynaklarına bakalım ve “İsrailoğullarının” şiddeti bir “din” haline getirmelerinin sebep ve
kaynaklarına inelim ki İsrail’in genelde Filistinlilere özelde de Gazzelilere
reva gördüğü katliamın emrini nereden aldıklarını bulabilelim.
Şimdi aşağıdaki pasaja bakalım ve bu
emirden sonra nelerin yaşandığını düşünelim:
“İsrail’in Allah’ı Rab şöyle diyor:
Herkes kılıcını kuşansın ve ordugâhta kapı kapı dolaşsın ve herkes kendi
kardeşini ve herkes kendi arkadaşını ve herkes kendi komşusunu öldürsün.”
(Çıkış 32: 27-28) Tabi,
bu emir gereği binlerce insanın kanı akmıştır hem de şiddetle ve en acı/klı
yöntemlerle.
Yine Tevrat’a göre Tanrının, “eğer
beni dinlemezseniz” diyerek İsrailoğullarını nasıl tehdit ettiğine bakalım.
Sonra bu tehditten şiddetin nasıl boy attığı ve atacağını siz kararlaştırın:
“… Ve eğer canınız hükümlerimden
nefret eder ise size şunu yapacağım: tohumunuzu boş yere ekeceksiniz, onu
düşmanınız yiyecek. Sizden yüz çevireceğim… Sizi kovalayan yokken
kaçacaksınız.” (Leviler 26: 14-39)
Tevrat[1]
“Arz-ı Mev’ud/Va’d edilmiş topraklar” için en katısından şiddet önermiştir.
Öyle bir tehdit ki İsrailoğulları şiddetten şiddet beğenmek zorunda
bırakılıyor. Bu tehditten sonra çoluk-çocuk, bitki, hayvan herkes ve her şey
katliama tabi tutulmuştur.
Anlayacağınız Yahudiler isteseler de
şiddetten yüz çeviremezler çünkü kitaplarındaki “hükümlerimden yüz çevirirseniz” tehdidinin kapsamına “komşunu, çoluk, çocuk herkesi öldür” hükmü
de var. Yahudi ya kitaplarında tanrı sözü-emri dedikleri bu hükme uyacak
Tanrıdan(!) kendi canını kurtaracak ya da öldürmeyip tanrının kendilerini en
korkunç cezalarla cezalandırmayı bekleyecek. Korkunç bir durum değil mi?
İsrailoğullarına 7 kavimle savaşmayı
emreden Tevrat, bu kavimlerle anlaşma yapılamayacağını, bu 7 kavmin
canlılarına zerre kadar acımadan hepsini öldürmelerini
emrediyor.[2]
Hatta Amelekiler için, “Orduların Rabbi
şöyle diyor: şimdi git Ameleki vur ve onların her şeyini yok et… Onların KADINLARINI,
ÇOCUKLARINI, EMZİKLİ OLANINI, öküz, eşek, deve ne varsa hepsini öldür.”[3]
Bunu Yahudileri ve tahrif olmuş
dinlerini yermek amacıyla söylemiyorum, “Tevratları” bunu böyle söylüyor.
Yani Kur’an’a göre merhametin kaynağı (Rahman ve Rahim) olan Allah cc Yahudi
kaynaklarına göre –haşa- ceza ve şiddetin kaynağına dönüşerek, “EMZİKLİ OLANLARIN hepsini (BÜTÜN
BEBEKLERİ A. Ay) öldür” diyor. “Bebekleri
öldürün(!)” diyen bir Tanrı(!) inancına sahip olan bu topluluk Gazze
sahillerinde top oynayan çocukları öldürmekte bir beis görmediği gibi Gazze’de
hastaneleri, okulları vurarak ve yaşlı, kadın, çocuk demeden bütün sivilleri
toplu katliam yapmak suretiyle öldürmekten hiçbir beis görmez.
Yine Tevrat’ta cezai müeyyideler için
insanları asarak, boğarak, yakarak, parçalayarak öldürülmeleri emredilmiştir.[4]
Ama insanı dehşete düşüren “İsrail’in
Allah’ı Rab şöyle diyor: Herkes kılıcını kuşansın ve ordugâhta kapı kapı
dolaşsın ve herkes kendi kardeşini ve herkes kendi arkadaşını ve herkes kendi
komşusunu öldürsün” emrinin inananlarda bırakacağı psikolojik bozukluktur.
Bu şiddetin gerekliliğine inanan bir kavim hangi şiddeti uygun görmez ki?..
Çünkü bu emirden sonra bazıları “gelin biz buradayız, işte komşun, işte
arkadaşın, işte kardeşin olarak bekliyoruz, gelin bizi öldürün” demeyecek,
eli kılıç tutan herkes alır eline kılıcını kardeş, akraba, komşu, arkadaş
demeden birbirini öldürecek. Dünyada bundan daha ağır daha korkunç bir şiddet
yoktur ve olamaz. Böyle bir dine inananların şiddetle ilişkisini düşünebiliyor
musunuz?
Bundan daha ağır bir durum olabilir
mi? Bu ağır durumun insan ruhu, psikolojisi, ahlakı üzerinde yaratacağı etkiyi
ölçebilecek bir alet var mı?
Zaten şiddete meyyal olan insanoğlu
dininden de şiddete teşvik görür ise şiddeti farz derecesinde bir yöntem olarak
kabul etmesi kaçınılmazdır. Bu inancından dolayı hayatını, ilişkilerini
belirlerken inandığı bu dininin düsturlarına göre tercihlerde bulunma
mecburiyetinde kalacaktır.
Yahudi kaynaklarına bakacak olursak
hâşâ Allah “bebeklere dahi şiddet uygulayın, öldürün” diyor! Babalarına
kızan Yahudilerin bebeklere nasıl bir muameleyi uygulama hakkına sahip olduklarını
görmek zor değil.
İslam’da böyle bir Allah tasavvuru ve
inancı olmadığı için hiçbir şekilde velev ki savaş da olsa masuma, bebeğe,
çocuğa el kaldırılmaz. Yahudiler ise kendilerine “Allah tarafından emredilen(!)”
bu şiddet ve katliamın gereğini yapmak zorundadır. Biz dinimize nasıl bağlı
isek onların da dinlerine bağlı olmaları kaçınılmazdır.
Şimdi Yahudiliğin kutsal kaynaklarına
baktığımızda hangi dinin şiddetle iç içe olduğunu görmüş olduk. Bunlar,
Yahudileri yermek için uydurduğum hikâyeler değil, bizzat kendi kutsal dini
metinlerinden alıntıladığım inançlarıdır. Zaten dinci-şeriatçi Yahudiler bugüne dek
inançlarının gereğini yerine getirmede kusursuz davrandılar. Filistin’de çocuk,
bebek, yaşlı, engelli, ağaç, hayvan demeden “tanrı”larına[5]
yakışır bir şekilde terör estirmişlerdir.
Eğer din ve şiddet arasında bir
bağ/lantı kurulacak ise bundan daha açık, daha kavi bağ/lantı bulunamaz. Ama
Batı aklı Yahudilikteki bu şiddet çılgınlığını görmeyip İslam ile şiddeti
özdeşleştirip dünya gündemine sunuyor.
İşte şiddeti, katliamı, bebeği ile,
yaşlısı ile insanı, hayvanı, bitkiyi ayırt etmeden canlıları topyekûn imha
etmeyi esas alan bu Yahudilik Batı nezdinde Yahudo-FOBİA olmuyor,
barbarlık olmuyor ama savaşlarda, kavgalarda ve her halükarda masumların,
kadınların, yaşlıların çocukların öldürülmelerini yasaklayan aziz İslam’a
Batılılar İslam FOBİA diyebiliyorlar.
İşin acı tarafı ne biliyor musunuz?
Bizim “yerli uşaklar” da bebek katletmeyi ilahi emir olarak gören katil ve
korsan devleti temize çıkarmak için Yahudi deterjanını kullanmaktan yorulmuyor.
[1] Burada
birçok kitabın genel adı olan Allah’ın vahyinden değil, tahrif olmuş Tevrat’tan
bahsettiğimizi ifade etmek istiyorum. Ama “tahrif” bizim iddiamız, yoksa
Yahudiler “orijinal Tevrat budur” diye inanıp gereğini yapmaktadırlar.
[2] Tesniye
20: 16-17
[3] I.
Samuel 15: 2-3
[4] Sayılar 25: 4, Leviler 21: 9.
[5] Tevbe/31